English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ T ] / That is a

That is a traducir turco

105,908 traducción paralela
And you may have the majority in the Senate, but may I remind you that the country recently elected a House that is almost a third Independent.
Ayrıca Senato'da çoğunluğa sahip olsan da unutma ki bu ülke, son seçimde neredeyse üçte biri Bağımsız olan bir Meclis oluşturdu.
That is a lifetime ago.
Onun üzerinden bir ömür geçti.
That is a huge gamble.
Büyük kumar.
That is a newborn baby.
Yenidoğan bir bebek o.
George, that is a great hat.
George, bu mükemmel bir şapka.
- That's why they call it a surprise. - Is that from Zeno's?
- O yüzden sürpriz deniyor ya zaten.
Is that supposed to be a pep talk?
- Moral konuşması mı şimdi bu?
I know you want to embarrass the President, make him choke on this flawed bill, but Congress is a system with a lot of moving parts, and that could lead to a lot of unintended consequences.
Başkan'ı bu kusurlu taslakla sıkıştırarak alaşağı etmek istediğin belli. Ama Kongre, birçok hareketli parçadan oluşan bir sistem. Bu da birçok istenmeyen sonuca mahal verebilir.
Mm, that depends on how persuasive the President is willing to get. Just give me a number.
Başkan'ın ne kadar ikna edici olabildiğine bağlı.
Look, I understand that this is Washington, D.C., and I understand that you're a politician, but we have a chance to finally move forward on this thing, maybe even save some lives.
Anlıyorum, burası Washington ve sen de bir siyasetçisin ama bu meselede somut bir adım atma fırsatımız var. Hayat bile kurtarabiliriz.
All I'm saying is that she's a politician and he's not.
Tek demek istediğim, Sözcü bir siyasetçi, Başkan ise değil.
No, sir, but it's implied. And this is a town that loves to connect the dots.
Ama ima ediliyor ve buradakiler noktaları birleştirmeye bayılır.
So, when he claims he wants a balanced court, what he's really saying is that he just wants a court that agrees with him.
Dengeli bir mahkeme isterken aslında kendisiyle hemfikir olacak bir mahkeme istiyor.
It is an honor to meet all of you, and I heard a rumor that we're gonna get to hear you perform
Sizlerle tanışmak bir şeref. Duyduğuma göre öğleyin sizleri sahnede görecekmişiz.
This group is actually part of a national program that funds the arts in public schools.
Bu koro, devlet okullarında sanatı teşvik eden ulusal bir programın parçası.
Is that a threat? No.
- Bu bir tehdit mi?
And as we strive to create a truly comprehensive education for every student in America, I realize now more than ever that we need someone who is capable and passionate to lead the charge.
Her bir öğrenciye kapsamlı bir eğitim sunmaya çabalarken şimdi her zamankinden de çok fark ediyorum ki bu işin başında ehil ve tutkulu birine ihtiyacımız var.
He'll get over it as soon as he realizes that a NATO summit is no different than an outsized cabinet meeting in a lot of different languages.
NATO zirvelerinin, farklı diller içeren büyütülmüş bir kurul toplantısı olduğunu fark edince hemen toparlanır.
Now, I want to be absolutely clear that this is a proposed weapons-reduction change, not a change in doctrine.
Açık konuşmak istiyorum. Bu bir silah azaltımı değişikliği önerisidir, prensip değişikliği değil.
And based on the fact that it is in the interest of all sides to agree on anything that will lead to a more stable and secure planet.
Ve daha kararlı ve güvenli bir dünya sağlamanın her tarafın çıkarına olduğu gerçeğine dayanarak.
This is the time to show that global cooperation can and will lead us to a safer future.
Küresel iş birliğinin bizi daha güvenli bir geleceğe götüreceğini gösterme zamanı.
All we're asking is to start a conversation that's long overdue.
Tek istediğimiz, çok geç kalmış bir tartışmayı başlatmak.
The only link that we've managed to find is between the ship and a defunct subsidiary of Browning Reed.
Sadece gemiyle Browning Reed'in bir iştirakinin bağını saptayabildik.
Abe Leonard is running a story claiming that FBI Deputy Director Jason Atwood was arrested in the Oval for the murder of Majid Nassar.
Abe Leonard, FBI Başkan Vekili Jason Atwood'un Majid Nassar cinayetinden Oval Ofis'te tutuklandığını yazacakmış.
I know you want Tom to behave like a politician, but that's just not who he is, Emily.
Tom'un siyasetçi gibi davranmasını istiyorsun ama kanında yok işte Emily.
Whatever hope that he has left is a gift that you gave him.
Bıraktığı tüm umutları senin ona verdiğin bir hediye.
