English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ Y ] / You like' em

You like' em translate Turkish

856 parallel translation
Put'em anyplace you like, except in my face.
Yüzüm hariç, nereyi istiyorsan oraya koy şunları.
Bascom, you tell them pilgrims of yours, there's 500 miles of desert ahead of us and them that don't like what's comin'to them, now's the time for'em to turn back.
Bascom, önümüzde tam 500 millik bir çöl olduğunu hacılara bildir bildir ki onları neyin beklediğini öğrensinler dönmek isteyen varsa hemen dönsün.
Oh, you'll like'em.
Onları seveceksin.
- I don't like'em, do you?
- Onlardan hiç hoşlanmıyorum, ya siz?
I bet you'd like to get your hands on one of the big boys with the rewards on'em?
Eminim daha büyüklerinin peşinde koşmak isterdin başında ödül olanların.
You shoot it out with'em and for some reason or other, I don't know why... they get to look like heroes.
Sebebi ne olursa olsun, herhangi bir sebeple şunlarla ateş ettiğinde... şu silahları kahraman yaparsın!
Every one of'em is dressed up like a widow at a wake. If you knew who was there -
Hepsi sabahtan beri o dul için, şık üniformalarla orada, kim var bilseydin -
You never saw anything like'em in your life... sittin'there in the snow like scared rabbits.
Hayatında böyle güzellerini görmemişsindir. Ürkek tavşan gibi karların arasından bakıyorlardı.
You wouldn't like'em.
Pek hoşunuza gitmez.
Like a dame, you don't feed'em, they won't do nothing.
Tıpkı kadın gibi, doyurmazsan bir şey yapmaz.
You read about guys like that, but you don't often see'em, luckily.
Bu tip adamlar hakkında bir şeyler okursun, ama bereket ki sık görmezsin.
You had'em just like you said.
Kartlar aynen söylediğin gibiydi.
Whether you like it or not, we're givin''em their full share.
İstediğin gibi veya değil, biz onlara tam pay veriyoruz.
Well, I guess you can't fight with anyone unless you really like'em.
Sanırım birinden gerçekten hoşlanmazsan onunla kavga edemezsin.
Mix'em up any way you like.
İstediğin gibi karıştırabilirsin.
- When they protect'em like this, you can be sure they're an item. - Liar.
Değil.
Questioning's a tricky business. If you try to strong-arm'em, you lose. Just like Sumo.
Sorgulanma zordur ve belki de bununla nasıl başa çıkacağını biliyordu.
- Oh, you get used to'em, like toothache.
- Zamanla alışıyorsun, diş ağrısı gibi.
But I would like to ask you a couple questions. Look, I don't know what makes'em run, mister.
- Onları hareket ettiren şeyden anlamam bayım.
You'll hear more. Nothing like'em.
Dahasıda var. üzerine silah yoktur.
Here you are... some cuttings, if you'd like to see'em.
İşte, bir kaç gazete kupürü, görmek isterseniz.
You'll like'em.
Onları seversin.
When you walk and walk through the woods and then suddenly they dangle a General in front of you like magic, and you know it's only for this once, you can't turn your back on'em.
Ormanda onca yürüdünüz sonra bir sihir gibi önünüze bir general çıkardılar bunun bir kereliğine olduğunu da biliyorsunuz arkanızı dönüp gidemezsiniz.
- Would you like to meet'em?
- Onlarla tanışmak ister misin?
Yeah, if you like'em.
Evet, eğer seviyorsan.
One of'em goes sneaking off to a nightclub, one of'em comes home smelling like a saloon, and the third one... you...
Biri gece kulübüne gider, diğeri sarhoş gelir ve sen, senin de eve sarhoş gelmeni beklerdim.
How would you like a dozen of'em?
Bunlardan bir düzine istemez misin?
Run'em off the land is what I say... like we should've run Red Cloud off eight years ago... when he sat right in this room signing that half-baked, misbegotten treaty... the one that's keeping you prospectors tied down here... instead of out there where there's enough gold laying right out on the ground... to pay for the whole Civil War.
Tıpkı Kırmızı Bulut'a sekiz yıI önce yaptığımız gibi... burada oturup o yarım yamalak, gayrı Meşru antlaşmayı imzaladığımızda... hani şu siz altın arayıcılarını Bir sürü altının olduğu yere... gitmek yerine buraya bağlayan antlaşmayı imzaladığımızda... Hepsi İç Savaşın parasını çıkarmak için -
- Would you like me to list'em for you?
- Senin için tekrar saymamı ister misin?
You can twist'em any way you like.
Onları istediğin gibi çarpıtabilirsin.
You trade with guys who don't smoke, you buy'em, you steal'em... just like you did for money on the outside.
- İçmeyenlerle değiş tokuş yap. Satın al, çal, dolandır, kavga et, dışarıda yaptıklarını yap.
Would you like to see'em?
Onları da görmek ister misin?
- Like you say, I run with'em.
- Dediğin gibi, ben onlarla birlikte yaşayacağım.
- You like'em, LaVerne?
- Onları beğendin mi LaVerne?
You gonna let'em ride into town and take it over like they owned it? !
Kasabaya girip kendilerine aitmiş gibi alıp götürmelerine izin mi vereceksiniz?
You can swallow up a lot of folks and make'em like it, but you ain't swallowing'me!
Birçoğunu yok edip kendine benzetebilirsin ama beni yok edemezsin!
You like your stripes back, I'll get'em back for you.
Rütbeni geri istersen vereceğim.
Pretty soon every one of them gonna be so tame... you'll have to put'em out of the house at night like a cat.
Bir süre sonra hepsi öyle bir evcilleşir ki bir kedi gibi geceleri evden çıkarmanız gerekir.
- You like'em?
- Beğendin mi?
- What, do you like'em all?
- Hepsinden mi hoşlanıyorsun yani?
It's like one of those stories you tell the kids when you put'em to bed.
Bu çocukları yatağa yatırdığınızda onlara anlattığınız masallardan biri gibi.
You won't get hired like that. You gotta act big, show'em who's boss.
Bundan daha iyi bir hava takınmalısın.
Id like you to meet em.
Onlarla tanışmanı isterim.
You care about somebody, you don't make'em ask. Like a bill that's gotta be paid.
Birini seviyorsan onun ödenmesi gereken bir fatura gibi senden bir şey istemesini beklemezsin.
There's a law that says when old folks can't cut the mustard any more, you can make'em let go, whether they like it or not.
Yaşlı adamlar artık işin altından kendileri kalkamaz hale gelmişse, onları postalayabileceğini söyleyen bir kanun var.
You ought to see'em round that Weaver like a pack of dogs around a bitch.
Onları görmeliydin. Dişi peşindeki sokak itleri gibi Weaver'ın etrafındaydılar.
Would you like to try'em on?
Onu takmak ister misiniz?
In fact, I got'em right here. I'd like to show them to you.
Aslında tam burada, size göstermek isterim.
You said I can't have none, so I may as well like'em all.
Hiçbirini alamayacağımı söylemiştin, o zaman hepsini beğenebilirim.
We need some help, iff you like the look off'em.
Görünüşlerini sevdiysen yardımın gerekebilir.
Nothing important, you understand, but I would like to get'em tied up.
Önemli değil ama ucu açık kalmasın diyorum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]