Iyi haber translate Spanish
9,354 parallel translation
Ama iyi haber, örümceği yakaladık, değil mi?
Pero la buena noticia es que atrapamos la araña.
Bu iyi haber sana koca götlü. Artık Outback Steakhouse SüperBoy var!
Bueno, buenas noticias, gordo, ¡ está la Parrilla de Campo Extrema!
Tamam, durum şu : Moon gerçekten patronsa, iyi haber beyaz işinde efsaneleşmeden önce onu durdurabiliriz.
Este es el asunto si Moon es el auténtico problema... tenemos la oportunidad de acabar con este muchacho... antes de que deje huella en el comercio del hielo.
- Tanrım, gün boyu aldığımız en iyi haber bu. - Biliyorum!
- Dios, es la mejor noticia del día.
Senin için iyi haber, ailelere ayrıcalık tanıyor olmaları.
La buena noticia... para usted, por supuesto, es que se hacen excepciones con la familia.
Bu bana iyi haber gibi geldi, Bayan Jones.
Eso parecen buenas noticias, Srta. Jones.
Sadece bir kere siz salakların bana iyi haber getirmesini isterdim.
Por una vez, me gustaría que los trolls me trajeran buenas noticias.
Jo'nun hamileliği uzun zamandır aldığımız en iyi haber. Ve sanırım vermem gereken tepkiyi veremedim.
El embarazo de Jo es la mejor noticia que hemos tenido en un tiempo, y creo que no reaccioné del modo que debería haberlo hecho.
Çok iyi haber.
Eso es muy bueno.
Bilirsin, şu iyi haber ve kötü haber günlerinden.
Ya sabes, es uno de esos días de buenas y malas noticias.
Bodrumumuzdaki çamaşır makinesinin düğmelerle yıkadığını öğrendiğinden beri iyi bir haber almıyor. Han, iyi haberlerimiz var.
No tiene buenas noticias para compartir desde que nos enteramos de que la lavadora en nuestro sótano coge botones.
Misafirimiz hakkında iyi haber var mı?
Favi Tak. ¿ Buenas noticias con nuestro invitado?
Evet ve iyi haber şu ki, yarasaların kuduz olmadığını belirttiler.
- Si. Y las buenas noticias... Han determinado que los murciélagos no tienen la rabia.
Ama iyi haber, iki çay setiniz hediyelik eşya reyonunda hazır.
Pero buenas noticias... sus dos servicios de té están listos para que los recoja en la tienda de regalos.
Hayır, iyi haber bu.
No, son grandes noticias.
Daha fazla iyi haber duymak ister misin yoksa bu kadarı bile senin için fazla mı?
Ahora, ¿ quieres un poco más buenas noticias, o es todo esto sólo demasiado para usted?
Çok düşük bir "iyi haber" tanımın var.
Usted tiene una muy floja definición de una buena noticia.
Beklediğim iyi haberler geldi.
Es la mejor noticia que podría haber esperado.
# Iyi haber getiririz #
Un buen porvenir
- Bu iyi haber mi? - Halifelik kuvvetlerini...
¿ Esa es la buena noticia?
Annen için de iyi haber.
Eso será bueno para tu madre.
Charles, lütfen bana iyi haber ver.
Charles, por favor dame buenas noticias.
- Haber versek iyi olur.
- Será mejor que se lo notifiquen.
Yani, hikayeni anlatmak için, daha iyi bir yönteme ihtiyacın var.
Entonces... debe haber una... mejor forma de contar su historia.
Burada olmayı hak ettiğimi hepimiz biliyoruz ama sanırım bu sefer burada olmak beni daha iyi bir adam yaptı. Şu andan itibaren dört gün ya da dört hafta ya da dört yıl dışarı çıksam yaptığım şeyleri telafi etmeye çalışırım.
Todos sabemos que me merezco estar aquí, pero creo que soy una persona mejor por haber estado aquí este tiempo, y, si salgo en cuatro días o en cuatro meses o en cuatro años desde ahora, voy a intentar reparar las cosas que hice.
Bu iyi bir haber mi?
¿ Son buenas noticias?
İyi bir haber vereyim size.
Ah... hay una buena noticia.
- Güzel. İyi haber duymak ister misin?
- Bien. ¿ Pero quieres una buena noticia?