Fight or flight is a natural instinct, but you can't do either of them in that cell.
Dövüş ya da uçuş doğal bir içgüdüdür, Ama sen o hücrede ikisini de yapamazsın.
If Sandstorm did business with the Kings before, there's a good chance that they still do.
Sandstorm daha önce Kings'lerle iş yaptıysa muhtemelen hâlâ yapıyorlardır.
You know what it's like to find out that the person you've been sleeping with is a terrorist?
Beraber uyuduğun kişinin terörist olduğunu anlamak nedir biliyorsun.
The Talmud states that whoever saves a life, it is considered as if they saved an entire world.
The Talmud diyor ki " Kim bir canı kurtarırsa tüm dünyayı kurtarmış gibi olur.
Okay, um, well... what if I were to tell you that he is a, uh, huge racist?
Peki... ya size onun koca bir ırkçı olduğunu söyleseydim?
You do realize getting inside that building is a matter of national security.
O binaya girmenin ulusal bir güvenlik meselesi olduğunu farkediyorsun.
Proof that I was the sole inventor of RileyShare, that you stole that code from me before you dropped out and moved to Silicon Valley, that your entire empire is built on a lie!
RileyShare'in tek yaratıcısı olduğumun kanıtı için. Okulu bırakıp Silikon Vadisi'ne taşınmadan önce kodu benden çaldın. Krallığın bir yalan üzerine kurulu!
He needs to regain his composure, and I don't think his prison cell in Zero Division is a good place to do that.
Sakinleşmesi gerekiyor ve terörist birimindeki o hücrede kalması bunun için iyi değil.
The Lumen says that the Face of God is "a light of such majestic brilliance that the Master's essence is destroyed."
Lumen der ki Tanrının yüzü öylesine heybetli parlak bir ışıktır ki
All I want... all I need is, I don't know, just a couple of minutes where we just pretend that...
Tüm istediğim... Tüm ihtiyacım olan , nasıl desem, sadece birkaç dakika numara yapmak...
This was the very definition of a "calm, orderly fashion." What is that?
Bu durum için eski, muntazam bir deyiş vardır nedir o?
Also, you're probably thinking that me sleeping with the writer of a play that I'm producing is probably going to end up blowing up in my face, right?
Ayrıca, yapımcılığını üstlendiğim oyunun, oyun yazarı ile yatmamın en sonunda dönüp dolaşıp yüzümde patlayacağını da, düşünüyorsun değil mi?
A problem is your dying biological father suddenly turning gay. - Well, hmm. - That's...
Ölmek üzere olan biyolojik babanın, birden gay olmaya kalkması.
- Why is that a problem?
- Bu neden problem peki?
- We have cribs inside a barely finished house that is littered with moving boxes.
- Evet, henüz bitmiş bir evde kutu keşmekeşinin arasında, beşiklerimiz var.
I have a million things that I have to do.
Yapmam gereken milyonlarca iş var.
Well, there is a certain dance that I look forward to every year...
Ama biliyorsun, her sene yapmanı beklediğim bir dans var...
That is just some child who was left by a terrible person at your fire station.
Sıradan bir çocuk korkunç bir kişi tarafından itfaiyenin önüne bırakılan...
All right, the end of Notting Hill completely falls apart if Hugh Grant thinks that Julia Roberts is just kinda a'ight.
Yani aslında, Notting Hill'in... finalinde, Hugh Grant, Julia Roberts için "eh işte, olsa da olur" diye düşünseydi, film böyle etki bırakmazdı.
No, this is, uh, this is a list of everything that I need you to do when I go on tour next week.
Hayır, bu sadece, bir sonraki hafta gideceğim için, senin yapacaklarının listesi.
Why is there a photo of me and a letter that you sent to William...
Neden William'a yolladığın mektubun içinde benim bir fotoğrafım var...
Kate is... I don't even know what Kate's doing, but she's wearing a ton of eyeliner, so that can't be good.
Kate ise... ne yaptığı hakkında hiç bir fikrim yok, tonlarca göz kalemi kullandığına göre o da muhtemelen iyi değil.
Right there, right where Randall is standing, is where he showed me that even a frail old bag of bones, his words, could still attempt a Charleston.
Tam orada, Randall'ın tam olarak durduğu yerde, bana, kendi tanımıyla, ihtiyar bir kemik torbasının, bile Charleston gibi dans edebildiğini göstermişti.
I mean, if we're gonna start a life together in L.A., then there is something that I need to tell you.
Yani, eğer Los Angeles'te bir hayata başlayacaksak, sana söylemem gereken bir şey var.
That is not a career, Rebecca.
Bu bir kariyer değil, Rebecca.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]