On that note traduction Turc
580 traduction parallèle
On that note, I think I should leave.
Bu durumda ben gitmeliyim.
Respect. On that note of logic, I'll go to work.
Madem bu kafadasın ben işe gidiyorum.
Let's not leave on that note.
Hemen gitmeyelim.
I think we should leave the happy couple on that note.
Buradan ayrılıp genç çifti yalnız bıraksak iyi olacak.
And on that note, Veronika, discreetly, disappears.
Ve o notla birlikte, Veronika sırlarıyla ortadan yok olur.
And, on that note,
Ve, burada,
Um, on that note, I should definitely go.
Kendime verdiğim nota göre, kesinlikle gitmem gerek.
On that note, I will say goodbye and thank you for coming.
Buna güvenerek size veda ediyorum. Geldiğiniz için teşekkür ederim.
On that note, I think I'll just continue... with my therapeutic ministry.
Pekala. Bu bağlamda, tedavi hizmetime devam edeyim.
- And on that note...
Ve şu notta da...
You know, Gilda, we did a marvelous job on that third act... and I have a feeling that if we got together and collaborated on a note to leave behind... and really worked on it... it would not only be a very fine piece of literature... but it might save me a black eye.
Gilda, oyunun üçüncü perdesinde harika bir iş başardık ve içimden bir ses, arkamızda bırakacağımız bir not yazıp bunun üzerinde etraflıca düşünürsek sadece iyi bir edebi eser bırakmış olmakla kalmayıp beni de morarmış bir gözden kurtarmış oluruz diye düşünüyorum.
Don't you take note on that funny dog there.
O komik köpekle ilgili not alma sakın.
Monday morning there was a note on my desk that you wanted to see me, Keyes.
Pazartesi sabahı beni görmek istediğini belirten bir not vardı masamda.
- Speak and welcome, and make a note of that, too, but go on with your doctoring while you talks.
Konuşabilirsiniz, ama dediklerimi unutmayın. Ama konuşurken, bir taraftan da işinizi yapın.
You're going to stop on the main road to Contention, one mile this side, and you're going to give that note to somebody passing in.
Contention'a giden ana yolun bir 2 km kala bu tarafında durup, bu notu yoldan geçen birine verceksin.
I'm counting on getting that promissory note from the lieutenant.
Teğmenden o senedi alacağımıza güveniyorum.
He must've typed that note on my machine.
Bu notu benim makinemde yazmış olmalı.
Then I told her that if she ever blew the whistle on me... I was gonna mail a Photostat of that note to the plumber.
Sonra da eğer beni ihbar ederse... o mektubun bir kopyasını tesisatçıya postalayacağımı söyledim.
It appears that this Montague-Capulet note would have little effect on the feud now raging between the two party leaders.
Görünen o ki bu, Montague-Capulet benzerliği, iki parti lideri arasında... alevlenen düşmanlığa bir parça etki edecek.
It could be that the note was left on purpose, so you would think that.
Belki de öyle düşünmeniz için mektup kasten oraya bırakıldı.
Then there's young Arthur - that note was typed on his typewriter and as a result, victim number three.
Bir de genç Arthur var, o mektup onun daktilosunda yazılmıştı ve sonuç, üçüncü kurban.
Fennan's suicide note and the letter that denounced him were both typed on his own Olivetti, probably by different people.
Fennan'ın intihar notuyla, onu ihbar eden mektup... kendi daktilosunda yazılmış, muhtemelen farklı kişiler tarafından.
If by any chance it should occur to you in those 40 or 50 hours to end this matter differently, in some fantastic manner, to lay hands on yourself... Perhaps this is an absurd supposition and I hope you'll forgive me for that, would you be so good as to leave a short but thorough note, just two lines, two lines will do, that's all.
Eğer şu önümüzdeki 40-50 saat içinde, bu konuyu farklı bir biçimde bitirmek düşünceniz varsa, fantastik bir son mesela kendi cezanızı kendinizin vermesi gibi ki belki de bu anlamsız bir varsayım ama böyle düşündüğüm için bağışlayın bana geriye bir not bırakmak gibi bir iyilikte bulunur musunuz?
It's the lab report on the ten-pound note that Blaney paid the hotel bill with.
Blaney'nin otel faturasını öderken... -... verdiği on sterline ait rapor.
On that little note of mystery we'll end this, and let Miss Baker go to her hotel.
Lütfen beyefendi! Bu gizemden sonra, bayan Baker hoteline dönsün. Mersi beyler.
That note you left on the door... I took it to the police.
Kapıya bıraktığın not... onu polise verdim.
I made a note on that.
Onu not aldım.
He left a note on the pillow. I think that's romantic.
Yastığına bir not bıraktı, çok romantik değil mi?
As soon as you write a note that says to execute me by beheading and put your seal on it
O da hemen bir kağıt çıkartıp... başımın kesilmesi için bir emir yazdı... ve belgeye basmak için mührü ortaya çıkardı!
Oh, yeah. I remember getting a note on that from the courthouse.
Evet, adliye için bunu not almayı unutmam.
That's why he didn't leave his name on the note.
Bu yüzden notun üzerine adını yazmadı.
You will note that we have supplied both rebels and government forces on an equal basis.
Dikkat etmelisiniz ki hem isyankarlara hem de hükümet güçlerine eşit miktarda destek sağladık.
I'm telling you there was a note on that wheel from my dead mother.
Size söylüyorum : Tekerde rahmetli annemden kalma bir pusula vardı.
# Isn't it romantic # # merely to be young # # on such a night as this # # isn't it romantic # # every note that's sung is like a lover's kiss # # i'm going to wash, my dear.