İyi haber eğer verdiğin istatistikler doğruysa böyle bir şeyin yaşanmasına daha 15,6 yıl var.
Las buenas noticias son, si las estadísticas son ciertas serán 15,6 años para que algo como esto vuelva a ocurrir.
Bana söylediklerine bakılırsa bu, hepinize olabilecek en iyi şeymiş.
Bueno, de todo lo que me dijiste, eso fue lo mejor que le pudo haber pasado a todos ustedes.
İyi birini bulmakla kendimi mi cezalandırıyorum ben?
¿ Me estoy castigando por haber encontrado un buen chico?
Daha iyi bilmeliydim.
Debería haber sabido más.
İyi bakmamışsındır ya da yanlış anlamışsındır.
Eh. Debes haber visto mal. O malinterpretaste su relación...
O zaman onları bunu yapmamaları için ikna edecek bir yok bulmam iyi olmuş.
Entonces me alegro de haber encontrado una forma de convencerlos para que no lo hagan.
Çok iyi iki muhabirin, İki günden daha az bir süre içinde onu haber yapacağını biliyordun.
A un buen periodista le llevaría menos de dos días sonsacárselo todo.
İyi haber şu ki, kararsız insanlar aday olmanıza itiraz etmiyorlar. ... bunun kötü bir fikir olduğunu sanmıyorlar.
La buena noticia es que no es la idea de que seas candidata lo que la gente rechaza.
İyi haber şu ki akıllı şebeke var burada. Elektriği getirmeye yardımcı olacaktır.
Lo bueno es que están en una parcela inteligente lo que ayudará a generar electricidad.
İyi haber şu ki, İstihbarat bilinen Rus memurlarının eşleştirmesini yapıyor.
La buena noticia es, que la información coincide con los oficiales conocidos del SVR.
İyi haber... bu kozunu kullanmamış.
La buena noticia... es que no está jugando esa carta.
Ayıcık parçalanınca Caroline'ın yüzündeki ifadeyi görmeliydin. Sen iyi bir dostsun Stefan.
Deberías haber visto la expresión en la cara de Caroline cuando ese oso se desmoronó.
İyi haber.
Buenas noticias.
Tek ama iyi bir haber.
Es lo único, pero son buenas noticias.
İyi haber, sonunda birinin hapishane kaltağı olabileceksin.
La buena noticia es que por fin vas a convertirte en la zorrita de alguien en prisión.
- Bu iyi.
Tiene que haber cientos de casas y negocios en Adams Morgan. Esa es buena.
İyi haber. Örgütünün içinde köstebek yokmuş.
Bueno, buena noticia no hay una rata en tu organización.
İyi haber, arabanın kayması sayesinde artık vücuduma bir şey saplı değil.
Bueno, la buena noticia es... con el cambio en el coche, estoy ya no empalado.
İyi haber ise vuruş açısına bakınca bunu yapan kişinin solak olduğu ortaya çıkıyor.
Lo mejor es que el ángulo indica que quien lo hizo es zurdo.
- İyi olduğunu haber ver.
- Decirle que estás bien.
Onlara iyi olduğumu haber verir misiniz?
¿ Les dejas saber que estoy bien?
Scarborough'dan daha iyi bir yer ayarlamalıydık.
Podría haber ido a un lugar mejor que Scarborough.
İyi doktor dedik ama adamı tanıyamamışız.
Debería haber mirado más allá al médico y ver al hombre.
iyi haberler 20
iyi haberlerim var 86
haber 33
haberin olsun 61
haber ver 32
haber veririm 28
haberiniz olsun 32
haber yok 20
haberin yok mu 27
haberler 37
iyi haberlerim var 86
haber 33
haberin olsun 61
haber ver 32
haber veririm 28
haberiniz olsun 32
haber yok 20
haberin yok mu 27
haberler 37
haberci 23
haberler iyi 80
haberim yok 19
haber verin 24
haberim olsun 29
haberiniz yok mu 17
haberin var mı 66
haberim yoktu 27
haber var mı 98
haberim var 33
haberler iyi 80
haberim yok 19
haber verin 24
haberim olsun 29
haberiniz yok mu 17
haberin var mı 66
haberim yoktu 27
haber var mı 98
haberim var 33