Uzun bir süre translate English
4,784 parallel translation
O zaman uzun bir süre bekleyeceksin çünkü bu gece gelmeyeceksin.
Then you're gonna be waiting a long time,'cause you're not coming tonight.
Ben de uzun bir süre kendimde değildim.
I wasn't me for a long time.
Uzun bir süre, bulabilmemin olanaksız olduğu, mutluluğu aradığımı hissettim.
For a long time, I felt I was looking for happiness... being unable to find it.
Uzun bir süre bizimle beraber olacak.
He will be with us a long time.
Eğer beni bir hafta veya daha uzun bir süre göremezsen bekleyeceksin.
And if you do not see me for a week or more, then you will wait.
Birisine tüfek doğrultmak için uzun bir süre bu.
Well, that's a long time to hold a rifle on someone.
Birinden uzak kalmak için uzun bir süre.
Still, it's... it's a long time to be away from someone.
Güya boş bir su kanalını dolaşmak için fazla uzun bir süre.
That's a long time to be wandering around a supposedly empty aqueduct.
Uzun bir süre gelmeyecekler.
Not for hours.
Birlikte olduğunuz bir insanı, uzun bir süre görmeyince tekrar görmeyi arzulamaz mısınız?
You are with someone, with whom you don't even see the time passing, wouldn't you want to see him again?
On dakika uzun bir süre.
Ten minutes is a long time.
İyi haber ise, uzun bir süre hapislerde yatacak.
And the good news is, he'll be rotting in jail for a long time.
10 yıl uzun bir süre ama onu gördüğümü hiç sanmıyorum.
I mean, ten years is a long time, but I don't think I've ever seen her.
Eğer sistem üç dakikadan uzun bir süre bir veri alamazsa alarmlar ötmeye başlıyor.
If the system doesn't receive an input for more than three minutes, an alarm sounds.
- Artık büyük ihtimalle, uzun bir süre daha yaşayacak.
Well, now he's probably gonna live a long time.
Bilmiyorum ama sanırım uzun bir süre bir yere gitmeyecek.
I don't know, but I don't think she's going away any time soon.
Uzun bir süre algılarından şüphe duymanı sağlayan bir şey.
Something that's made you doubt your perceptions for quite some time.
Çok uzun bir süre.
A long time.
Başına gelenlerden sonra yeni bir şey yapmaya kalkışamaz en azından uzun bir süre.
After what she just pulled, she won't stick her head up for anything, not for a very long time.
Bart, Lisa, korkarım ki siz uzun bir süre birlikte olacaksınız.
Bart, Lisa, I'm afraid you two are going to be together for a long time.
- İçimden bi his uzun bir süre birlikte olacağımızı söylüyor.
- I've got the feeling we're gonna be together a long time.
Ama uzun bir süre birlikte kalamadılar Evlilikleri Reynolds yeni biriyle tanışana kadar sürdü yani sadece 17 dakika.
But they didn't stay together a long time, their marriage only lasting a shocking 17 minutes before Reynolds met a new man whom she claimed she had to have.
Motosikletlileri uzun bir süre sevmediler.
They didn't like the motorcycles there for a long time.
Annem eve uzun bir süre dönmeyecek değil mi?
My mom's not coming home anytime soon, is she?
Dört yıl çok uzun bir süre.
Four years is a long time.
Ormanda uzun bir süre bekledik.
There was no bird in the forest that day.
Tanrım, çok uzun bir süre.
- Damn, that's a long time.
E, uzun bir süre kurşunlardan kurtulmayı becerirsen temiz bir emekli aylığını hak ediyorsun.
Well, you dodge bullets long enough, you're entitled to a pretty decent pension.
Uzun bir süre.
That's a long time.
Çok uzun bir süre hapis yatabilirsin.
You could be going away for a very long time.
Yukarıda kalsak hayatta kalacağımızdan iki yıl daha uzun bir süre bu.
Which is two years longer than any of us would have survived up top.
Kardeşlerden biri ölü ve diğeri de uzun bir süre hapiste kalacak.
Yeah, one dead brother, and the other one going to prison for a very long time.
