Acık translate Portuguese
48,993 parallel translation
Bana göre sebebi çok açık.
A razão pareceria simples.
Telefonun her zaman açık olmasına ihtiyacım var.
Eu preciso que deixes o telemóvel sempre ligado.
Fda onaylanana kadar bekle. Ve bu bir açık market... Birdenbire artan fiyatlarla.
Se quiseres esperar que venha e que seja aprovado pelo FDA e que esteja no mercado aberto e que o preço suba como o caralho, tu queres ficar como qualquer outro pascaço que anda por aí?
Efendim, mikrofonunuz açık.
Senhor, sabe que ainda está com o microfone.
Merhaba anne. 101. yolda trafik açık.
Olá, mãe. O 101 estava aberto.
Annesi, kendisini bir odaya kapatıp ağlamak istediği zamanlar küçücük bir çocuğa artık kendine dikkat etmesi gerektiğini nasıl açıklarsın?
Mas como é que se explica a uma criança que ela tem de tomar conta de si própria porque a mãe dela se quer fechar no quarto a chorar?
- Bence çok açık.
Acho que é bastante lógico.
Hoşlandığı kızın büyük annesini ayartmak için birine kalbini açıktan sonra onu kullandığını bir çocuğa nasıl açıklayacaksın?
Como explicas a uma criança que abriu o coração para ti que estavas apenas a usá-la para seduzir a avó de uma rapariga de quem ele gosta?
Açığa çıktık!
Fomos descobertos!
Masrafları karşılamak ve hastaneyi açık tutmak için. Perry ile birlikte gelseniz harika olur.
Seria óptimo se pudessem ir.
Annesiyle arası açık olabilir ama asla böyle bir şey yapmaz.
O Bill e a mãe podem ter tido problemas, mas ele nunca faria algo assim.
Çılgın Madalyn yine devrede. "Tanrı'nın huzurunda" sözünün Bağlılık Yemini'nden çıkartılması için bu kez Baltimore devlet okulu sistemini hedef alan bir dava açıyor.
A Louca Madalyn voltou ao ataque e desta vez vai processar o sistema escolar de Baltimore para remover as palavras "segundo Deus" do Juramento de Fidelidade.
Fakat açık havadaki ufak bir köşeye hayır demem. Güneş ağaçların arasından süzülüp yüzüme nazikçe çarpar.
Mas não me importava de ficar num cantinho no exterior, onde o sol atravesse a copa das árvores e me toque suavemente na cara.
Yolunuz açık olsun.
Demonstrem a sua força.
Açık kalp ve zihin sahibi kimse yok..
Vergonhoso!
Sen stiles'i hatırladın ve başka bir yarık daha açıldı.
Tu recordaste-te do Stiles e uma nova brecha foi criada.
Bu biraz açık uçlu değil mi?
Isso é um pouco aberto.
Hayır, işaretlerim açık.
Não, os meus sinais são claros.
Talimatlarım açık değil miydi? Ortada yok.
As minhas instruções não foram claras?
- Evet efendim, açık ve net.
- Sim, senhora. Alto e bom som.
Açık ve net bir şekilde anladım efendim.
Percebo-o perfeitamente.
Açık konuşalım.
Agora, a sério.
Açık konuşacağım.
Deixa-me esclarecer isto.
Biraz daha açık olur musun?
- Pode ser mais específica?
Ben olsam bunu topluma açık alanlarda yüksek sesle anlatmazdım.
Se fosse a ti não dizia isso alto num espaço público.
Başka özelliklerimiz var ancak şunu söylemeliyim ki umarım açık görüşlüyüzdür.
Gostaria de dizer que espero que, entre outras coisas, também tenhamos um espírito aberto.
Atlattığımız her sıkıntı bizi daha da birbirimize bağladı. Ondan ayrıldığım düşüncesi gerçekten içimi acıtıyor.
