Ga translate Spanish
36,995 parallel translation
Dindarından demokrasi yanlısına kadar. azınlık haklarını reddetmekten ulusalcılığa kadr...'
'Desde el extremismo de los que utilizarían la democracia... para negar los derechos de las minorías al nacionalismo que dejó...'
Bu işi açıklığa kavuşturup hepimizden hesap sormak istiyor.
Quiere descubrir todo y hacernos pagar por ello.
Gel bakalım, Franny anne işe gitmeden babacığa banyo yaptıralım.
Vamos, Franny, vamos a dar un baño a papi antes de que mami tenga que ir a trabajar.
Bak, annemin biraz yalnızlığa ihtiyacı vardı benim için de sorun yok.
Mamá necesitaba espacio, y te dije que me parece bien.
Ama dolandırıcılığa, savaş vurgunculuğuna ve cinayete karşı da kurallar var.
Quiero decir, entiendo que hay una regla en contra de herirnos, pero también hay reglas en contra de la extorsión, lucrarse con las guerras y asesinato.
Şu dağınıklığa bakın, lütfen.
Mirad qué desastre, por favor.
Karılar bu ufaklığa bayılıyorlar.
A las zorras les encanta este negrito.
Harrison fiziksel kimliğine tam anlamıyla kavuşana kadar gündelik hayatında ayrımcılığa ve alay konusu olmaya göğüs germeli.
Pero antes de que Harrison se dé cuenta de su identidad física, aún tendrá su vida cotidiana que llenarán con discriminación y burlas.
Benim için sağlığa fazla zararlı, korkarım ki.
Oh, eso para mí es un poco antihigiénico, me temo.
Bu hafta sonu farkındalığa odaklanacağız. düşüncelerinizi kafatasınıza hapsedin.
Este fin de semana se trata de ser consciente. Se trata de dejar la voz en la cabeza... y atrapar los pensamientos en el cráneo.
Sen ve Donny yeşil ışığa hazır mısınız?
¿ Donny y tú están listos para luz verde?
Swagger'i koruyucu gözaltından çıkmalı ve kalabalığa karışmalı.
Le tienen que quitar la custodia protectora a Swagger y ponerlo con la población general.
Ama buna geçmeden önce bir şeyi açıklığa kavuşturalım.
Pero antes de pasar a eso, aclaremos algo primero.
Evimdeki rahatlığa ihtiyacım var. Bir ay boyu otelde yaşamak insanı bayıyor.
Necesito las comodidades de mi casa y... vivir un mes en un hotel, ya sabes, cansa.
Ailenin, artık bir şekilde yakınlığa sebep olduğu fikrinden bir türlü kurtulunmuyor.
Quiero decir, todavía persiste la idea de que la familia, de algún modo, prescribe automáticamente la cercanía.
İzin verin açıklığa kavuşturayım. Sizler Moncadalar için hiç çalışmadınız.
Déjenme aclarar eso : ustedes nunca han trabajado para los Moncada.
İş büyüdükçe, sizlerin Pacho Herrera adıyla tanıdığınız iyi kazandıran ve hırslı Kolombiyalı genci ortaklığa terfi ettirdiler.
Y a medida que creció el negocio, un joven ambicioso que quizá les resulte familiar, llamado Pacho Herrera, recaudaba tanto dinero que los hermanos lo hicieron socio.
Bu şekilde telefon takip etmek, tamamen yakınlığa bağlı.
Este método de rastreo depende de la cercanía.
Ancak bütün bunları açıklığa kavuşturmak zorundaydık çünkü bazılarının iddia ettiğini aksine bu gerçekten bir otomobil programı.
Sí, lo es. Pero teníamos que aclarar eso porque al contrario de lo que decían algunos, este programa va de coches.
Kalkık kalkığa ne dersin, tam burada!
¿ Quieres darle pescado al pescado? Aquí está, ¿ lo ves?
Doğru diyorsun Diane ama anne takviminde kadınlığa ayıracak vakit yok.
Lo agradezco, Diane, pero en el horario de una madre no hay tiempo para ser mujer.
Bu saçmalığa bir son ver Sunny!
¡ Vale ya de mierdas, Sunny!
Bay Burns ışığa dayanamaz.
