Sorun şu translate Spanish
6,601 parallel translation
Sorun şu ki elimde az kaldı.
El asunto es que se me está acabando.
Sorun şu ki şehirde yeni bir vampir grubu var
El problema es que hay un nuevo grupo de vampiros en la ciudad.
Sorun şu ki artık öldürmelisin.
El caso es que... necesitas matar ahora.
Bakın, sorun şu :
Mira, este es el problema.
Sorun şu ki, şu anda konuşmam gereken insanlar senin gibilerle konuşmuyorlar.
El problema es que las personas con la que tengo que hablar ahora, no hablan con personas como tú.
Ama sorun şu ki, Bay Dantzler, Michael'ın orda bir sürü arkadaşı var.
Bueno, el problema, Sr. Dantzler, es que Michael tenía un montón de amigos en la casa.
Sorun şu ki... geriye pek çalışanımız kalmadı.
Le puedo decir que el problema aquí... es que andamos cortos de personal.
Sorun şu, Charlie, beni yenmeye ihtiyacın olduğunu biliyorum.
Ves, el problema, Charlie, es que sé lo mucho que necesitas derrotarme.
Sorun şu ki ben sallamamak değil, sallamak istiyorum.
Creo que el problema es que necesito sentir más ahora mismo, no menos.
Sorun şu ki onu motosiklet gibi kullanıyorsun at gibi değil.
El problema es que lo montas como una moto, no como un caballo.
Ama sorun şu ki öyle bir noktaya gelecek ki Gem, artık intikamla alakası kalmayacak.
El problema es que llega un punto, Gemma, en el que ya no se trata de venganza.
Sorun şu ki Vegas çaresiz insanlarla dolu.
El problema es que Las Vegas está llena de gente desesperada.
Sorun şu ki, ikimizden biri bile bu sözde gizli anlaşmadan bir sent dahi almadı. Ve yaptığımıza dair kanıtın yok.
El problema con tu teoría es que ninguno de nosotros recibió un centavo de esta supuesta colusión, y no tienes pruebas de lo contrario.
Sorun şu ki onların bağlantısı olduğuna dair elimizde bir şey yok.
El problema es que no tenemos un vínculo entre ellos.
Sorun şu ki, seni severim, ama senin elemanın değilim!
El caso es que me gustas, ¡ pero no trabajo para ti!
Sorun şu ki... Ben Grimm olmayı seviyorum Monroe.
El problema es que... me gusta ser un Grimm, Monroe.
Sorun şu ki ; burada düzgün bir adam bulamayız.
¿ Pero dónde encontrar un chico decente aquí?
Sorun şu ki ; çalınan eserler genelde 24 saat içinde ülkeden çıkmış oluyor.
Bueno, el problema es, que la mayoría del arte robado que abandona el país dentro de las 24 horas, nunca más se vuelve a ver.
Evet, sorun şu ki tüyün gücü vaiz Zachary'nin tarafında.
Sí, el problema es que el predicador Zachary tiene el poder de la pluma de su lado.
Sorun şu ki ; bazen annesinin kızlık soyadını kullanıyor ki... evet!
El problema es que algunas veces ella usa el apellido de soltera de su mamá el cual es : ¡ Sí!
Sorun şu...
Este es el problema...
Sorun şu ki yakın zamanda haklı olduğumu anlayacaksın.
El truco es que algún día, pronto, verás que tengo razón.
Yani, herkesin Yosemite'nin tadını çıkarmak için sırası geliyor ve bence bunda bir sorun yok.
Todo el mundo tiene su momento para disfrutar de Yosemite.
Tamam sorun yok. Şu hamilelik testi olayına tekrar dönelim.
Oye, retrocedamos a eso, el test de embarazo un momento.
Sorun değil, ofisine gelirim ben de.
Oh, genial. Te seguiré a su oficina.
Sorun yok, sayın yargıç.
No, no hay problema en absoluto, Su Señoría
Eminim Leydi Hazretleri sorun çıkarmaz.
A Su Señoría no le importará. ¿ Qué te pasa a ti?
Bay Carson, Lord Merton'ın büyük oğlu Downton'a son sefer geldiğinde sorun çıktığını söyledi.
El Sr. Carson dijo que hubo problemas la última vez - que su hijo mayor estuvo en Downton.
