English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → portugués / [ Z ] / Zamanımız

Zamanımız traducir portugués

16,016 traducción paralela
Hub City'deki o iki seneyi düşünürüm. Baş başayken... -... çok zamanımızın olduğunu düşünürdüm.
Vou para esses dois anos em Hub City, quando era apenas tu e eu, e eu pensava que era para sempre.
Ne kadar zamanımız kalmışsa o zamanı seninle geçirmek istiyorum.
O tempo que tivermos quero passá-lo contigo.
Bunun için zamanımız yok.
Não temos tempo para isto.
- Zamanımızın kısıtlı olduğunu sanıyordum.
- Pensei que estamos a tempo.
Birazcık içkiye zamanımız yok o zaman.
Não há então tempo para uma bebida rápida.
Buna zamanımız yok.
Não temos tempo para isto.
Konuşmayı bırakıp harekete geçme zamanımız geldi.
Está na altura de deixar de falar e começar a agir.
Çok zamanımız yok.
Não temos muito tempo.
- 6 hafta. Bu kadar zamanımız var.
- Seis semanas, é o que temos.
Sorular için çok zamanımız yok.
Não temos muito tempo para perguntas.
- Buna ayıracak zamanımız yok.
- Não temos tempo para isto.
Çok fazla zamanımız yok.
Não temos muito tempo.
Zamanımız azalıyor.
Estamos a ficar sem tempo.
Bunun için de zamanımız olacak.
Vais ter tempo para isso.
Zamanımız yetmiyor.
Já não temos tempo.
- Vedalaşma zamanımız geldi galiba.
- Penso que isto é um adeus. - Não, não é.
Zamanımız tükeniyor.
Estamos a ficar sem tempo!
- Zamanımız azalıyor.
Estamos a ficar sem tempo.
Artık zamanımız kalmadı.
Qualquer tempo que ainda tínhamos, foi-se.
- Gideon, ne kadar zamanımız var?
- Gideon, quanto tempo temos?
O sırada geri kalanımız Gideon olmadan gemiyi çalıştırmayı beceremezsek Zaman Akıntısından kurtulamayacağız.
Entretanto, se os restantes de nós não descobrirmos como pilotar a nave sem a Gideon, nunca seremos capazes de deixar o Fluxo Temporal.
Zaman Konseyi'ndeki hiçbir üyenin size inancı yokken takımınızla böyle bir şeyi başardınız.
Você e a sua equipa conseguiram aquilo que nenhum de nós aqui, no Conselho do Tempo, pensavamos que conseguissem.
Bizim de kendisi tetiği çekmeden önce genç halimizi... -... zaman çizgisinden çekmek için bir fırsatımız var.
E nós só temos uma oportunidade para extrair nossas versões jovens da linha temporal antes dela premir o gatilho.
Pilgrim'in yaptığı, saldırılarımızı bize geri püskürtmesi falan... -... sanki zamanı geri çeviriyor gibiydi.
O que a Peregrina fez, o modo como ela virou nossos ataques contra nós, foi como se ela tivesse a reverter o tempo.
Unuttuysanız söyleyeyim, Zaman Efendileri tarafından eski iş arkadaşım Chronos'un başaramadığı şeyi başarmak için görevlendirildim.
No caso de terem esquecido, sou sansionada pelos Mestres do Tempo para fazer o que o meu ex-colega Chronos falhou em fazer.
Fakat genç halleriniz tarihten silindiği için artık gerçekten zamanımız tükendi. Tehlikeli zaten.
Pois é.
Zaman Akıntısına yapacağımız ufak bir yolculuk onu iyileştirecektir.
A viagem através do Fluxo do Tempo deve reverter a tua condição.
Gitmek istesek bile Zaman Gemileriyle dolu bir hangarda etrafımız çevrili.
E mesmo que quisessemos, ainda estamos num hangar rodeados por uma armada inteira de naves temporais.
- Zaman Çizgisinde aldığımız tüm bilgiyle buradan geliyor.
A fonte de toda a nossa informação sobre a Linha Temporal.
Takımınızla birlikte zaman akışı boyunca yolculuk yaptınız durdunuz.
