To the beach traducir turco
3,313 traducción paralela
I don't want to go to the beach.
Sahile gitmek istemiyorum.
Just get her to the beach.
Harika gidiyor. Kumsala götür yeter.
I'm gonna go to the beach and see if Jack's ready for us.
Ben plaja gidip Jack her şeyi hazırlamış mı bir bakacağım.
If everyone would head down to the beach, the food is ready.
Herkes plaja gelebilir mi? Yemek hazır.
Please rush to the beach
Lütfen sahile inin.
How do I get to the beach from here?
Buradan kumsala nasıl gidebilirim?
To the beach?
Kumsala mı?
To the beach, any time you want.
Kumsala... ne zaman istersen.
"Hey, no traffic, clear skies... let's head to the beach."
"Trafik yok, hava açık. Hadi sahile gidelim."
I just ripped up the VIP list and ran out to the beach and grabbed everyone that was stuck on this side of town.
VIP listesini attım ve sahile koşup trafiğe takılmış insanları yakaladım.
- We'll never forget the day we took our twin daughters to the beach.
İkizlerimizi kumsala götürdüğümüz günü asla unutmayacağız.
And he used to go to the beach at night to collect his thoughts.
Ve geceleri düşünmek için o plaja gidiyordu.
Elaine Kraus said that her husband would often go to the beach to clear his head.
Elaine Kraus kocasının kafasını boşaltmak için sık sık sahile gittiğini söyledi.
Maybe he's not taking them to the beach.
Belki onları sahile götürmüyordur.
A man in this condition couldn't have driven to the beach.
Bu haldeki bir adam sahile arabayla gitmiş olamaz.
Can't we just go to the beach?
Plaja gitsek olmaz mıydı?
We're not going to the beach.
Plaja gitmiyoruz.
Can you make it to the beach?
Sahile gidebilecek misin?
Oh, and then tomorrow we can go to the beach, and slather ourselves with baby oil, and just lie out in the sun all day.
Sonra yarın da plaja gidebiliriz, vücudumuza bebek yağı sürüp, tüm gün plajda yatarız.
So it looks. But we'll give them long way to the beach.
Öyle görünüyor.Ama biz onlara sahilde uzun bir mesafe vereceğiz.
Even if the mother and daughter were the murderers, they wouldn't have had the time or energy to move the body to the beach.
Annesiyle kızı katil olsalar bile cesedi sahile taşıyacak zamanları veya güçleri yoktu.
You follow him down to the beach this morning?
Bu sabah onu plaja kadar takip mi ettin?
I went down to the beach, and I tried to talk to Schmidt, but he just ignored me, and he went back to twirling his fire baton.
Kumsala gidip Schmidt ile konuşmaya çalıştım ama beni görmezden gelip ateşin başındaki şişlere geri döndü.
Hey, man, I'm going to the beach to watch the sun go down,'cause I love sunsets.
Selam, dostum. Sahile güneşin batışını izlemeye gidiyorum, çünkü buna bayılıyorum.
Hey, do you want to come with me to the beach?
Benimle sahile gelmek ister misin?
Nolan, I followed her to the beach.
Nolan, sahile kadar onu takip ettim.
Yeah, I wanted to keep it simple, so Emily's gonna throw a clambake on the beach, just family and one or two friends.
Evet, basit bir şeyler olsun istedim Emily sahilde plaj partisi verecek. Sadece aile ve bir-iki arkadaş olacak.
I sure am looking forward to finding out how that video camera made its way from my gym bag all the way to Emily's beach house.
O kameranın benim çantamdan Emily'nin plaj evine nasıl gittiği konusunun aslını öğrenmeyi iple çekiyorum.
I got to go to the bar and blow up my beach balls.
Bara gidip deniz toplarını şişirmem gerekiyor.
Right, if they control everything from Brighton Beach to Fire Island, pick any random business owner, they'll know the Malkos.
Doğru, eğer Brighton sahilinden Fire adasına kadar her şeyi kontrol ederlerse herhangi bir iş ortağı seçebilirler, Malkolardan haberleri olacak.
What we do know is that Luke was supposed to be at a party on the beach last night, but he didn't show up until almost midnight.
Bildiğimiz Luke'un sahildeki partide olması gerektiği ama gece yarısına kadar ortaya çıkmamış.
What, you ponged a pi, called the ins, and clickety-clicked to find that the pirate's website is run out of South beach university.
