Mesele şu translate Spanish
2,101 parallel translation
Mesele şu ki seninle her yattığında gidip kadına ıvır zıvır almamalısın.
El punto es, que no deberías comprarle chucherías a una dama. Cada vez que ella te tira uno.
Mesele şu.
Esta es la cosa.
Mesele şu ki : burada akıcı güçten bahsediyoruz.
El punto es que hablábamos de la la barrera de la fuerza que hay aquí .
Bak mesele şu :
Mire, ésta... ésta es la cuestión :
Mesele şu ki, adamın yaşamak için bir nedeni yoksa... Yani kendine ya da hiçbir şeye inanmıyorsa, kendini öldürebilir.
Es que el hombre no tenía nada por qué vivir si no, crees en nada, tampoco en ti mismo.
Evet, ama mesele şu ki asil kıza göre ona...
Sí, pero quizá herí a esta doncella
Asıl mesele şu ki Kontrol ölmeden önce bana aynı kanıyla gelmişti.
El asunto es que poco tiempo antes de morir Control acudió a mí con una sugerencia similar.
Mesele şu ki, kendi kendine ihanet ediyor. Dur, Michael.
Tu cuerpo te traiciona... así mismo.
Mesele şu ki, yerden tasarruf etmek için millete üçüncü bir oda arkadaşını kabul edip etmeyeceklerini soruyorlardı.
Le pidieron a la gente que compartiera cuarto entre tres para ahorrar espacio.
Mesele şu.
- Esta es la cosa.
Mesele şu ki bir arkadaşım var. Bence de öyle elbette.
Sí, desde luego, lo mismo digo.
Asıl mesele şu, o Lube denen yerde hiç para yoktu.
Lo malo es que el lugar no tenia efectivo y apenas conseguimos $ 80 canadienses.
Aslında, mesele şu ki o bir roman yazabileceğine inanmıyor.
Bueno, verás, es que él no está realmente seguro de poder escribir una novela.
Mesele şu ki nostalji inkar demektir.
El caso es, que la nostalgia es negación.
Mesele şu ki, yolda asla nereye gittiğini ya da vardığında ne olacağını bilemezsin. Bu yüzden sadece sürüş deneyimi yaşarsın.
Y lo que quiero decir es, estando de gira nunca sabes realmente adónde vas o que va a pasar cuando llegues entonces simplemente vives el viaje.
Mesele şu, John :
Esta es la cosa John.
Ama mesele şu ki, araştırması biraz uçukmuş.
Sucede que su investigación es muy poco convencional.
Mesele şu ki hep senin şeylerini yapmaktan yoruldum.
La cuestión es, - Sí. Estoy cansado de siempre hacer tus cosas.
Mesele şu ki, basketbol gençlik kursları yeniden kuruluyor.
La cuestión es que restablecí el básquet juvenil.
Mesele şu an kendimi deli gibi hissediyorum ve kendimi nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum.
Ah, como ahora, me siento tonta Y no se como expresarme
Mesele şu.
Así es la cosa.
Mesele şu, sakın ha Trey'i aradan çıkartma.
La cuestión es, nunca dejes fuera a Trey.
Mesele şu ki bu kutuların içinden ne çıkacağını hiçbir zaman bilemezsin.
El tema es que nunca sabes qué habrá en esas cajas.
Mesele şu.
Aquí va.
- Mesele şu ki, tatlım önceki sahnede aşağıdaki salona hayran kaldın, ve şimdi bu odaya hayran kalıyorsun.
- La cuestión es, linda, que ya admiraste el salón de abajo en la escena anterior y ahora estás admirando este salón también.
Mesele şu.
Precisamente.
Mesele şu ki "hoşlanıyorsun"
- El punto es que te gusta. - ¿ Qué?
Bu fare olayındaki asıl mesele şu. Amcan bunu neden yaptığını anlamadığını söylese de, Tahmin et ne?
En fin, lo que sucede con esto de los ratones es que aunque tu tío diga que no entiende por qué lo hiciste ¿ adivina?