Tu e a tua equipa tem estado a mover-se pelo rumo do Tempo.
Evet, büyük bir hayal kırıklığı. Meğer yaptığımız her şey hatta belki de bütün hayatlarımız Zaman Efendileri tarafından önceden belirlenmiş.
Sim, para minha tristeza, afinal tudo o que nós fizemos, até mesmo as nossas vidas, foi tudo pré-determinado pelos Mestres do Tempo.
Sahip olduklarımızı savunmanın zamanı geldi.
Chegou o momento de defendermos o que é nosso.
Her zaman yaptığımız gibi.
Como sempre fizemos.
Gel Casey, her zaman oynadığımız oyun bu.
Casey, anda. É o nosso jogo.
Quentin sana yazdığımız şeyleri almadığın zaman böyle oluyor.
Quentin, isto é o que acontece quando não toma a medicação.
Gerçek yumurtalarımız olduğu zamanı hatırlıyor musun?
Lembras-te de quando tínhamos ovos verdadeiros?
Siz hastalandığınızda yaptığımız ilk deneylerde Dr. Scott, Bertrise'in kanını kullanarak zaman kazanmıştı.
Durante os nossos primeiros ensaios, quando ficaste doente, a Dra. Scott utilizou o sangue da Bertrise para ganhar algum tempo.
O zaman mı çıkmaya başladınız?
Também foi aí que começaram a namorar?
Beraber çalıştığımız onca zamanın ardından sanırım ilk kez kişisel bir soru soruyorsun.
Depois de tanto tempo juntos, é a primeira vez que me faz uma pergunta pessoal.
Biliyor musun, barda tanıştığımız zaman yaptığın işe uygun olduğuna anlamak için öz geçmişine bakma ihtiyacı duymadım.
Quando te conheci, não precisei do teu currículo para saber que eras indicado para isto.
Her zaman bir şansımız vardır.
- Temos sempre escolha.
O zaman Frank-Viking ittifakımızın ilk çocuğuna içelim.
Então, deixe-me brindar para primeira criança... da nossa Francesa e aliança Viking.
Her zaman arkamda durdun benim, sağ ol kızım ya ama iyiyim böyle.
Eu sei que me apoias sempre. E agradeço-te, mas eu estou bem.
Hepimizin utanç duyduğu bir şey vardır, hiçbir zaman unutamayacağımızı düşündüğümüz çok utandırıcı bir anın anısı.
Todos temos algo de que nos envergonhamos, a memória de um momento tão constrangedor que achamos que nunca o esqueceremos.
Ve tıpkı hapiste olduğu gibi, kişiliğinizi kimse sevmiyorsa o zaman kendinizi saklasanız iyi olur dostlarım.
E, como na prisão, se ninguém gostar de quem somos, então é melhor escondermo-nos.
Bir gün Zoom, sizle kızım arasında bir seçim yaptıracak bana ne zaman olursa olsun gözümü kırpmayıp bir an olsun düşünmeden kızımı seçeceğim.
Um dia, o Zoom obriga-me a escolher entre vocês e a minha filha. E sem hesitar, vou escolher a minha filha.
Kanka kusura bakma da, eğer kız senin mükemmel yansımansa o zaman bu onu senin için on beş yıl yaşlı yapmaz mı?
Se ela é o teu reflexo, isso não quer dizer que ela é demasiado velha para ti?
İlk tanıştığımız zamanı hatırlıyor musun? O gece moteldeki verandada hani?
Lembraste quando te vi pela primeira vez, à noite, na varanda do motel?
Yeteri kadar konuşmadığımız zaman endişelenmeye başlıyorum bazen. - Anne-baba olunca öyle oluyor.
Às vezes tenho medo que não falemos o... suficiente.
48 saati hastalıksız geçirdiğimiz zaman, hayatlarımız normale dönebilir.
Assim que tivermos passado as 48 horas sem doenças... As nossas vidas podem voltar ao normal.
- SİNYAL ARANIYOR... - - Baz istasyonu bulduğumuz zaman, yaptığımız konuşmaları kısa tutmamız lazım.
Quando encontrarmos uma torre, temos que manter as chamadas curtas.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]