Pi'yi çözdün, INS'i aradın ve korsanın sitesinin South Beach Üniversitesi'nin dışından yönetildiğini bulmak için bir şeylere tıklayıp durdun.
Cristina Farrel, my hag of a probation officer, has just called me on the phone to bust my sacred space because there's a girl matching my description rolling Johns all up and down Miami beach.
Cristina Farrel, benim cadaloz gözetim memurum... benim kendime has mekanımı basmak için telefon etti. Çünkü şehirde tarifi bana uyan bir kız vamış... ve Miami plajında yukarı aşağı gezinip, müşteri arıyormuş...
We were sitting around on the beach and a friend of mine, a woman, who was from South Africa, but she had got married and emigrated to Los Angeles, she said to me, "Where can I buy Cold Fact in South Africa?"
Plajın oralarda oturuyorduk ve evlenip Los Angeles'e göç etmiş Güney Afrikalı bir bayan arkadaşım,... bana dedi ki,...'Cold Fact'i, Güney Afrika'da nereden satın alabilirim?
We are going to the FloriBama Beach
Hepimiz FloriBama Sahiline gidiyoruz.
He changed his method of disposal to avoid detection, but he's staying near the beach because he's compelled to.
Yakalanmamak için cesetten kurtulma yöntemini değiştirdi, ama yine de sahile yakın çünkü buna mecbur.
So Jules and I decided we want to get married on the beach.
Jules ve ben kumsalda evlenmeye karar verdik.
Uh, yeah, and don't forget, you want me to let Jules have her wedding on the beach.
Jules'un kumsaldaki düğününe izin vermemi istediğini de unutma.
If we're going to celebrate we can have a BBQ on the beach.
Kutlamaysa... mangal falan yaparız sahilde.
He wrote the both of us off the minute he walked out that door and followed his boner all the way to Pompano Beach.
Aletinin derdine düşüp Pompano sahiline çekip gittiğinde o bizi hayatından çıkardı ama.
In Steven Spielberg's Jaws - a shark starts to attack people on the beach.
Steven Spielberg'in Jaws'ında bir köpekbalığı sahildeki insanlara saldırmaya başlar.
- Hey, guys, I just want to, uh, take this opportunity to say welcome to our premier beach house party of the summer!
- Selam, gençler, bu fırsatı değerlendirerek yaza giriş partisine hoşgeldiniz demek istiyorum!
Uh, there's a nude beach about two miles up to the left.
Üç kilometre ileride çıplaklar plajı var.
The one thing that I managed to keep out of Mariel's grubby mitts was the place down in Palm Beach.
Palm Beach'te Mariel'in de fark etmemesi için... onu uzak tutmaya çalıştığım bir yer var.
You don't want to stay on the beach for too long, or else you become a "new alum" - -recently fired.
Uzun süre sahilde kalmak istemezsiniz, yoksa şapa dönüşür ve kovulursunuz.
I lay down on the beach, waited for the tsunami to return.
Sahilde yatıyordum. Tusunaminin dönmesini bekliyordum.
One day, all the guys decided that we would swim from the beach to the dock and back.
Bir gün, herkes sahilden rıhtıma kadar yüzme kararı aldı.
Having mated offshore, thousands of females haul themselves up the beach to lay their eggs.
Kıyıdan uzakta çiftleştikten sonra binlerce dişi kaplumbağa sahile çıkıp yumurtalarını bırakırlar.
Stretching away behind me to the horizon is the great expanse of the lagoon and yet a mere 10,000 years ago, that's a blink of an eye in geological time, the beach I'm standing on would have been the slope of a hill
Arkamda uzanan ufuk bu harika geniş lagün, 10,000 yıl önce bir göldü. Jeolojik olarak bu süre, göz kırpması kadardır.
We can use it to float the theory there was a third person on the beach that knocked you out, set you up.
Plajda sizi bayıltıp suçu üzerinize yıkan üçüncü bir şahıs olduğunu teoriyi batırmaya kullanabiliriz.
I think this had something to do with what happened on the beach.
Sanırım bunun sahilde olanlar ile bir alakası var.
to them 177
to the moon 20
to the airport 39
to the future 91
to the end 49
to the sea 38
to the north 16
to the top 23
to the left 221
to the point 24
to the moon 20
to the airport 39
to the future 91
to the end 49
to the sea 38
to the north 16
to the top 23
to the left 221
to the point 24