Рос translate Turkish
696 parallel translation
- Он рос на моих глазах с малолетства.
Ufaklığından beri benim yanımda.
Я видел, как ты рос.
- Büyümeni izledim.
Он так и не вырос это мир рос вокруг него.
- Asla büyümedi ki o. Sadece etrafındaki dünya büyüdü onun, hepsi bu.
Я рос в Техасе.
Bu iş bana göre değil.
Слыхал я, дядя Глостер рос так быстро, что через два часа после рожденья грыз корки ХЛебные, а у меня в два года только первый зуб пробился.
Amcam o kadar çabuk büyümüş ki daha iki saatlikken ekmek kabuğu kemiriyormuş. * Ama benim ilk dişim iki yılda çıktı.
Рэймонд с детства рос сорвиголовой.
Raymond çocukluğundan beri keskin bir nişancı.
Рос 5 футов 11 дюймов, плотное телосложение.
Gür ve kalın bir sesi vardı. Boyu 1.60 civarı ve kiloluydu.
- Я видел, как ты рос, Бен.
- Gözümün önünde büyüdün.
Мы были так счастливы, когда родился мальчик, когда он рос.
Oğlumuz ve onunla alakalı her şey bizim için mükemmel birer tecrübe idi.
Если ты рос среди индейцев, как ты мог научиться управлять повозкой?
Seni yerliler büyüttüyse, kullanmayı nasıl öğrendin?
На ней раскидывают по полям навоз, чтобы поскорее салат рос.
Tarla arabasını tarlaya sürersin, giderken her yere inek boku bırakırsın.
Я рос быстро в этом медленном мире.
Bu yavaş dünyada hızla büyüdüm.
Поскольку это происходило, в основном, в темноте, наш дом рос, словно гриб в лесу
Hep geceleri çalıştığı için, evimiz ormanlıkta bulduğumuz mantarlar gibi büyürdü
Я рос вместе с ним.
Birlikte büyüdüğümüz bir çocuk vardı.
А я знакома с кое-с-кем, кто рос вместе с ним в Сент-Поле.
Ben de St Paul'de birlikte büyüdüğü bir arkadaşını tanıyorum.
Вот так живём и не знаем, что в нашей семье рос поэт.
Biliyor muydunuz? Ailede bir şairimiz var.
Был еще третий вид растений, который рос с гигантскими хвощами и плаунами в первых лесах :
Dev atkuyrukları ve yer yosunlarıyla birlikte ilk ormanların oluştuğu dönemde bulunan üçüncü bir bitki türü daha vardı.
Это хвойное лерево имело более чем 200 футов высоты и они образовывали толстые, плотные, темные леса рядом с болотами, где рос саговник.
Bu kozalaklı ağaçların boyu 60 metreyi aşıyordu. Çikasların yaşadığı bataklıkların yanında sık ve karanlık ormanları oluşturuyorlardı.
От Аристарха до Гюйгенса люди отвечали на вопрос, который так взволновал меня, когда я рос в Бруклине.
İnsanoğlu Aristarchus ve Huygens arasında çocukluğumda beni çok heyecanlandıran bir cevaba ulaştı ;
К примеру, Нью-Йорк развивался из маленького города, он медленно рос, однако его старые районы до сих пор функционируют.
New York şehri küçük bir merkezden aslını koruyarak devasa hale geldi.
Наш мозг рос и развивался.
Beyinlerimiz gelişti ve değişti.
Все с кем я рос... сейчас в газетах.
Beraber büyüdüğüm insanlar... hergün gazetelere manşet oluyorlar.
Для тебя они, может, и дерьмовые, но я не рос без них, как ты!
Senin için boktan olabilir, fakat ben o şekilde yetiştirilmedim!
с которой рос я!
Ama o beni büyüten kadın değil. Cennete gitmeye çalışan yeni bir versiyonuna bakıyorsunuz şimdi.
Здесь рос миндаль, инжир и гранат... мушмула и финики...
