Farzet ki translate Spanish
90 parallel translation
Farzet ki kolun kırıldı.
Supón que te rompe el brazo.
Jack, farzet ki ısrarla söylemeni istiyorum.
Bien, Jack, pues suponga que le digo que preferiría que lo dijese.
Farzet ki onu hiç tanımadın.
Simula que nunca la conociste.
Farzet ki bu sefer kaybettin.
¿ Imaginate que pierdes esta vez?
- Peki farzet ki kaybettin ve ödeyemedin?
- ¿ Pero supon que pierdes y no puedes pagar?
Farzet ki Avrupa'ya tekrar geri döndük.
Supon que podamos volver a Europa.
Farzet ki evliliğimizin gidişatı sonucu...
Pero supón que en el curso natural de las cosas...
Ben zaten bu süreyi hesaba kattım. Farzet ki işi bitiremedik ve paralar hala banka aracında ya o zaman?
¿ Y si no hemos terminado y aún queda dinero en el furgón?
Farzet ki onlara yaptıklarının... embesillik ötesinde aptalca şeyler olduklarını söyledim. - Dinleyeceklerini sanıyor musun?
Y si les dijera que lo que están haciendo es estúpido, ¿ quién me escucharía?
Farzet ki dürüstçe para kazanılacak bir iş değil.
Bueno, supongamos que no se trata exactamente de un centavo honorable.
Farzet ki kaçmamıza yardım ettin.
Tu nos ayudas a fugarnos.
Farzet ki çocuk aldı onları ; ne olacak ki üzerinde isim yok ya.
Se supone que la tomaron los niños, en la fruta no está el nombre del dueño.
Farzet ki ismim, mirasım, hiçbir şeyim yok.
Supón que no tengo ni título, ni herencia, nada.
Farzet ki... Sadece farzet ki New York'a yine geldim.
Supongamos... que vuelvo a Nueva York.
Farzet ki, Irma'nın kocası ölmedi de, geri döndü.
Supon que en vez de morirse, el marido hubiese vuelto,
Farzet ki, bir kaç günü titiz bir planlamayla geçirdin.
Tómate tu tiempo y pIanéaIo bien.
Farzet ki babamı ikna ettim.
Creo que convenceré a Padre.
Üstelik gece bitti, güneş doğuyor. Farzet ki çalışmaya giden bir işçiyim.
Imagínate que soy un... obrero que se va al taller.
Farzet ki düğünün var bugün.
Ni que te fueras a casar.
- Farzet ki, Jacques Brunico'ya gitmiyor.
- ¿ Y si Jacques no ha ido a Brunico?
Erland, sana yalvarıyorum farzet ki hayatım için yalvarıyorum.
Te lo ruego... como si suplicara por mi vida. No vayas.
Farzet ki, Direnişten birini tanıyorsun ve farz et ki o adam beni Londra'dan soruşturdu. Bir kez tamam derse, benimle bağlantı kurar.
Supongamos que conocía a alguien en la resistencia... y supongamos que me con... cuando se enteró de que estaba todo bien, se pondrá en contacto con mí.
Farzet ki kardeşin değilim ve farzet ki beni tanıyorsun.
Bueno, supón que no fuera tu hermana y supón que me conocieras.
Farzet ki değişime uğramışım. Nasıl oluyor da seni panikletiyorum.
Supongamos que lo soy. ¿ Por qué les infunde pánico la presencia de un mutante?
Farzet ki ağzımdan hiçbir kelime çıkmadı. Sadece pedal çevireceğim. İlgisizce.
Como tú dijiste : yo pedaleo y tú indiferente.
Nicky, farzet ki patlak bir tekerin vardı.
Nicky, ¿ y si se desinfla una llanta?
Şimdi... farzet ki ben seninle bir sözleşme yaptım...
Ahora... supongan que les hago un contrato.
Farzet ki sana paramın olmadığını söyledim.
- ¿ Y si le digo que estoy sin blanca?
Farzet ki ölmedi?
¿ Quizás no murió?
Farzet ki, şuan bu yolda yürüyen... o!
¿ No será él ese que viene por ahí? ¿ Lo ves?
Farzet ki bu bir ampul sandvici. Ve umalım da bunu yesinler.
Piénsalo como un sandwich de lámpara, y esperemos que se lo traguen.
Farzet ki sana küçük bir sürprizim var. Mesela yeni yasal sendikanın Darek'e arka çıkması gibi. Onu serbest bırakır mıydın?
¿ Qué diría si le cuento... que los nuevos sindicatos legales, Los nuevos sindicatos, legales, honrados, avalan a Darek?
Farzet ki, bizim bilmediğimiz bir şey biliyorlar.
Supón que saben algo que nosotros no sabemos.
Farzet ki, burayı sel götürecek.
Supón que este lugar se esté inundando.
Farzet ki, daha yüksek bir yere gittiler.
Supón que se fueron a un lugar más alto.
- Farzet ki, burada kapana kısıldık. Farzet ki...
- ¡ Supón que estamos atrapados aquí!
- Farzet ki çeneni kapasan.
- Supón que te calles.
Farzet ki çocuklar aç ve ben üşütmüşüm.
Solo hace como que los chicos tienen hambre Y que yo tengo gripe.
Farzet ki, huysuz bir geyik mesela.
Digamos, un alce enojado.
Şimdi farzet ki... Farzet ki, ben düşüncesizce yazılmış bazı mektuplar alıyorum. Sen mi, Watson?
Ahora suponga suponga que yo fuera el destinatario de ciertas cartas indiscretas.
Farzet ki öldü.
¿ Y si se muere?
Farzet ki gerçekten çizebiliyorsun.
Supongamos que supieras dibujar.
Farzet ki gerçekten bir ressamsın.
Supongamos que fueras un artista.
Şuna ne dersin? Farzet ki Saddam Hüseyin 1944'e bir yolculuk finanse etti.
¿ O si Saddam Hussein organizara un viaje al 1944?
Farzet ki otoyol filan yok.
Imagínate que no está la autopista.
Farzet ki, evlendiğimiz için sana teşekkür ediyorum.
¿ Pensaste cuando nos conocimos que me casaría con tu hermana? Tengo que agradecerte por eso.
Şimdi farzet ki ben bir reklamım ve 1 dakika boyunca beni dinle.
Ahora, Finge que soy un commercial y escuchame durante un minuto.
Bana burada neler olduğunu anlatmanı istiyorum. Farzet ki, kanun benim.
Explícame lo ocurrido, como si yo fuera la policía.
Farzet ki sana "Neden buradalar?" diye sordum. - Define için.
Imagínate que te pregunto "¿ Para qué están aquí?"
Farzet ki istediğin şey Tanrı'nın ilahi planında yok.
¡ Bueno, supongamos que lo que tú quieres no está en el plan divino de Dios!
Farzet ki, Kruschev'sin.
Imagina que tú eres Kruschev...