Bunu yapmak zorundaydım translate English
169 parallel translation
Bunu yapmak zorundaydım.
I had to do it.
Ama inan bana, bunu yapmak zorundaydım.
But believe me, I had to.
Bunu yapmak zorundaydım, Hepsi bu, Sana kaç kez anlattım.
I had to do it, that's all, I've told you a dozen times.
Bunu yapmak zorundaydım.
I- - I had to do that.
Bunu yapmak zorundaydım...
It was necessary.
Bunu yapmak zorundaydım!
It was necessary.
Bunu yapmak zorundaydım.
It was what I had to do.
Ordu'nun altınını kurtarmak için bunu yapmak zorundaydım.
I was forced to do it in order to save the Army's gold.
Bunu yapmak zorundaydım.
I had to.
Ama bunu yapmak zorundaydım.
Or had I changed?
Üzgünüm ama bunu yapmak zorundaydım.
Lament, me would do them.
- Aah! Dominic, bunu yapmak zorundaydım.
Dominic, I had to do it!
Bunu yapmak zorundaydım.
I had to do this.
Daha önce kalmanı istedim çünkü kurallar gereği bunu yapmak zorundaydım.
I gave you that speech earlier because that's regulations. They make me do it.
Üzgünüm, ama bunu yapmak zorundaydım.
Sorry, but now I need.
- Bunu yapmak zorundaydım.
I had to do this.
Demek... bana Ellen demen için bunu yapmak zorundaydım ha?
So I had to do this to get you to call me Ellen?
Ama benim kurallarıma uymayı öğrenene kadar bunu yapmak zorundaydım. Sonunda öğrenecekti de.
It became clear that I could not have found a better creature... to be subject to my benevolent rule.
Peki, daha sonra ne yaptınız? - Bunu yapmak zorundaydım.
I had to touch it.
Bunu yapmak zorundaydım.
I have taken some cautions.
Bunu yapmak zorundaydım.
That's what I have to do.
Bunu yapmak zorundaydım.
I gotta get it.
Ama bunu yapmak zorundaydım. Güvende olmanı istiyorum.
But I had to do this because I want you to be safe.
Bunu yapmak zorundaydım, biliyorsunuz, anlamadınız mı?
I had to do that, you know, don't you get it?
Bunu yapmak zorundaydım yoksa ölmüştük.
I had to do this, or we'd all be killed.
Ancak saldırganlar geldiğinde, bunu yapmak zorundaydım.
But by the time our attackers arrived, I had to.
Krallığımı savunmak için bunu yapmak zorundaydım.
I swore to honor and defend my king as he is meant to be.
- Carson, bunu yapmak zorundaydım.
- Carson, I have to do this.
Bunu yapmak zorundaydım.
That's what I had to do.
Senin gibiler yüzünden bunu yapmak zorundaydım.
It's because of people like you that I had to do this.
Bunu yapmak zorundaydım.
It was something I had to do. Sure.
Ama Horris beni yakaladı.Bunu yapmak zorundaydım çünkü sizin umrunuzda değil!
I was doing it for Dad. But Horace followed me.
Üzgünüm, bunu yapmak zorundaydım.
I'm sorry. I had to do that.
- Bunu yapmak zorundaydım.
- Oh, this is something I had to do.
- Bunu yapmak zorundaydım
You see, I was in a real bind, and -
Bunu yapmak zorundaydım.
I was forced into this decision.
Bunu yapmak zorundaydım, dedi.
I must do it.
Ancak durum böyle gerektiriyordu ve bunu yapmak zorundaydım.
But because of the situation... and our time, what do we do? We have to do that.
Bunu yapmak zorundaydım
I had to do it.
Ve bunu yapmak zorundaydım ; çünkü insanlardan bu kadar nefret etmekten ve herkese karşı bu kadar kibar olmaktan sıkıImıştım.
I needed to do so... because...? both the people and to be always so?
Üzgünüm ama bunu yapmak zorundaydım
Sorry, but I really have to do this.
Neden bunu yapmak zorundaydım?
Why do I have to do this?
Alan bunu yapmak zorundaydım.
Alan, I had to do it.
Bunu sana yapmak zorundaydım.
I had to do it to you.
Don Juan balkonlara tırmanmak ve düello yapmak zorundaydı ve sanırım, bunu kadınlarını ayrı tutmak için yapardı.
Sir Charles'predecessor was forced to climb balconies and fight duels... and, as I understand it, keep his women separate and apart.
Bunu kendim yapmak zorundaydım.
I had to do it myself.
Bunu babam için yapmak zorundaydım.
I had to do this for my father.
Bunu yapmak zorunda kaldığım için üzgünüm... ama bununla yüzleşmek zorundaydın, ve... şey, bu olmadan oraya gidemezdin, değil mi?
I'm sorry I had to do that. But you had to face it... And well, you weren't going to fet there without it, were you?
Tam burada bir gösteri yapmak zorundaydım. Ve bunu Times Meydanı'nda yapmak mükemmel, çünkü burada devamlı takılan insanlar olur ve beni saçma sapan konuşurken dinlerler.
I just had to do a show right here and it's brilliant to do it in Times Square because there's always a bunch of people who can hang around and watch me talk complete rubbish.
Bak, biz seni orada bıraktığımız için üzgünüm. Fakat bunu yapmak zorundaydık.
Look, I'm sorry we left you behind, but we had to do it.
Adamlarım onun elini çekmesi için bunu yapmak zorundaydı, evlat.
All my man has to do is remove his hand, son.
bunu yapmak istiyorum 21
bunu yapmak istemiyorum 75
bunu yapmak zorundayım 46
bunu yapmak zorundasın 20
bunu yapmak istemedim 22
bunu yapmak istemezsin 29
bunu yapmak zorunda mısın 17
bunu yapmak zorundayız 25
bunu yapmak zorunda değilsin 85
bunu yapmak istediğine emin misin 31
bunu yapmak istemiyorum 75
bunu yapmak zorundayım 46
bunu yapmak zorundasın 20
bunu yapmak istemedim 22
bunu yapmak istemezsin 29
bunu yapmak zorunda mısın 17
bunu yapmak zorundayız 25
bunu yapmak zorunda değilsin 85
bunu yapmak istediğine emin misin 31
bunu yapmak zorunda değildin 18
yapmak zorundaydım 50
bunu duyduğuma sevindim 230
bunu biliyorum 710
bunu biliyor musun 150
bunu al 228
bunu alabilirsin 17
bunu kabul edemem 111
bunu yapma 481
bunu yapmana gerek yok 38
yapmak zorundaydım 50
bunu duyduğuma sevindim 230
bunu biliyorum 710
bunu biliyor musun 150
bunu al 228
bunu alabilirsin 17
bunu kabul edemem 111
bunu yapma 481
bunu yapmana gerek yok 38