English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ T ] / That stuff

That stuff traducir turco

18,465 traducción paralela
All that stuff is real?
Tüm bu şeyler gerçek mi?
Don't drink any more of that stuff, okay? It's gross.
Daha fazla şu şeyden içme tamam mı?
Made more money on that stuff than the shop's cleared in a whole year.
Dükkânın bir yılda yaptığından daha fazla para yaptım ondan.
You and I haven't really had a chance to talk about the store and all that stuff, and... maybe we could just have a chat this week?
Seninle dükkan ve diğer konular hakkında konuşma fırsatımız hiç olmadı gerçekten. Belki bu hafta konuşabiliriz ne dersin?
I did some research, and there's all kinds of specialized equipment at USC and up on Mount Wilson, and maybe the RAPs didn't bother to destroy that stuff since it's outside the Zone.
Biraz araştırma yaptım. USC ve Wilson Dağı'nda çok sayıda özel ekipman var. Belki uzaylılar bölgenin dışında olduğu için yok etme zahmetine girmemişlerdir.
And we got a sex problem if you got people yipping and yiffing and skipping and all that stuff.
Bir de seks sorunumuz var, insanlar havlayıp hırlıyorsa...
What was all that stuff about being my tribe?
- Bu kanka olayları neydi peki?
That stuff doesn't even work.
O şeyler çalışmıyor bile!
Would you stop reading that stuff?
Şunu okumayı bırakır mısın?
So, uh, how long you been taking that stuff?
O şeyi ne kadar zamandır kullanıyordun?
Phew! You wouldn't imagine what a kilo of that stuff cost.
O şeyin bir kilosunun ne kadar olduğunu hayal edemezsin.
How did I learn all that stuff about Darren?
Darren'la ilgili şeyleri nereden mi öğrendim?
All of that stuff.
Bütün her şeyi.
Well, Jay, you could shoot yourself up with that stuff.
Jay, kendine şu şeyleri enjekte edebilirsin.
I wasn't lying when I said that stuff was dangerous.
Bu şeyin tehlikeli olduğu konusunda yalan söylemiyordum.
All that stuff matter more to him than you.
Bütün bu şeyler onun için daha önemli.
- Aah, that stuff burns. - Wash it off.
- Yıka, bir şey olmaz.
I want you to put all that stuff in my office along with your report.
Tüm bunları raporunla birlikte ofisime koy lütfen.
Same stuff that made Lucien.
Lucien'ı yaratan şey.
'Cause I got this stuff in the back of my trunk that makes a fifth of Tequila look like a can of bud light. What's that?
Çünkü kamyonetimin arkasında en sağlam tekilayı bir kutu su gibi gösterecek bir şeyim var.
- I don't appreciate people coming in here, trying to pawn stuff off that don't belong to them.
İnsanların kendine ait olmayan şeyleri yutturmaya çalışması hiç hoşuma gitmiyor.
That's my stuff!
Bunlar benim eşyalarım!
That's my stuff.
Eşyalarım!
That's where everyone hides stuff.
Herkes oraya bir şeyler saklar.
It's like... Uh, you and Mom, right, you're always doing stuff or you're not doing this or that'cause you think people are watching you.
Şöyle... sen ve annem, tamam mı, her zaman bir şeyler yapıyorsunuz ya da şunu, bunu yapmıyorsunuz çünkü insanların sizi izlediğini düşünüyorsunuz.
Instead, I'm going through this stuff from Broussard's house looking for something that might help us.
- Keşke. Onun yerine Broussard'ın evinden aldıklarımızı araştırıp yardımı olacak bir şey çıkacak mı diye bakıyorum.
Look, Alberto, I've got a lot of stuff in my mind, lately, I'm weird, that's it.
Bak, Alberto, son zamanlarda kafam çok meşgul, biraz tuhafım.
- I said stuff that I shouldn't have said.
- Yanlış konuştum.
You really think that class is gonna change stuff?
Cidden o dersin bir şeyleri değiştirebileceğini mi düşünüyorsunuz
Because I know that my Vinnie, he really likes the traditional-type stuff.
Çünkü benim Vinnie'm bu tarz geleneksel şeyleri çok sever.
You are the weird one who knows that kind of stuff.
Bunu senin bilmen garip, benim bilmemem değil.
This is all of the stuff that the DA's collecting for her case.
Savcılığın onun davası için topladığı her şey burada.
You know, when I was in school, we danced to live bands, not that hippity-hoppity DJ stuff.
Biliyor musun, ben okuldayken öyle hoppidik DJ müzikleri değil, canlı müzik eşliğinde dans ederdik.
You know, we have stuff back on the ship that can fix your... you know...
Gemide senin şeyini düzeltecek şeylerimiz vardı...
You can start over without the stuff that gets in your way.
Yoluna çıkan bu şeyler olmadan baştan başlayabilirsin.
Anyhow, first off, there was tissue damage to Daria's stomach lining, caused by liquid nitrogen, the stuff that makes fancy cocktails smoke.
Daria'nın midesinde o şekilli kokteyllerin duman çıkarmasını sağlayan sıvı nitrojen yüzünden doku hasarı oluşmuştu.
Let's have some, like, cake, some pies and milkshakes and all that good stuff with mom.
Annenizle birlikte kek ve pasta yiyelim! Milkshake içelim!
So if you wanna check that out, really fun stuff.
Bunu kontrol etmek istersen, gerçekten eğlenceli şeyler.
If Jesse James was still out there as a symbol that you can get away with this stuff, he had to be killed.
Jesse James hala bir sembol olarak varlığını sürdürüyorsa ve bu konuda bir şey yapılamıyorsa öldürülmesi gerekiyordu.
Jesse and Frank hide out in Tennessee for a while and, you know, "Maybe this is the time that we kinda give up this crazy stuff and let's see if we can make a living, and maybe they'll leave us alone."
Çiftçilik yapıyorlardı. Jesse ve Frank bir süre Tennessee'de saklandılar. "Belki bu kez çılgınca şeyler yapmaktan vazgeçebiliriz."
That's the stuff.
İşte budur.
I just wish she could see what a jerk he is underneath all that fancy stuff.
Biliyorum. Tüm o süslü şeylerin altında onun nasıl bir pislik olduğunu görmesini istiyorum.
Yeah, except that Boone's record is full of stuff like mercenary work, hijacking, weapons shipments, taking down corporate freighters... small time BE, not so much.
Evet ama Boone'un kayıtlarında askerlik, gemi kaçırma, silah teslimatı ve nakliye memurlarını, alt etmekle dolu olması dışında, BE'de az bir zaman geçirmiş.
Anyone we know do stuff like that?
Bu tip işler yapan tanıdığımız biri var mı?
Then I was gonna get to all that other stuff.
Sonra da diğer şeyleri söyleyecektim.
But they need to know that this stuff is dangerous.
Ama bu şeyin tehlikeli olduğunu bilmeleri gerekiyor.
Well... none of them ever cared about the stuff that matters here, that's for sure.
- Eh, hiçbiri burada önemli olan şeyleri önemsemedi, o kesin.
The last stuff that she was working on.
Üzerinde çalıştığı son şeyler.
I got stuff that needs to go in the freezer.
Buzluğa koymam gereken şeyler var.
If you drop the stuff and go, we can leave it at that.
Eğer onları bırakıp gidersen bununla kapatabiliriz.
I think all that's common folk stuff.
Sıkıntım yok.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]