English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Spanish / [ Y ] / Yas

Yas translate Spanish

138,160 parallel translation
Bu durumda, yas.
En este caso, pena.
Tesis, nebulanın tüm radyasyonuna dayanacak şekilde tasarlandı oradaki herhangi bir gemi bizimle aynı sorunu yaşıyor olacaktı uzun süre dayanamazlardı.
Obviamente, la instalación está diseñada para resistir cualquier radiación de la nebulosa. Y cualquier nave que haya en la zona tendría el mismo problema que nosotros. No se quedaría mucho tiempo.
Yas tutmak acıdır, ama önemli olan yas sürecinde...
Y el duelo es duro, pero es importante que lo procesemos...
- Kusura bakmayın. Yas tutmanın yeri ve zamanı var, ve Patty bu konuda alacaklı durumda.
Hay un tiempo y lugar para el duelo, y se lo debemos a Patty.
Yasımı dansa dönüştürdün.
Has convertido mi duelo en baile.
Doğru, işte gidiyorsun. Burada yaşıyorlar. Onlar bilecekti.
Bien, allí lo tienes, ellos viven aquí, deben saber
Ve arabanızda yaşıyor Gülüşünde Terk edilmiş bir eşek Bu çok güzel bir şey.
Y tu auto vive en la sonrisa de un burro abandonado
- 2016'da... 47 yaşındaydı.
hubieron 47
Yani 16 yaşındaydı... 18 saniye daha yavaş ve arabası 212.000 pound.
Entonces él fue 16... 18 segundos más lento que tú y su auto cuesta 212 mil libras
Bu şeytan senin dengin olamaz, o zaten kaybetti, kendi yalanlarında yaşıyor.
Este demonio no es rival para ti, porque ya ha perdido y vivido su propia mentira.
Aynı günü, tekrar tekrar yaşıyorum.
He estado reviviendo el mismo día una vez y otra y otra.
Bak, bunu sürekli yaşıyorum.
¿ Lo veis? , he estado aquí antes.
Dejavu yaşıyorsun.
Solo estás teniendo un caso de déjà vu.
Eğer aynı günü tekrar yaşıyorsan,... daha kararlı olman gerekmez miydi?
Si estás reviviendo el mismo día, ¿ no deberías ser más específico?
İkinizde mi aynı günü yaşıyorsunuz yani?
¿ Así que los dos estáis reviviendo el mismo día?
Anılarımdan birini yaşıyordum daha çok bir rüya gibiydi.
Fue uno de mis recuerdos. Aunque era más bien como un sueño.
Navigasyon bilgisayarı yerimizi saptamada sorun yaşıyor, çünkü yıldızlar sıralamadan çıkmış durumda.
La computadora de navegación está teniendo problemas para fijar nuestra posición porque las estrellas no parecen estar alineadas.
İnsanlar gerçekten böyle mi yaşıyordu?
¿ De verdad la gente vivía así?
Amcam Bill, kendinden 25 yaş küçük bir kızla çıkıyor.
Mi tío Bill sale con una chica 25 años más joven que él.
Çünkü sizden bktım. Android, hava kilidi kapısıyla ilgili sıkıntı yaşıyoruz.
Androide, tenemos un problema con la compuerta de la esclusa.
Yaşın kaç, 16 mı?
¿ Qué?
Sarah yaşıyor mu diyorsun?
¿ Dices que Sarah está viva?
Biri yaşıyor.
Hay alguien vivo.
O yaşıyor mu?
¿ Está vivo?
İleri derecede paranoya yaşıyorsun, bu da durumunun kötüleştiğini gösteriyor.
Sufres de paranoia extrema, una señal de que tu estado está empeorando.
O yaşıyor!
¡ Está vivo!
Senin aracılığın ile hala yaşıyor.
Ella vive dentro de ti.
5 yaşında ve ölecek!
Tiene cinco años y va a morir.
- Yemin ederim on yaş genç hissettim.