Mesele şu ki Rich, neden bunu yapıyoruz?
Dime, Rich, ¿ por eso lo hacemos realmente?
- Blake, mesele şu dostum. Ders, berbat bir halde.
Vale, Blake, este es el problema, hermano,
Mesele şu ki ; çok uzakta.
El hecho es que... es muy lejos.
- Mesele şu. Bu ayın en çok kazanan elemanları biziz. Bir senedir de burada çalışıyoruz.
Somos los que más hemos ingresado este mes, y hemos estado aquí más de un año sin vacaciones.
- Ben hallederim. Mesele şu. Durumu düzeltmenin bir yolunu arıyoruz.
Escuchad, esta situación en la que estamos ahora mismo, queremos que vuelva a... ser como antes.
Mesele şu ki, bütün gece bir dava ile ilgilendim.
La cosa es que estuve todo el día despierto por este caso
Şu mesele...
Oh, eso...
Sonunda aslında bütün mesele dalgalara yaratıldıkları noktada ne kadar enerji yüklendiğine bağlıdır.
Y realmente se reducen a que, en su nivel más elemental, a la cantidad de energía en el mar en el punto que genera la ola gigante.
Mesele babanızsa, onun hakkında neler hissettiğinizi biliyorum.
Si esto es por su padre, sé cómo se siente.
Evet ama mesele hikayesini anlatış şekli, Frank.
Como cuenta su historia, sólo podría ser cierta, Frank.
Mesele sizin şu an, henüz başlangıcın ortasında olmanız.
Pues, la cosa es que estás en medio del principio en este momento.
- Evet, şu mesele.
Sí... de eso quería hablarte. ¿ Sí?
... güç yapısının onları kapitalizmle mücadele etmesi gerekirken ırkçılığı esas mesele yaparak onlara yanlış yaptığını öğreterek devrim yapıyoruz.
Les enseñamos lo que les está haciendo el poder. Les enseñamos que el racismo es su primer objetivo. Que tienen que lidiar con ello y con el capitalismo.
He, şu mesele.
Sí... "B -".
Mesele Barry değil ;
Bueno, no es Barry, sino su hermano.
Dinle, mesele alacağın yüzde 25'lik paysa Jo Jo ile olacak maç içindi o. Yaptıkların için minnettarım.
Escuche, si es por su cinco por ciento, el combate con Jo Jo voló, pero le agradezco lo que intentó hacer.
Soruna şöyle cevap vereyim : Şu anda kafamda o lanet oto yıkama yerini satın almaktan çok daha önemli bin tane mesele var!
Digamos que tengo demasiadas cosas en la cabeza ahora mismo para pensar en comprar el maldito lavacoches.
Şu anki dört Louisiana şerifi sizlersiniz. Böyle bir mesele sizi de alakadar ediyor hâliyle.
Ustedes son los cuatro Alguaciles... de Louisiana que quedan, y como tales, este asunto les concierne.
Anne, artık şu "sorun" dediğin olayda esas mesele sen değil, ben olduğumu anla bir zahmet!
Ya es hora de que te metas en la cabeza que soy yo, y no tú, la protagonista en esta pequeña situación, como tú la llamas.
Şu geçenki konuşmamızdaki mesele...
Escucha, en cuanto a lo de antes...
Bu mesele ne kadar uzayacak bilmek istiyorum. Gerzek görevliniz bana yanıt veremiyor.
Necesito saber cuánto más van a tardar... y el tonto de su oficial no puede decírmelo.
Şu aranmak istemeyen insanlarla ilgili mesele aramızda kalacak.
Así que, eh, sólo entre tu y yo, vamos a mantener el tema de la lista de no llamar en el silencio más absoluto, ¿ verdad?
Sayın Başkan, normal şartlar altında eğlencenizin sizinle eşiniz ve Tanrı'nız arasında kalması gereken bir mesele olduğunu söylerdim.
Ahora, bajo circunstancias normales, Sr. Presidente, me gustaría... Me gustaría sentir que sus coqueteos deberían seguir siendo entre usted, su esposa, y su Dios.