Bir çok şey translate Portuguese
14,789 parallel translation
Bir insanın bu kadar çok şeye sahip olması yanlış bir şey olmalı.
Não é errado um homem só possuir tanto?
Hak edecek hiçbir şey yapmamışken böyle büyük bir serveti miras almaktaki şansımdan utanıyorum daha çok.
Sinto-me constrangido pela minha boa sorte de ter herdado tal fortuna, não fiz nada para merecê-la.
Ama bahse girerim ki, bir saniye gülümsesen, her şey çok değişecek.
Mas aposto que, se nos mostrasses esse sorriso por um segundo, faria toda a diferença.
Çok kötü bir şey değil, en üst raflarda olanlardan.
Nada horrível, apenas o mesmo de sempre.
Bir adamın bu noktaya gelmek için çok şey yutup çok şeye göğüs germesi gerekir, değil mi?
Um homem não aguenta tudo. Não pode engolir toda a merda! - A certo ponto tem de enfrentá-la.
Çok muhteşem bir şey.
É tudo tão fascinante!
Pierre, çok aptalca bir şey...
Pierre! Que situação engraçada...
Mutsuz olmamı istemediğini biliyorum ve senden çok küçük bir şey yapmanı istiyorum. Bir anlık bir iş.
Eu sei que não me quer ver infeliz, e o que exijo de si é uma coisa tão pequena, o trabalho de um momento.
Chuck, yapmam gereken bir şey var. Çok özür dilerim.
Chuck, há uma coisa que tenho de fazer e lamento muito.
Sana çok yüksekmiş gibi gelen bir ses duyabilirsin ama endişe edecek bir şey yok.
Vai ouvir um som que lhe poderá parecer muito alto, mas não precisa de se preocupar.
- gizemli bir alem, tehlike dolu ve çok şey vaat ediyor.
... num reino misterioso, cheio de perigo e promessas.
Bu kadar kaynağınla, onlardan daha çok dayanabilirsin. Bu bariz bir şey.
Com todos estes recursos, claramente aguentaria mais do que eles.
Bu operasyona bağlı bir çok büyük şey olduğunu anlıyorum ki Charles bunlardan sadece biri.
Sei que há muitos elementos importantes nesta operação, dos quais o Charles é só mais um.
Sanırım Anne Jack'in bırakılması karşılığında Urca ganimetinden payını takas edecek. - Anne yalan söylediklerini anlayana dek bir şey yapmak için çok geç olacak. - Lakin anlayana kadar...
Acho que a Anne pensa que vai trocar o resto do tesouro do Urca pelo Jack, mas...
Şimdi karşılaşacağımız şeyin karşı taraflarındayız. Çok kanlı bitecek bir şey.
Agora estamos em lados contrários desta batalha que se tornará muito sangrenta.
Fakat hazineden daha çok endişelendiğim bir şey var.
Mas não é o tesouro que mais me preocupa.
Benim de seninle burada mahsur kalmamdan daha çok istediğin bir şey yok.
E queres que eu fique aqui preso contigo.
Rudolph Valentino tarafından yazılmış gerçek bir aşk mektubu. - Çok hoş bir şey.
Uma carta de amor de Valentino, é muito tocante.
Hepsi bir yana, size çok şey borçluyum.
Seja como for, devo-vos tudo.
Ona ilaç verdi ama migren çok lanet bir şey.
Ele deu-lhe um remédio, mas as enxaquecas são difíceis de curar.
Ama o dağınık odada seni çok rahatsız eden bir şey gördüğünü sanıyorum.
Mas suspeito que viu algo no quarto desarrumado que o deixou transtornado. Pode dizer-me o que viu?
Burnumu sokmak istemem ama sanki bir şey seni çok rahatsız ediyor gibi geldi.
Não me quero intrometer, mas parece-me que você carrega um fardo pessoal.
Çok tuhaf çünkü mektup açıcı 90 derecelik açıyla giriyor sonra sanki bir şey arıyormuş gibi 60 derecelik açıyla beynine gidiyor.
Estranho, porque o abridor entra a 90º depois gira a 60º no cérebro dele, - como se procurasse alguma coisa.
Bence bu vakada çok rahatsız eden ayrıntılar var ve Ajan Mulder'ın ekleyeceği başka bir şey yoksa...
Penso que há, neste caso, detalhes perturbadores e... Se o Agente Mulder não tiver nada a acrescentar...
Tanrım, çok havalı bir şey bu.
Meu Deus, isto é tão fixe.
Bu çok romantik bir şey, ama ne?
Isso é muito romântico, mas quê?
Bu çok kötü bir şey mi?