El Sr. Burns no puede recibir el impacto de tantos fotones.
Seni kirli ruh çık ve aydınlığa gel!
¡ Espíritu impío... sal a la luz!
O tip adamlar kalabalığa karışmayı iyi becerirler.
Creí que sabían cómo pasar desapercibidos.
Şimdi birden bire neden açığa çıkmak istesin?
¿ Por qué dejaría de importarle que lo vieran?
Babacığa inanmamız gerekiyor.
Tenemos que confiar en papá.
Bazen stres, zihinsel rahatsızlığa neden olabilir.
Ocasionada a veces por estrés, enfermedad mental.
MR sonucunda nörolojik hastalığa ve yapısal anomaliye rastlanmamış.
La resonancia no muestra daño neurológico o anomalías estructurales.
Bu saçmalığa ihtiyacın yok.
No necesitas esta mierda.
Evet tabi, ne de olsa bataklığa atılan herkes doğal sebeplerden ölüyor.
Sí, porque todo el mundo muere de forma natural hundido en un pantano.
Muhtemelen bataklığa 20, 25 yıl önce atılmış.
Seguramente arrojada en las marismas hace unos 20, 25 años.
Söylememe gerek yok, gizliliğin açığa çıktı.
Tengo que decir que tu tapadera ha volado, amigo.
- Birden bire ortaya çıkıverdi. Mezarlığa varmak üzereydik. Şerefsiz herif son hız ortaya çıktı.
Casi estábamos en el cementerio cuando ese idiota apareció acelerando de la nada.
İnsan bu ufaklığa doyamıyor.
No te cansas nunca de esta perlita.
Kopyası mail adresine gönderilecek ve bütün kayıtlar savcılığa verilecek.
Las copias se te enviarán por correo, y tus informes se han enviado al fiscal. Bien.
- Kötü bir durum ama açığa kavuşmasına sevindim.
- Es horrible, pero... Es bueno tenerlo sobre la mesa.
Sanırım onu mezarlığa gömmek en iyi seçeneğimiz.
Creo que enterrarlo en el cementerio es nuestra mejor opción.
Dün de Carter'ın cesedini mezarlığa gömdük. Birkaç ayı böyle tuhaf geçirdim.
Así que, anoche, enterramos a Carter en el cementerio cerca de Knoll, y han sido un par de meses muy raros.
Kulaklığa konuşmuyorum.
Te estoy hablando directamente.
Kutsal sandığa gideceğiz.
Ya lo veremos. Vamos al... vamos donde el relicario.
Şu saçmalığa hemen bir son ver!
Bien, necesito te calles con esa mierda ya.
Zed, kızı ışığa maruz bırakır mısın?
Zed, ¿ la expondrás a la luz?
Brotzman ile kendim konuşur, bazı şeyleri açığa çıkarırım.
Hablaré yo mismo con Brotzman, pondré algunas cosas en orden.
- Mantığa uyuyor.
- Esto tiene sentido.
Todd, ikinizin de hastalığa sahip olması, ona destek olmanda...
Todd creo que el hecho de que ambos compartáis la enfermedad y el que la hayas mantenido ha sido...
Benim rol yaptığım hastalığa Amanda gerçekten yakalanınca onun benden daha fazla paraya ihtiyacı olduğunu fark ettim böylece iyileştiğimi söyledim.
Así que... cuando Amanda enfermó de la enfermedad que yo estaba fingiendo me di cuenta de que ella necesitaba el dinero más que yo. Así que dije que mejoré.
Kesinlikle her şeyi açığa çıkaracak.
Bueno, digo, claramente... ¿ lo aclara todo?
O anda aşçılığa âşık oldum.
En ese momento, me enamoré de la cocina.
Hayır, önceliği yaratıcılığa veren... felsefesi olan bir restoran olması.
No, es tener un restaurante con una filosofía donde la creatividad sea prioritaria.
Modern akım resme ve edebiyata geldiği şekilde... aşçılığa hiç gelmedi... belki de bu aşçılığın kendini bir sanat olarak yeniden oluşturması.
El modernismo nunca llegó a la cocina de la forma que llegó a la pintura o la escritura y puede que sea hora de que la cocina se reinvente como movimiento artístico.