Umarım ihtiyacımız olduğu kadar uzun bir süre.
Hopefully, as long as we need him to.
Burada çok uzun bir süre oturacağız, değil mi?
We're about to sit around for a very long time, aren't we?
Görünüşe göre çocuğu uzun bir süre vermeyecekti.
Looks like she was gonna keep that kid for the long haul.
Bu sırrın şifresini çözerek uzun süre önce yok olmuş bir dünya ortaya çıkarılabilir.
And deciphering it will reveal a long-lost world.
Gelen hayvanlar arasında en başarılı olanlardan biri olan lamanın ironik bir şekilde kuzeyde nesli uzun süre önce tükendi.
Among the most successful arrivals, the llama, ironically now long extinct in the north.
Uzun süre yurtdışında yaşayınca bir aile birbirine çok bağlı olur.
When you live abroad for a long time, a family becomes very tight
Köpekbalıklarıyla yeterince uzun süre yüzerseniz, sonunda senden bir parça koparacaktır.
You swim with a shark long enough, eventually it's gonna take a chunk out of you.
Sanki bir otobüste uzun süre kalınca duyarlaşıyorsun da...
I mean, you stay on a bus long enough, and you're liable...
Uzun süre boyunca ihtiyacım olan şeyin yamacımda 19 yaşındaki Meksikalı bir striptizci olduğunu düşündüm.
For the longest time, I thought what I needed... was this little 19-year-old Mexican stripper I had on the side.
Bu kadar önemli bir kaçak uzun süre yalnız kalamaz.
A high-value target like this won't last long on his own.
Daha önce bir gemide uzun süre geçirmiş miydin?
So, have you ever spent a long time on a boat before?
Çünkü birisinin tek başına bu kadar uzun süre kaçması ve yaşaması oldukça zor bir şey.
Because it's really hard to imagine how anyone could evade capture and survive all on their own.
Bir yerde çok uzun süre kalmayı pek sevmem.
I'm not one to stay in any place too long.
- İtiraf etmeliyim uzun zaman sonra ilk kez keşke köhne bir otelde daha uzun süre kalabilseydim diyorum.
I wish I could stay at a crummy hotel longer.
Güvenli sürücüler yaratmak endüstri için de iyi bir şey, çünkü sürücüleri piyasada daha uzun süre tutuyor.
[Stoney Landers] Creating safer riders is gonna be good for the industry, because it keeps riders in the industry longer.
Bir yerde uzun süre kalmam.
I'm never in one place very long.
Bir düzen halindeki gözcülerle, bilgisayarlı yüz tanıma sistemleri ile, ve elektronik gözlem araçları ile, amaç kötü adamları harakete geçmeden uzun süre önce bulmaktır.
With a combination of human spotters, computerized facial recognition, and electronic surveillance equipment, the goal is to find the bad guys long before they make a move.
Uzun süre rahatsız etmek gibi niyetim yok ama bir dakikalığına konuşabilir miyiz?
I won't disturb you for long, but do you have a minute?
Sorun şu ki, bu işi yeterince uzun süre yaptığında bir gün, o sesi duyamıyor oluyorsun.
Trouble is, when you... when you've done this job long enough... one day, you stop hearing that voice.
uzun bir gece olacak 26
uzun bir hikaye 19
uzun bir yol 26
uzun bir zaman 22
uzun bir gündü 31
uzun bir yolculuktu 18
uzun bir gün oldu 24
bir süre sonra 89
bir süre 55
bir süredir 49
uzun bir hikaye 19
uzun bir yol 26
uzun bir zaman 22
uzun bir gündü 31
uzun bir yolculuktu 18
uzun bir gün oldu 24
bir süre sonra 89
bir süre 55
bir süredir 49
bir süre önce 40
bir süreliğine 93
bir süre için 43
süre 34
sürekli 106
süre doldu 60
süren doldu 18
uzun hikaye 160
uzun hikâye 43
uzun zaman oldu 409
bir süreliğine 93
bir süre için 43
süre 34
sürekli 106
süre doldu 60
süren doldu 18
uzun hikaye 160
uzun hikâye 43
uzun zaman oldu 409