Uzun lafın kısası translate English
593 parallel translation
Uzun lafın kısası, sana şunu söylememi istedi...
The long and short of it is, he asked me to tell you that...
Uzun lafın kısası,... açlıktan ölmek üzereyim, halime köpekler bile gülüyorlar.
And the long and short of it is I'm walking around starving, without a dog to lick me trousers.
Uzun lafın kısası, kendisini cezalandırıyor.
QED, he punishes himself.
Uzun lafın kısası, işi bıraktım.
The point is, I'm through.
Uzun lafın kısası bir satıcı olmak istiyorsun, değil mi?
In other words, you'd like to be a clerk?
Uzun lafın kısası, artık Lionnet bizim.
To make a long story short, Lionnet now belongs to us.
Uzun lafın kısası Craig, inanıyorum ki dürüst ve akıllısın.
The long and short of it, Craig, is I believe you're honest and intelligent.
Doktorun yasakladığı tüm şeylerden yemiştim ve sonra şey, uzun lafın kısası şöyle diyeyim, farkına varmadan uykuya daldım.
I ate everything the doctor forbade, and then... well, to make a long story short... shall we say, I fell asleep without realizing it.
Uzun lafın kısası,
The end of a long, long line of bats
Uzun lafın kısası, o kısımların yeniden yazılmasını istiyorum.
I would like to see what you can do in the way of a little rewriting.
Uzun lafın kısası, sen bir yatırımsın ve bunun karşılığını vereceksin.
So to speak, you're an investment, and you're gonna pay off.
Uzun lafın kısası, karşılıklı olarak birbirimizden neler beklediğimizi bilmeye hakkımız var. Birbirimizi tanımak açısından.
The long and short of it is, you're entitled to know what you can expect from me as I'm entitled to know what I can expect from you.
- Evet efendim, uzun lafın kısası.
- O, sir,'tis better to be brief than tedious.
Uzun lafın kısası, Miwa o kızla evlendi.
He married her one-up.
Şey, uzun lafın kısası... Yani, bunu sen... Anca sen...
I mean you show my colors to her.
Neyse, uzun lafın kısası, sabahın en yoğun saatinde kesinlikle en yoğun saatinde geldi ve bana " Jim, elime çok iyi bir fırsat geçti- -
To make a long story short he arrives at the busiest time of the morning absolutely the busiest time and he says to me "jim, i've got an opportunity to corner..."
Uzun lafın kısası, hepsi birer çöp.
In short, they're fit for the wastebasket.
Uzun lafın kısası, size yardım etmezsem bu işi beceremezsiniz.
In short, if I don't help you, you're lost.
Uzun lafın kısası kasabayı terketmem için beni tehdit etti.
Sum and substance of our meeting, uh, he threatened me if I didn't leave town.
Uzun lafın kısası, esnaflık zor iş.
In short, business is rough.
Uzun lafın kısası, parayı dün gece Beineberg'in çekmecesinden aldın.
In a nutshell, you took the money from Beineberg's drawer last night.
Uzun lafın kısası, ortak olmanı istiyoruz.
The long and short of it is, we want you as a partner.
Uzun lafın kısası, salonda... yakalandı.
Well, not to put a too fine point to it, he was discovered... in the lounge.
Yani uzun lafın kısası, pek çok şeyi bilmiyorsunuz, öyle mi?
It boils down to, you don't know a hell of a lot, do you?
Uzun lafın kısası, sorularınızdan sıkıldım.
What it boils down to is I'm getting sick of your questions.
Uzun lafın kısası, korkumuz kabilemizin boyayla ilgili sırrının dışarı sızdırılması. Bu nedenle ticari işleri yönetecek Boya Bürosunu kurduk.
Naturally our domain is afraid that the knowledge of indigo production might be smuggled out, so we have established the Indigo Office to exercise strict control.
Sallarsın! Uzun lafın kısası, Marksizmden kaçış yok.
You see, brother, it's Marxism, that's what teaches us how to act.