Estamos ligados por tudo o que passamos e a ideia de me afastar dele é como... arrancarem-me a carne.
Hepsi güzel açık bir tabut ve güzel yüzüne son bir kez bakabilmen için.
Tudo para poderes ter um funeral de caixão aberto e olhares para a cara dela.
Açlık tarihi bir dua biçimi ve hiçbir zaman aç kalmadılar.
A fome era uma antiga forma de oração, e eles nunca tiveram fome.
- Yok artık! Açık renkli tenler yüzlerce yıldır tercih edilen şeydi.
Pele clara tem sido preferência nos últimos séculos.
Açık renk saçlı, neredeyse beyaza çalan.
Cabelo tão loiro que parecia branco.
Kardeşimin açık renk saçları ve sakalı vardır.
O meu irmão tinha cabelo e barba loiros.
Yani kim açık tenli, kim koyu tenli fark edemiyorsun.
Portanto não ias conseguir perceber quem é branco e quem é negro.
Bugün bir kız arkadaşıma söyledim, ona açıklamaya çalışıyordum,
RÁDIO POR SATÉLITE Hoje disse à minha amiga...
Gerçek olduğunu gösterdi ve ağızları açık kaldı.
Tornou-o real para a sociedade e eles disseram : "O quê?"
Festival çadırımız 24 saat açık kalıyordu.
O nosso pavilhão estava aberto 24 horas.
Halka açık yerde zina.
Fornicação em local público, foi a acusação.
Açık mı ki bu?
Isto está ligado?
Hem de halka açık alanda.
Num espaço público.
Seçenek olduğu gayet açık.
É claro que é saída.
Deneyimlerimize göre, diğer okullara kıyasla zorbalık açısından bir sorunumuz yok.
Em comparação com outros liceus, não temos um problema de intimidação.
- Açık mı? - Açık.
- Ainda abertos?
Geç saate kadar açık olsa da burası gibi değil.
Pode estar aberto até tarde mas não é isto, sabe?
Unutma, resmî balo, göbeğin açık gelmek yok.
Lembra-te de que é formal, por isso nada de umbigos à mostra.
Ağzım açık kaldı.
Estou chocada.
Montgomery, bu dava gayet açık görünüyor.
Bem, Montgomery, este caso parece bastante simples.
Clay tatlım, kapı açık dursun.
Clay, querido, deixa a porta aberta.
"Aşkı ne zaman bulacağım" türünde bir yalnızlık değil ya da "popüler çocuklar bana acımasız davranıyor" türünde de.
E não é do tipo : "Quando vou encontrar o amor?" Nem : "Os miúdos populares são maus para mim."
Ama yardımcı olabileceğimi düşünüyorum. Acı çeken, ne hissettiğini anlayamayan, yalnızlık çeken çocuklara.
Mas gosto de pensar que posso ser útil para os miúdos que estão a sofrer, sem saber o que estão a sentir, sozinhos...
Açık tutamayız...
Não podemos ficar abertos...
Açıkçası kızgın değilim Clay.
Sinceramente, Clay, não estou zangada contigo.
açık 170
açıkçası 485
açıkcası 21
acıktım 221
açıkla 136
açıkça 70
açıklama 21
açıktı 18
acıklı 17
açıklayayım 67
açıkçası 485
açıkcası 21
acıktım 221
açıkla 136
açıkça 70
açıklama 21
açıktı 18
acıklı 17
açıklayayım 67
acıktın mı 52
açıkça söyle 26
açıklayabilirim 134
açıklayacağım 42
açıkça görülüyor ki 17
açıklayamam 59
açıklamama izin ver 69
açık konuş 32
açıklayın 43
açıkla bana 17
açıkça söyle 26
açıklayabilirim 134
açıklayacağım 42
açıkça görülüyor ki 17
açıklayamam 59
açıklamama izin ver 69
açık konuş 32
açıklayın 43
açıkla bana 17