Aslında o translate Portuguese
18,745 parallel translation
Aslında o adam benim için ölmüştü.
Sinceramente, esse tipo morreu, para mim.
Ama istediğin şey aslında o değil.
Mas não é isso que... Tu desejas mesmo, pois não?
Aslında onu sevgilisi Corazon işe bulaştırmıştı.
Na verdade, foi... Foi o namorado dela, o Corazon, ele é que a meteu nisto tudo.
- Aslında beni aradı ve normalden de çok tuhaf davrandığını söyledi.
De facto, a Maureen ligou-me a mim e disse que estavas estranho, mais do que o normal.
Bir daha düşünün, onu öldürdüğümü söylemedim size aslında.
Se pensares bem, eu nunca disse que o tinha matado.
Aslında bende Boobly gibi göğsümü oynata biliyorum.
Eu posso fazer o meu peito dançar como o de Boobly.
Ama o gizli halk kahramanı aslında yok.
Mas o herói popular a usar o adorno de líder... não existe.
Aslında, karşılaşacağımız vampirlere karşı yük çoğu bende, senin yedi katın yaşındalar mıydı?
O trabalho pesado será meu, pois os vampiros são mais velhos do que tu.
Aslında sen ve kardeşin kendi yarattığınız efsaneye inanıyorsunuz.
Acreditas mesmo no mito que tu e o teu irmão criaram.
Ve bir aile dostu olmak gibi davrandı adam, Ama aslında bir sonsuzluk için bizi nefret, Bazı yaratık içine kendini döndü.
E o homem que fingiu ser um amigo da família, mas que nos odiava há uma eternidade, tornou-se numa criatura qualquer.
Aslında, bu ilk sahnesi.
Bem, o primeiro ato.
Aslında benim için hayatını feda etti ben de onun için aynısını yapmayı istiyorum.
Ela sacrificou a vida dela por mim e eu estou disposta a fazer o mesmo por ela.
Aslında Alec'i çağırmıştım.
De facto, chamei o Alec.
- Aslında bu zaman dilimindeki silahların çoğunda horoz tutucusu vardı, dolayısıyla beş mermi var sadece.
- Na verdade, a maioria das armas desse periodo de tempo tinham bloqueios, o que reduzia o número de tiros para cinco.
- Snart yaptı aslında.
- O Snart, na verdade.
Başarısızlık saydığın şey aslında başka bir şey olabilir.
O que consideras um falhanço pode ser outra coisa.
Aynaya bakın ve aslında ne olduğunuzu görün.
Olhe-se ao espelho e veja o que realmente é.
Frank Castle aslında iyi bir adam.
Na verdade, o Frank Castle é um homem bom.
Zamanın kendisi aslında.
Na verdade, o próprio Tempo.
Aslında kalp kırıklığı doktorun emirlerindendi.
De um certo modo, um coração partido foi o que o médico receitou.
Aslında yan ofise taşındım.
Na verdade acabei de me mudar para o escritório aqui ao lado.
Aslında ben bunu yerde buldum... benim bile değil.
Encontrei-o no chão. Nem sequer é meu.
- Bence aslında şöyle Debra'yı korkutup Ali'nin cinayetini itiraf etsin istedin ama Debra yapmadı.
Eis o que eu penso. Acho que tentaste assustar a Debra para ela confessar o homicídio da Ali, mas a Debra não o fez.
Aslında, son zamanlarda, o Dan'le beraberken.
Bom, na verdade, ultimamente quando ela está com o Dan.
Hayır. Hayır aslında, tehlikede olan şey prensiplerim.
Na verdade, não, o que está em jogo aqui é o principio.
Aslında durumu hakkında biraz endişelendim.
Na verdade, estou algo preocupado com o estado de saúde dela.
- Adam etti aslında.
- Na verdade, foi o Adam que me convidou.
Ve kan aslında bizi birleştiren güçlü bağ olmasına rağmen aynı zamanda bizi gerçekleri görmemizden alıkoyabiliyor.
E, embora o sangue seja, de facto, um vínculo poderoso que nos une... também nos pode impedir de ver a verdade.
Aslında, babam köpekleri çok sever. Yani...
O meu pai gosta muito de cães, por isso...