Uzun lafın kısası, Kaptan, askere aldılar beni.
In simpler language, Captain, they drafted me.
- Yani uzun lafın kısası sizi de mi görevden aldılar?
Clearly speaking you were supposed to be removed from that case too. In a way, yes.
Uzun lafın kısası,
To make a long story short,
Uzun lafın kısası, dini savaşlardan rahim kanserine kadar dünyadaki tüm kötülükler sizin suçunuz..
To make a long story short, owing to you we have all evil in the world, staring from religious wars and ending with uterine cancer.
Yani, uzun lafın kısası, "İmdat".
So, in plain english, "help."
Uzun lafın kısası, hayatta eğer risk alırsan bazen iyi şeyler olur, bazen de kötü şeyler olur.
The bottom line is, if you take a chance in life, sometimes good things happen, sometimes bad things happen.
- Uzun lafın kısası...
- To make a long story short...
Uzun lafın kısası birisi, o gece bacağını uzatmak zorunda kaldı.
So to make a long story short, a man had to set his leg that night.
Neyse, uzun lafın kısası şöyle, kız beni hiç yakalanmak istemediğim bir yerimden yakaladı.
So anyway, that's about the long and short of it. This girl s got a hold of me where I don't wanna be gotten a hold of.
Uzun lafın kısası, zengin bir çift evlilik yıldönümleri için bir plan ayarlamış.
To make a long story short, a couple had ordered a design for their anniversary.
- Uzun lafın kısası, hayır.
- To make a long story short, no.
Uzun lafın kısası sen geciktin.
The bottom line is you were late. You brought your lady in here.
karşılık göremeyince, uzun lafın kısası... Kedere düştü, yemeden içmeden kesildi... ve sonra saflaştı biraz, bu düşüsün sonunda... bu günkü çılgınlığına erişti ve sapıttı.
Thus he repelled, a short tale to make... fell into a sadness, then into a fast, thence to a lightness... and by this declension into the madness wherein now he raves... and all we mourn for.
Bu ilanı oğlum vermiş. Ve. Uzun lafın kısası, oğluma hemşire arıyorum.
I'm afraid, Miss O'Neil... my son ran this ad... and, uh, long story short, I need a nurse for my son.
- Evet, kesinlikle maliyecileri.. Uzun lafın kısası ; .. şöyle bir temizlenip yatacağım..
To cut a long story short, I think I'll wash up and go to bed.
Uzun lafın kısası bir makinayı en ince parçasına kadar merakla bir araya getiririm..
In short. I'm a piece of machinery so finely made and curiously put together that it confounds me to think
Uzun lafın kısası, durumumuz bu.
When you get through with the talk, that's what we are.
- Uzun lafın kısası kaptan, aramızdaki farklılıkları bir kenara bırakıp yapılması gereken şeylerin üzerine odaklanmamızı istiyor.
- The point is the captain is willing to set aside all differences and focus on what needs to be done now.
Uzun lafın kısası...
To make a long story short...
Uzun lafın kısası...
So, without further ado...
Uzun lafın kısası, ifadeniz davada herhangi bir şeyi aydınlatmış değil.
Your testimony sheds no new light on the case.
Uzun lafın kısası ben maskara oldum senin de ecelin geldi.
Well, to make a long story short,
Uzun lafın kısası, onu korkutmuştum.
He was scared of me
Uzun lafın kısası Bayan Frutt ve Bayan Dole büyük ortaklarını örnek alıyorsa, bu suçlarını hafifletiyor.
They, they killed him.
uzun hikaye 160
uzun hikâye 43
uzun zaman oldu 409
uzun bir gece olacak 26
uzun bir hikaye 19
uzun boylu 135
uzun bir yol 26
uzun mu 25
uzun bir zaman 22
uzun zaman önce 180
uzun hikâye 43
uzun zaman oldu 409
uzun bir gece olacak 26
uzun bir hikaye 19
uzun boylu 135
uzun bir yol 26
uzun mu 25
uzun bir zaman 22
uzun zaman önce 180