Sure it was tradutor Turco

Yeah, and I'm sure it was wonderful.

- Çok lezzetli olduğuna eminim.

I'm sure it was just an accident.

Eminim kazara olmuştur.

But I'm sure it was exciting for her.

Ama eminim bu onun için de heyecan vericidir.

I'm sure it was just to get ahead.

Eminim bu şekilde...

I'm pretty sure it was broken.

Kırıldığından eminim.

Came to me out of respect to make sure it was okay.

Saygısından bana gelmiş. Sorun olmadığına emin olmak için.

I'm not sure it was the right thing.

Bunun doğru bir şey olduğundan emin değilim.

I'm sure it was you.

Kesinlikle sizdiniz.

But are you sure it was him?

Öyle olduğuna gerçekten emin misin?

You're sure it was him?

- Onun olduğuna emin misin?

You wanted to get him as far as possible from the scene of the crime, to make sure it was never found again!

Bir daha asla bulunmaması için onu suç mahallinden mümkün olduğununca uzaklaştırmak istediniz!

Sure it was.

Tabi ediliyordu.

Yeah, I'm pretty sure it was me.

Evet, benim yüzümden olduğundan eminim.

Pretty sure it was a butt text.

Kalça muhabbeti olduğuna eminim.

Are you sure it was her?

O olduğuna emin misiniz?

I-I'm sure it was nothing.

- Eminim ki öyle bir şey yoktur.

Pretty sure it was part of the Mayflower Compact.

Bunun Mayflower Anlaşması'nın bir parçası olduğuna eminim.

Um, I'm not sure it was the caviar.

Havyar olduğuna emin değilim. Ne?

Are you sure it was his?

Karıştırıyor olamaz mısın?

If you weren't even sure it was your first choice, then why didn't you just tell me that...

Madem ilk tercihin olduğuna emin değildin niye bana bunu söylemedin?

Wherever it was, I'm sure they both flourished.

Herneyse artık. Eminim... İkisi de muradına ermiştir.

Mr. Skelos received your request, Detective Agnew, in the spirit in which, I'm sure, it was intended.

Dedektif Agnew, istekli bir halde yaptığınız rica Bay Skelos'a ulaştı.

[Don Emde] It was a great time in racing for sure.

Yarış tarihindeki güzel zamanlardı.

I was quite sure nobody had ever done it, because I didn't know anybody who rode bikes, and there was no Google.

Neredeyse kimsenin bunu yapmadığına emindim, çünkü motosiklet süren kimseyi tanımıyordum ve motosiklet gözlüğü diye bir şey yoktu.

I'm sure he had a nitrous oxide tank and it was filled with propane.

Evet, azot oksit tankı olduğuna eminim. İçi propan doldurulmuş.

I'm not sure what it was, but...

Bundan emin değilim ama...

- Sure, and it was also picked up by BuzzFeed.

- Evet, bir de BuzzFeed'e düşmüş.

And how sure are you that he was behind it?

- Bunun arkasında onun olduğundan nasıl emin oldun?

First responders aren't sure if it was an accidental drowning.

İlk gözlemciler kaza olup olmadığı konusunda emin değil.

She was frightened, I'm sure of it.

Korkmuştu, buna eminim.

Where was it? I'm not sure

- Neredeydi emin değilim.

Are you sure she said it was down here?

Aşağıda olduğunu söylediğinden emin misin?

I didn't care what it took or who stood in my way, I was gonna make sure that son of a bitch was dead.

Neyi çıkardığım yada yoluma çıkanın kim olduğu umurumda değildi, tek istediğim o piçin öleceğinden emin olmaktı.

In fact, I was sure Jerry was gonna get all paranoid and want to off him, too, but I guess I read it wrong.

Ben aslında Jerry temelli huylanır ve Cory'i de temizletir sanmıştım ama yanılmışım demek ki.

You could tell it was deliberately put there by someone for sure.

Kesinlikle oraya birisi tarafından kasten konulduğunu düşünürdünüz.

Yeah, but I'm pretty sure as I was sliding down your LSD rainbow, I told you to forget about it.

Evet ama senin uyuşturucu gökkuşağından kayarken yaşananları unutmanı söylemiştim.

I wouldn't have done this on any other story and I wouldn't have done it unless I was sure!

Bunu başka hiçbir haberde yapmazdım ve bu haberde de emin olmasam yapmazdım!

- Sure. I checked and for some reason, it says I was President of the Oxford Union.

Kontrol ettim ama nedense benim Oxford Birliği'nin başkanlığını yaptığımı yazıyor.

I'm sure he was advised to demonstrate that due to his wrongful termination here, it's now impossible for him to get work elsewhere.

Ona, burada işten haksız yere çıkarılması sebebiyle başka bir yerde çalışamayacağını ispat etmesinin söylendiğine eminim.

You sure you didn't bite yourself and pretend it was a snake?

Kendini ısırıp, yılan yapmış gibi göstermeye çalışmadığına emin misin?

Even though it was a Iot of work, it was just easier for me to do it, because as I went I couId make sure that the furniture looked like the furniture in the Vermeers.

Çok fazla iş olmasına rağmen, bunu yapmak benim için daha kolaydı, çünkü ben mobilyalrımın Vermeer'in mobilyaları gibi göründüğünden emin olabilirdim.

Why are you so sure that it was an accident?

Kaza olduğuna nasıl bu kadar eminsiniz?

Uh, yeah. I just wanted to make sure you weren't on a wild goose chase, because whoever it was that broke into my office, they stole a fake list of suspects.

Sadece sizinkilerin boşa kürek çekmediğinden emin olmak istedim çünkü ofisime giren her kimse sahte şüpheliler listesini almış.

Of course it was terrible, what happened, but it was a poacher caught unawares, we're sure of it.

Tabii olanlar dehşet bir şeydi ama habersizce vuran bir kaçak avcıydı, bundan eminiz.

- It was you sure?

- Bundan emin miydin ki?

Whatever it was, he sure as hell didn't want it getting out.

İma ettiği şey neyse ortaya çıkmasını istemediği bir şeydi.

- Sure, I knew "Poltergeist" was just a movie... but when night came, it seemed pretty freakin'real!

Poltergeist'ın sadece bir film olduğunu tabii ki de biliyordum ama gece olduğunda gerçek gibi gelmeye başlamıştı.

Look, I just wanted to make sure he was okay and it turns out ever since seeing me at the pool party he's had a lot of unresolved feelings about our break up and relationship.

Bak, sadece iyi mi diye nakmaya gittim ve ortaya çıktı ki beni havuz partisinde gördüğünden beri kafası karışıkmış

And I was sure it must be working.

İşe yaradığına da emindim.

I'm sure whatever it was that happened between you and Gemma you did what you thought was right.

Gemma ile aranızda ne olmuşsa... -... doğrusunu yaptığını düşündüğüne eminim.

I thought it was Adam, so I called to make sure.

Onun Adam olduğunu sandım emin olmak için onu aradım.