- Isso é assim tão mau?
Çok sesli bir şekilde yıllarca karşı olduğum her şey oldum.
Tornei-me em tudo com que sempre protestei durante anos, febrilmente.
- Belki de her şey çok farklı bir gidişatta olurdu eğer sen aletini popoma sokmayı yıllar önce başarsaydın.
Sabes, talvez as coisas fossem diferentes se tivesses enfiado a tua pila no meu cu naquela altura.
Çok olağanüstü bir şey, değil mi?
É fantástico, não é?
Ama elimde çok iyi bir şey var.
Mas tenho uma coisa óptima :
Roddenberry'ye gittim ve bana çok akıllıca bir şey söyledi,
Falei com o Roddenberry, que diz muito sensatamente :
Barb'la hiç ilgisi yok, o kayıp ve ona çok kötü bir şey oldu.
Não tem nada que ver com a Barb, ela desapareceu e aconteceu-Ihe algo horrível.
Bence bu çok fena bir şey.
E acho que isso não se faz.
Bu çok anlamsız bir şey.
Não faz sentido nenhum.
- Kimse çok bir şey bilmiyor.
- Ninguém sabe muito bem.
Çok fazlaımız var Düşünmeden bir şey emmek
Costamos a engolir tudo...
Bu adamın görevleriyle ilgili bir operatör Bir şey için gerçekten çok iyi.
As suas habilidades são muito boas para alguma coisa.
Zeki bir lideri nitelendiren şey kurduğu arkadaşlıklardan çok bitirdiği arkadaşlıklardır.
Está a ver, são as amizades que quebramos, até mais do que as que fazemos, que definem um líder inteligente.
Uzun süredir planladığım bir şey, çok önemli.
Uma coisa que ando a planear há algum tempo, é importante.
Lafını bitirmeden önce şunu söyleyeyim, gelip doğum günümü kutlaman çok hoş bir şey. Küçük bir gökkuşağı gibi.
Antes de terminares, vires desejar-me um feliz aniversário foi muito simpático, sabes?
Çünkü çok havalı bir şey.
Porque é tão fixe.
Parkın bir kısmı kurul ve piyasa araştırması yoluyla tasarlanmış gibi hissettirse de buradaki her şey çok daha saf ama ucuza çıkmıyor.
Partes do parque parecem concebidos por comités ou estudos de mercado, mas tudo aqui é mais puro. Mas não sai barato.
Bak, tümüyle zihinsel çöküntüye dayanan bir savunmanın çok sık başarıya ulaşmadığını anlıyorum. Ama bu aşamada elimizdeki tek şey bu.
Sei que uma defesa baseada num esgotamento mental tem pouco sucesso, mas é o que temos nesta fase.
Burada çok daha büyük bir şey oluyor.
Há qualquer coisa muito maior a acontecer aqui.
Bir şey inşa etmek için çok fazla zaman ayırdım. Ancak vakfın kırıldığını bulmak için.
Levei tanto tempo a construir algo para agora descobrir que as fundações estavam rachadas.
Çok üzücü bir şey.
E é triste, sabes?
Bir arada olmamızın çok hoş bir şey olduğunu söylemek üzereydim.
Ia dizer que estava contente por estarmos aqui, todos juntos...
Ve onları kafa kafaya getirip dünyanın gözü önünde koşturunca havai fişekler patlayacak, çok özel bir şey olacak.
Quando finalmente se defrontam e correm em frente ao mundo todo, haverá foguetes. Será especial.
Benim için Rio çok büyük bir şey.
Para mim, o Rio é o mais importante.
Kesimiyle ilgili çok şey söyledik ve bildiğiniz gibi yarıştan önce başını ovuşturduğu bir hareket yaptı.
Brincámos sobre o seu corte de fresco e ele fez algo em que esfregava a cabeça assim antes da corrida.
çok şey 46
çok şey mi istiyorum 23
çok şey öğrendim 19
çok şey biliyorsun 17
şeytani 22
seymour 151
şeyi 45
şeytan 474
şeyler 33
seyahat 26
çok şey mi istiyorum 23
çok şey öğrendim 19
çok şey biliyorsun 17
şeytani 22
seymour 151
şeyi 45
şeytan 474
şeyler 33
seyahat 26
şey evet 24
şey için 42
şeytan mı 26
şey gibi 140
şeyy 181
şey ben 70
şeye benziyor 18
şey mi 23
şey efendim 19
seyir subayı 22
şey için 42
şeytan mı 26
şey gibi 140
şeyy 181
şey ben 70
şeye benziyor 18
şey mi 23
şey efendim 19
seyir subayı 22