Yok sorun değil ama sert olmakla arkadaşının yeni pantolonunun boklu bebek bezine benzediğini söylemek arasında fark var.
No. Eso está bien, pero hay una diferencia entre ser dura y decirle a tu amiga que su pantalón nuevo parece un pañal flojo.
Bağlantı istikrarlı şu anda, sorun çıkmaması lazım.
La conexión se ha estabilizado, debería de estar bien.
Aslında büyükannesinin göl evi ama o ölmüş, sorun yok yani.
En realidad, es de su abuela. Pero está muerta, así que está bien.
Sorun şu ki kadın çok tatlı.
La cosa es que es muy guapa, y dice que es la mujer de Alvey.
Çalıştığı güzergahta bir sorun yaşamış mıydı?
¿ Había problemas en su ruta?
Polkovnik'in New York'ta olduğu haberi gelince sistemde taramaya başladılar ama tek bir sorun vardı bu adamın hiç fotoğrafı yoktu. - Ve kimse onun neye benzediğini bilmiyordu.
Sabían que estaba en Nueva York pero no tenían su foto, no saben cómo es...
Sorun değilse, size eşinizin ölümünü bildirdiğimizi ve tüm yasal haklarınızın farkında olduğunuzu belirtmek için imzanızı alabilirsek ve bizimle konuşma zorunluluğunuzun ve avukata ihtiyacınızın olmadığını söyleyen yerleri de sadece paraflayabilirseniz, eşinizin ölüm belgesini size verelim.
Si no le molesta firmar aquí... Esto certifica que le notificamos... la muerte de su esposa y que conoce sus derechos. Ponga sus iniciales donde dice que no tiene que hablar con nosotros... que no quiere un abogado y le daremos el certificado de defunción.
Sorun vücuduydu. Kendisini kapatmıştı.
- Su cuerpo golpeó apagado.
Bu durum birisinin bir şeyler görmesinden de öte. Sorun davranışların. Birdenbire nasıl değiştiğiyle ilgili.
Se trata, que su comportamiento cambió.
Kim kız arkadaşıyla sorun yaşıyor?
¿ Cuál estaría peleado con su novia?
Sorun olmazsa imzalamanızı istediğimiz bir belge var. Garajınıza bakmak için izninize ihtiyacımıza var.
Si no le importa, teneos un formulario de consentimiento para que firme, que nos permitiría registrar su garaje.
Yaptığın şu şeyi geri alırsan bu konuda bir hata sorun çıkmaz.
Así que... si pudieras deshacer eso, entonces... - lo haremos de inmediato.
Şu anda birisiyle görüşüyorsan sorun değil.
Incluso si estás viéndote con alguien más. Es totalmente inmaterial.
Yani su ısındıkça radyoaktivite artıyor ve santraldeki biri bir sorun olduğunu söylüyor.
Bien, entonces el agua se está calentando y está más radioactiva y luego alguien en la planta nuclear dice que hay un problema.
- Tişörtten şikayetçi ama sorun beyninde.
- Se queja de la equipación, pero su problema está en la cabeza.
Castle ve ben de ofisine gideceğiz, bakalım iş yerinde bir sorun yaşamış mı?
Nosotros iremos a su oficina a ver si tenía problemas en el trabajo.
- Sorun şu ki : iPad'imin kamerası son zamanlarda iyice garipleşti.
Quiero verlo. Bueno, esa es la cosa.
Asıl sorun o serseri erkek arkadaşıydı.
Fue el idiota de su novio, ese fue el problema.
Ama şu aksanı yapmana gerek yok. Sorun olmaz.
Pero, sabe, puede parar con el acento... está bien.
Ama bir sorun var, şu sıralar cüzdanım pek kabarık değil.
El único problema es que mi billetera no está muy gorda ahora.
Olay şu ki, gelip tekrar sizinle takılsam sorun olur mu?
La cuestión es, ¿ le parecería bien si fuera y me quedara con ustedes?
Kimliğinizle ilgili bir sorun çıktı.
Algo inusual con su identificación.
Ama ben muhasebe müdürü, yani onun patronu olduğumdan beri sorun yaşamaya başladık. Sen bununla nasıl başa çıkıyorsun?
Pero desde que me convertí en gerente, lo que me hizo su jefa, tenemos problemas, y quería saber cómo lidias con eso.