Badem, incir, nar muşmula ve hurma ağaçları varmış.
" ак € и рос в девчоночьих плать € х. ѕотом начал активно работать в Ћиге.
İşte böyle büyüdüm, kız kıyafetleri içinde.
Я рос в неблагополучной семье.
Çocukluğumda güzel yuva nedir bilmedim.
Мало-помалу, по мере того, как он рос.
Yavaş yavaş, o büyüdükçe.
Неоплаченный долг, рос, как снежный ком.
Ödeme süresi geçince borç da katlanarak artmaya başlamıştı.
- Так вот где рос мой брат Я так счастлив, что вкруг него было много прекрасных детей
Demek ikiz kardeşim burada büyüdü. Pek çok oyun arkadaşı olmasına sevindim.
Попробуй поработать, как японец. Знаешь, я рос рядом с вашими солдатами.
Bir Japon gibi çalışmaya uğraş.
Мистер Рос, я всё объясню. Это первый раз.
Bunu ilk defa yaptım.
Я вьıрос в Лиме.
- Ben Lima'da büyüdüm.
Город рос.
Şehir büyüyordu.
Я понял это, когда в детстве рос на ферме.
Bunları çiftlikte büyüyerek öğrendiğimi düşünüyorsundur.
Вы часто виделись с внуком, пока он рос?
Bayan De Marco. Torununuz büyürken onunla ne sıklıkta görüşüyordunuz?
Когда Фред Хейз рос в Билокси... он, наверное задумывался о красивой семье... но никогда не мечтал о полётах.
Fred Haise Biloxi'de yetişirken, iyi bir aile düşü kurmuştur, ama uçmayı hiç hayal etmemiştir.
Когда я рос, всё, что я слышал от матери, было...
Çocukken annemden tek duyduğum şey :
Знаешь, Джордж, когда я рос мальчиком на Коста Рике до меня доходили слухи, что у мамы завелся любовник.
George, Kosta Rika'da, çocukken annemin bir aşığı olduğu hakkında bir dedikodu duydum.
Алло. Помнишь, Николь рассказала нам сказочку про то, что Дэвид рос в идиллическом городке далеко на востоке?
Nicole'ün bize verdiği David'in çocukluğunun geçtiği kasabayı anlatan o şarkıyı hatırlıyor musun canım?
Дэвид. Гэри, ты знал, что я рос в разных местах?
Farklı yerlerde büyüdüğümü biliyor muydun?
- Она знает, что я рос в эру СПИДа.
Benim biseksüel de olsam AIDS olmayacak kadar dikkatli birisi olduğumu bilir, tamam mı?
Впервые я услышал Шекспира на ферме в Мичигане, где я рос.
Benim ilk deneyimim Michigan çayırlarında oldu. Yetiştiğim çiftlikte.
Сильный ум Матильды рос на идеях всех этих писателей, которые пустили свои книжки в мир, как корабли в море.
Matilda'nın aklı, kitaplarını denizlerdeki gemiler gibi dünyaya gönderen yazarların sesleriyle, büyümeye devam etti.
Зверь питался в сточных водах, он рос и рос.
Lağım pislikleriyle beslenmiş, büyümüş de büyümüş.
У меня там повсюду рос мохнатый пушок.
Tüm o bölgeyi kaplayan bir tüy yumağım vardı.
Рос, продай мне ещё коробку Мятных сокровищ, ладно?
Bana bir kutu daha Nane Hazinesi koy tamam mı?
Моя мать была 15-летней проституткой по имени Хлое... и у неё между пальцами ног рос мех.
Annem 15 yaşındaydı Fransız fahişesiydi. ismi Chloe idi. Ayakları perdeliydi..
Я здесь рос!
Ben burada doğdum.
ћальчишкой € рос в восточном √ арлеме.
Doğu Harlem'de ben küçükken...
Я родился в Аморило Но рос в французском квартале в Нью-Орлеане. Все зовут меня мясник.
Herkes bana Butch der.