Hepsi o kadar translate French
469 parallel translation
Anestezi hoş değil, ama hepsi o kadar.
Seule l'anesthésie est déplaisante.
Hepsi o kadar.
C'est tout.
Hepsi o kadar mı?
C'est tout?
Hepsi o kadar mı?
C'est tout le temps qu'il faudra?
- Hepsi o kadar işte.
- C'est tout.
Hepsi o kadar.
Rien de plus.
Ayağın nasıl? - Ayağım nasıl ha? Hepsi o kadar mı?
"Comment va mon pied", est-ce un accueil, ça?
Üç gece ve üç gece, hepsi o kadar.
Trois jours et trois nuits qui pour moi signifient tout.
Jonathan adında bir kardeşi daha olduğunu söylediler, hepsi o kadar.
Qu'il existait un frère du nom de Jonathan.
Onlar da önemliydi, ancak hepsi o kadar değildi.
C'est important, mais ce n'est pas tout.
Hepsi o kadar.
C'est tout ce que j'ai.
- Hepsi o kadar.
- Rien de plus.
Sorun yok Joe, ağırlıksızız, serbest yörünge bu, hepsi o kadar.
Ca va, Joe, hors d'une orbite, nous n'avons plus de poids.
Hepsi o kadar.
Et rien de plus!
Bir kere, hepsi o kadar.
Une fois et pas plus.
Telefonu bir kez çaldı. Hepsi o kadar.
Son téléphone a sonné une fois, c'est tout.
Ama hepsi o kadar değil, öyle olmalı.
Mais ça doit être plus que ça.
Savaşla biraz zaman geçirdim, hepsi o kadar.
J'ai fait la guerre.
Yani hepsi o kadar yeni ve öyle büyüleyici ki!
Oui... c'est tout nouveau pour moi et si passionnant.
- Hepsi o kadar mı?
- C'est tout?
Tek bildiğimiz bir adamın öldüğü, hepsi o kadar.
La seule certitude que nous ayons c'est qu'il y a un mort.
48 saatin var, hepsi o kadar.
Tu as 48 heures, point final.
Bir rozet ve bir ofisten başka bir şey değilsin, hepsi o kadar.
Tout juste un insigne et un bureau occupé.
Cerri biraz öfkelendi hepsi o kadar.
Cecchi était furax.
Hepsi o kadar!
Ca suffit comme ça.
- Geri dönmeliyim. - Tamam. İmzalayacağım, ama hepsi o kadar.
D'accord, je signe et puis on s'en va!
Ev fareleri gibiler o değersiz fahişeler. Karanlıkta etrafta sürünüyorlar, yiyip, yatıyorlar, hepsi o kadar.
Rien de mieux que les taupes... font que bouffer et dormir, toujours dans le noir!
Matilde ondan hoşlanmadı, hepsi o kadar.
Il ne plaisait pas à Matilde, un point c'est tout!
Hepsi o kadar.
ça ne fait pas une armée.
Sadece biraz adalet istiyorum, hepsi o kadar.
C'est pour faire justice à un peuple.
Sana acımıştım, hepsi o kadar!
Je te plaignais, c'est tout!
Jenny'nin sadece göz altlarında küçük torbacıklar var. Hepsi o kadar.
Jenny a juste quelques petites valises de plus sous les yeux.
Ona haftalık bağladım zaten. Hepsi o kadar. Bunu ona söylemiştim.
Je lui donnerai de l'argent chaque semaine et c'est tout.
Hepsi o kadar saçma ki.
La situation est absurde.
Üstünüze afiyet, üşütmüşüm biraz bağırsaklarımı, hepsi o kadar.
J'ai la diarrhée, mes entrailles sont dérangées.
Şirketim onu Bayan Norris'in acentası için reklam kampanyasının bir parçası olarak tutmuştu. Hepsi o kadar.
On l'a engagée pour une campagne publicitaire pour M. Norris.
# Kayığa yalnızca bir adım, ırmak boyunca bir kürek çekimlik mesafe, hepsi o kadar...
Heureusement, tu en avais fait une copie que tu as enterrée!
- Hepsi o kadar mı?
Seulement?
Hepsi geri geldi. Tüm çocukluk anılarım. Hatırlanacak o kadar çok şey var ki...
Revenir ici, tout ce que ça me rappelle...
Hepsi küçücük bir kağıda sığıyorsa, o zaman ışığım ne kadar uzağa gidiyor?
Jusqu'où je brille alors, si tu peux tout mettre sur un petit morceau de papier?
Bir anlık güzel bir koku, hepsi o kadar. - O kadar mı sadece?
Vrai, rien de plus?
Hepsi o kadar. Sadece boş fikirler.
C'est rien que des idées!
Kendileriyle o kadar meşguldüler ki hepsi beş yılı göze aldı.
Ils s'occupent tellement d'eux-mêmes qu'ils ont pris le risque de prendre 5 ans de prison.
- İşte o zaman deneyebiliriz. - Hepsi ölene kadar mı demek istiyorsun!
Quand ils seront tous morts?
O kadar karmaşadan sonra, şimdi hepsi fikrini değiştirdiler.
Quel micmac! Ensuite, ils ont changé d'avis.
O yüzden yerlerimizi değiştirelim ve hepsi bu kadar.
Changeons de place.
Hepsi bu sadece, birazcık korkuttuk o kadar.
- Juste un peu.
- O zaman, hepsi bu kadar.
- Eh bien, c'est tout.
Lütfen o kutulara dokunmayın. Sakıncası var mı? Hepsi bu kadar Nancy.
Ne touchez pas les boîtes, si vous voulez bien.
Şey, bu... - Bu o kadar kolay olmayacak, hepsi bu.
- Ça va pas être si facile, c'est tout.
Önemli insanların hepsi vazgeçilmez olduklarını düşünürler elinizden ne kadar geliyorsa o kadar okuyun, sekreterleriniz okusun size.
Comme tous les gens importants, tu dois te croire indispensable, mais je te conseille de laisser tes secrétaires lire pour toi.
hepsi o 61
hepsi orada 47
hepsi öldü 116
hepsi öyle 25
hepsi onun suçu 16
hepsi ölmüş 31
o kadar mutluyum ki 33
o kadar 1376
o kadar güzelsin ki 18
o kadar ki 28
hepsi orada 47
hepsi öldü 116
hepsi öyle 25
hepsi onun suçu 16
hepsi ölmüş 31
o kadar mutluyum ki 33
o kadar 1376
o kadar güzelsin ki 18
o kadar ki 28
o kadar iyi 85
o kadar param yok 29
o kadar iyi olur 16
o kadar da değil 104
o kadar oldu mu 34
o kadar mı 107
o kadar da önemli değil 19
o kadar değil 62
o kadar güzel ki 39
o kadar önemli değil 39
o kadar param yok 29
o kadar iyi olur 16
o kadar da değil 104
o kadar oldu mu 34
o kadar mı 107
o kadar da önemli değil 19
o kadar değil 62
o kadar güzel ki 39
o kadar önemli değil 39