# romantik değil mi # # yanlızca genç olmaya # # bunun gibi bir gecede # # romantik değil mi # # her bir not aşk öpücüğü şarkısıdır # # yıkayacağım, sevgilim.
That was how it was returned to me on my wedding day, together with a vile note urging a curse upon my house and saying he'd never forgive me.
Düğün günümde bana bu şekilde geri döndü. Beraberinde evime lanet saçan ve beni asla affetmeyeceğini söyleyen oldukça nahoş bir not gönderdi.
Some people report that he wrote a note, after he closed the book, on the diary, in which he said,
Günlüğünün kapağını kapattıktan sonra bir not yazdığı söyleniyor.
It's a letter from Lord Merrow, report from Sir Charles Hardy, memorandum from Belgrade, that's the one we were discussing this morning, Prime Minister, note on the Russo-German grain taxes, letter from Madrid,
Lord Merrow'dan bir mektup, Sir Charles Hardy'nin raporu, Belgrad'dan bir muhtıra. Şu biri de, bu sabah başbakanla tartıştığımız,
You will note that on page 1174,
1174. sayfaya dikkat edin.
The note that I left on the rock at the Reichenbach Falls was absolutely genuine.
Reichenbach çağlayanındaki kayalıklara bıraktığım mektupta kesinlikle samimiydim.
then, at hialeah, what i'd like to do is- - so, that's a c-note on the double, then one each on the 2 exactas- - yeah, a deuce on the quinela, and a half on the perfecta.
Sonra, Hialeah de, ne istediğimi... Bu çifti not et, Sonra şu ikisinden biri...
Well, sir, you're note was found on the dead man's body and from it we learned that you had planned to stay here in this house last night.
Bayım, notunuz ölen adamın cesedinin yanında bulundu ve öğrendiğimiz kadarıyla dün gece bu evde kalmayı planlıyormuşsunuz.
I'm bound to say that I make nothing of the note except that there's something's on hand, and a woman, as usual, is at the bottom of it.
Söylemeliyim ki not hakkında elimizde bulunması ve her zaman olduğu gibi olayın merkezinde bir kadının olması dışında bir anlam veremiyorum.
On the surface, Heather Duke was the vivacious young lady we all knew her to be... but her soul was in Antarctica, freezing with the knowledge of the way fellow teenagers can be cruel... the way that parents can be unresponsive... and as she writes so eloquently in her suicide note, the way that life can suck.
Görünüşte Heather Duke'ün hayat dolu genç bir bayan olduğunu hepimiz biliyoruz ama ruhu Antarktika kıtasında genç arkadaşlarının acımasız olabileceğini bilerek donuyor anne-babasının tepkisiz kalabileceğini ve intihar notunda anlamı yazdığı gibi hayat berbat olabiliyordu.
Listen, I talked to the bank and I asked them if we could miss a payment or two and they told me that they had just sold the note on the farm to Mark and his partners.
Dinle, bankayla konuştum... ve bir iki ödemeyi geciktirip geciktiremeyeceğimizi sordum... bana çiftliğin senetlerini Mark ve ortaklarına sattıklarını... söylediler.
On a more personal note, let me just go on record as saying that there's no place for fakes, charlatans...
Kişisel olarak şunu belirtmeliyim ki sahtekarların bu toplumda...
Oh, on a personal note, I'd like to compliment you on that left cross you snuck in on me.
Oh, kişisel bir not, bana attığın o sol yumruğun hakkını vermeliyim.
Here, as before, never, so help you mercy... how strange or odd so ever I bear myself... as I perchance hereafter shall think meet to put an antic disposition on... never to note that you know aught of me.
Gelin buraya, Tanrı aşkına siz, siz olun.. bundan böyle davranışlarım ne kadar tuhaf olursa olsun... Yadırgamayın beni, çünkü belkide olmadık tavırlara gireceğim...
Thank you. On that optimistic note, Professor Chomsky, thank you very much indeed.
70'lerin başında Kamboçya ve Timor birbirine çok yakın örneklerdi.
Inside the fish was a note that gave the address 99 Kinderstrasse, where my relatives were hiding in a basement on the outskirts of Berlin.
Balığın içinde, Kinderstrasse 99 numara adresi yazılıydı. Akrabalarım orada, Berlin'in arka sokaklarında bir bodrumda saklanıyorlardı.
But then I realized what was going on and I said that she left a note.
Ama sonra ne olduğunu anladım ve not bıraktığını söyledim.
Well on that very subtle and private note...
Zekice hazırlanmış, çok kişisel bilgiler bunlar.
on that 88
on that night 19
on that side 16
on that day 78
note 183
notes 105
notebook 23
noted 237
note to self 55
notebooks 17
on that night 19
on that side 16
on that day 78
note 183
notes 105
notebook 23
noted 237
note to self 55
notebooks 17
on the whole 55
on the tv 16
on the other hand 1607
on the table 116
on the plus side 107
on the 426
on the floor 300
on the way home 32
on the ground 440
on the roof 79
on the tv 16
on the other hand 1607
on the table 116
on the plus side 107
on the 426
on the floor 300
on the way home 32
on the ground 440
on the roof 79
on the contrary 1002
on the other side 107
on the bench 17
on the right 145
on the beach 77
on the other 48
on the internet 51
on the dot 66
on the house 231
on the surface 75
on the other side 107
on the bench 17
on the right 145
on the beach 77
on the other 48
on the internet 51
on the dot 66
on the house 231
on the surface 75
on the record 70
on the one hand 116
on the side 64
on there 23
on the street 102
on the inside 58
on the sidewalk 17
on the back 61
on their own 19
on their way 28
on the one hand 116
on the side 64
on there 23
on the street 102
on the inside 58
on the sidewalk 17
on the back 61
on their own 19
on their way 28