Aslında var ya... Hakkım olan şeyi istemem dışında sana hiçbir şey yapmadım.
Sabes, nunca te fiz nenhum mal, exceto exigir o que era meu por direito.
Kıçımı birçok kez kurtardı. Aslında benim tek arkadaşım.
Salvou-me tantas vezes, que é basicamente o meu único amigo.
Beni daha iyi hissettirmek zorunda değilsin cidden biz aslında sadece tanıştık o kadar. Çabuk bağlanırım. Zaman bir illüzyondur.
Não tens de me animar, acabámos de nos conhecer.
Bana sadece Charlie hakkında ne bildiğini söyler misin? - Söylemekten nefret ediyorum ama aslında bir şey bilmiyorum. - Lütfen.
Podes dizer-me o que sabes sobre o Charlie?
Karpuz Sam aslında gerçekten karpuzdu.
Bem o Sam Melancia era uma melancia verdadeira.
Aslında, seks terapisi geleceğin iş alanı.
Na verdade, a terapia sexual é o caminho a seguir.
Aslında bir kadın tarafından yazılmış bir makale perde arkasında kadının söz konusu seks olunca gerçekte ne düşündüğünü, ne hissettiğini ve ne istediğini gözler önüne serecek.
De facto, um artigo escrito por uma mulher só para homens é uma forma de espreitar por trás da cortina, sobre o que uma mulher relamente pensa, sente e deseja quando se trata de sexo.
Aslında bu harika bir hatırlatıcıdır Libby hepimiz için, bu annenin kahve içerek dedikodu yaptığı toplantılardan değil hiçbir kadın grubu böyle değersiz bir şey için bir araya gelmez ama bizim burada bulunma sebebimiz bilinçlendirme.
Na verdade, fez bem em falar nisso, Libby, mas isto não é o lanchinho da mamã, nem um grupo de mulheres reunidas é pouco importante, mas o que praticamos aqui é a elevação da consciência.
Tabi, o aslında...
Não, ela não foi...
Yapabileceğin bir şeyler var aslında ama oğlum yanımda şuan.
Estou a pensar nalgumas coisas mas o meu filho está aqui.
Aslında çok daha iyi.
Bastante bem, aliás. O que é que ele me deu?
Aslında resmen müttefik olmamıza rağmen.
Mesmo com o facto de sermos aliados.
Aslında bunu yerinde sen olmalıydın. Ghost'la konuştuğun için.
Devias ter sido tu por teres falado com o Ghost.
Kırmızı bir şey mi ararsın? Cihaz aslında burada.
Procura algo vermelho... bom, presumindo que o aparelho está mesmo aqui.
Nana, Sigurd için de öyle sandı ama aslında...
A Nana pensava assim sobre o Sigurd, mas...
Aslında Dave ikinci dereceden kuzenim ama...
Bem, o Dave é um primo em segundo grau, mas...
Senin kulüp yönetebileceğini biliyorum ama James St. Patrick aslında nasıl biri?
Sei que sabe gerir discotecas, mas quem é o James St. Patrick?
Bir hamle yapmadan önce, kendine şunu sormalısın. Ghost aslında senden neyi çaldı?
Antes de fazeres alguma coisa, tens de perguntar a ti mesmo o que é que o Ghost te tirou mesmo?
Yaklaşık, senin boyutlarında aslında.
Devia ser... Devia ter o seu tamanho.
Tesadüf oldu derdim ama minicik bir kasaba olduğunu düşünürsek seni görmemem daha tuhaf olurdu aslında.
Diria que era coincidência, mas, dado o tamanho minúsculo desta vila, seria estranho não ver-te.
Manşet o değil aslında. Sensin.
Ele não é a manchete, na verdade, você é que é.
O, o aslında ben çok küçükken vefat etti.
Ela... ela, na realidade, faleceu quando eu era jovem.
oldu 1287
öldü 1127
orospu çocuğu 971
oliver 252
olive 40
ohhh 77
ohio 157
omar 42
özür dilerim 10391
ozur dilerim 18
öldü 1127
orospu çocuğu 971
oliver 252
olive 40
ohhh 77
ohio 157
omar 42
özür dilerim 10391
ozur dilerim 18