Te lo juro, me siento diez años más joven.
Ve işte oradaydı, 12 yaşında, yerde bir yumru halinde, dev bir şemsiye tutuyordu.
Y allí estaba, a sus 12 años, tirada en el suelo, agarrada a una sombrilla gigante.
Yaşıyor.
Oh, todavía está viva.
Seksen yedi dakika, kilom, vücut kitle endeksim ve yaşımı düşünürsek.
87 minutos dados mi peso, masa corporal y edad.
Ancak sorun yaşıyor gibiydi bu yüzden ona yardım etmeyi denedim.
Pero tenía problemas, así que traté de ayudarla.
O yüzden mi sekiz yaşındaymışım gibi benimle okula yürüyorsun?
¿ Es por eso que me acompañas a la escuela como si tuviera siete años?
Ne yazık ki Afrikaan kültüründe büyüdüm ve Apartheid'ın sonuna doğru 18 yaşındaydım.
Desafortunadamente, crecí como afrikáner. Tenía 18 años hacia el final del apartheid.
İstediğim şeyi yapabildiğim için çok şanslıyım, harika bir ülkede, harika bir şehirde yaşıyorum, bu imkânlara sahibim.
Soy increíblemente afortunado de poder hacer lo que quiero, de vivir en un país verdaderamente grandioso y una gran ciudad, y de tener todas esas posibilidades...
Birleşmiş Milletler'den aldığınız yiyecek karnesiyle yaşıyorsunuz.
Vives de los vales que recibes de las Naciones Unidas.
Nisanda 81 yaşına basacağım, yaşımı hiç hissetmiyorum.
En abril voy a cumplir 81 años y no me siento de esa edad.
Bugün dünyanın en muhteşem ülkesinde yaşıyoruz, bu da bize bir cumartesi gecesi ne yapacağımızı seçme hakkı veriyor.
Vivimos en el país más grandioso y podemos elegir qué hacer un sábado por la noche.
Şimdi yaşıyoruz, o yüzden buna değmeli.
Ahora estamos vivos, así que hagamos que valga la pena.
Açıkçası yaşıyor olmamız bile mucize.
Sinceramente, es un milagro que estemos vivas.
Oh, yaşıyor.
Todavía sigue vivo.
Neden sadece 21 yaşındaki cillop gibi kızların eşliğinde mutlu olabileceğini düşündüğünü öğrenmek istersen gel beni gör.
Mike reintegró de nuevo al grupo tal como le pedí. Lawrence Boyd, estás arrestado. Pensé que entendías el maldito juego.
Midye açma yeteneklerini kaybetmemişsin. 14 yaşındayken City Adası'nda bu işi yapıyordum.
Creo que la indiferencia de Kevin fue impresionante.
İlçeden satın aldığım tahvillerle ilgili bazı sorunlar yaşıyorum.
La sacaste del maldito fuego, jefe. Una victoria perfecta.
Demokraside yaşıyoruz biz.
Vivimos en una democracia.
Bu eyalette iş yapıyorum ve yaşıyorum ben.
Hago negocios en este estado. Vivo en él.
Küçükken bu sayede hayatta kaldım ve hayatımı hâlâ böyle yaşıyorum. - Korkuma kulak vererek.
Por eso sobreviví mientras crecía, y sigo viviendo así hasta la fecha prestando atención a mis miedos.
17 yaşındayken onu o dini kampa göndermenin nedeni buydu. Dua ederek eş cinselliğini yok etmesi için.
Por eso lo mandaste a ese campamento religioso cuando tenía 17 años para rezar contra la homosexualidad.
Axe ve benim senin yaşında olduğumuzdan çok daha ileridesin.
Estás mucho más avanzada que lo que Axe y yo estábamos a tu edad.
Benim babam ben 12 yaşındayken bizi terk ettiğinden beri benim için ölü.
Y el mío ha estado muerto para mí desde que se fue cuando tenía 12 años.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]