English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ B ] / Bir anlamda

Bir anlamda tradutor Português

912 parallel translation
O adamlar onlari durduramadi. Bir anlamda çilgindilar.
As hipóteses contra eles näo os travaram, foram parvos assim.
En başta gözeteceğimiz şey, yaradılışa, tabiata aykırı olmamak. Çünkü bunda sapıttık mı tiyatronun özünden ayrılmış oluruz. Başlangıçta olduğu gibi, bugün de tiyatronun amacı, bir anlamda doğaya ayna tutmaktır.
Tende especial atenção em não transgredir a modéstia natural, dado que o exagero viola a interpretação, cujo objecto, antes como agora, era e é sustentar, por assim dizer, o espelho à natureza.
- Bir anlamda evet.
Em certo sentido é assim.
Bir anlamda denemek istedim.
Queria tentar, pelo menos.
Bir anlamda özür diledi.
Foi quase um pedido de desculpa.
Ve bir anlamda elimize bir fırsat daha geçtiği için şanslıyız.
E de certo modo, temos sorte, porque nos foi dada uma segunda hipótese.
Şunu unutmamanı istiyorum, Bir anlamda benim büyükelçim gibi davranacaksın.
Quero que lembre que, de certa forma, você será meu embaixador.
İngiltere'ye döndüklerinde, hiçbir anlamda bir barbar olmadığınızı kraliçeye bildireceklerdir.
Eles voltarão à Inglaterra e relatarão à rainha que, com toda a certeza, o senhor não é um bárbaro.
Ama bize oldukça özel bir anlamda yardım edebilirsiniz.
Mas podia ajudar-nos de uma forma muito especial.
Bay Farnham, bu burada sunduğunuz anahtar kanıt. çünkü biz bir anlamda mistik bir alanla uğraşıyoruz, ve siz ruhsatlı biri olarak...
Sr. Farnham, o seu testemunho é muito importante já que estamos a tratar de uma área um pouco mística, e você ser um credenciado...
Geçici bir şey olarak başladı, ama... bir anlamda aşık olduğu söylenebilir.
Começou como uma coisa provisória, mas ele não... Acho que se pode dizer que ele se apaixonou por ela.
Özel bir anlamda, işi de hayatıdır.
E o seu trabalho é a sua vida, de uma forma especial.
- Bir anlamda, evet.
- De certo modo.
Bir anlamda.
De certo modo.
Bir anlamda, bendim.
De certo modo, fui eu.
Bir anlamda bunu yaptık.
Acho que, de certo modo, sou.
Bir anlamda, yaşamın diğer boyutudur.
Falando, vivemos uma vida diferente do que quando não falamos, percebe?
Şey, bir anlamda evet.
De certa forma.
Ben en genç memurlardan biriyim, bu yüzden bir anlamda evet.
Sou um dos diretores mais jovens entao, de certa maneira, ele e.
Sen daha güzelsin. Ama bir anlamda birbirimize benziyoruz.
Não me entendas mal, tu és muito mais bonita, mas de certa forma somos semelhantes.
- Bir anlamda evet. Ama nasıl karar veriyorsun?
Então como decide?
Bir anlamda süpermendiler.
Eram super-homens.
- Bir anlamda.
- De certa forma.
- Evet, bir anlamda.
- Sim, faz parte do pacote.
Ve bu konuda düşününce, evlat belki bizim de hatamız var bir anlamda.
E, pensando bem nisso sentimo-nos também responsáveis de certo modo.
- Bir anlamda evet.
- Falando figuradamente.
( James Stewart, Filo Komutanı ) Bu bir anlamda onların kendi alamet-i farikasıydı. Çünkü bu tür bir uçuş yeni bir konseptti.
Eles iam fazendo as próprias regras Comandante de Esquadrão à medida que era necessário, porque era um conceito totalmente novo.
Bir anlamda cebinde güneşi taşır.
Será como meter o Sol nos bolsos.
Bir anlamda.
Um pouco.
Her neyse, bir anlamda şeytan uzun zamandır iş başında.
De certa forma, já existe há muito tempo.
"Bir anlamda sanırım birbirimize vurulduk."
"De certa forma, estamos aquilo a que chamarias" apanhados ".
- Bak bir anlamda yaşlandıkça daha duygusallaşırsın.
- Sabes de certa forma, a idade torna as pessoas mais emotivas.
Aileniz bir anlamda buna engel oluyor.
Uma família como a vossa... deve ser citada como exemplo.
Gerçek anlamda hiç bir iyi plan Bayan Wilberforce'u içermez.
Nenhum bom plano poderia incluir a Sra. Wilberforce.
Ben bu anlamda bir "dava" demek istemedim..
O caso, não no sentido legal da palavra.
Korkmamak, ilmi anlamda iyi bir şeydir.
Não ter medo é bom para a mente científica.
Şimdiye kadar yaşadığım hayatı düşünüyorum da etrafta öylece emirler verip emirler almakla bir generalin oğlu olmakla ve yaptığım işlerle o kadar meşguldüm ki. Şöyle bir arkama yaslanıp aslında asıl yaşama nedenimi ciddi anlamda hiç düşünmemişim.
Tenho estado a pensar que tenho passado toda a minha vida ocupado... a receber ordens e a dar ordens e a ser o filho do general e dar conta do recado e tudo isso, que nunca me dei ao trabalho de me sentar e... pensar qual é a minha razão de viver.
ancak burada pek bir şey yok - çalı, kaya, mineral parçaları, bildiğimiz anlamda silah ortalıkta yok.
Há muito pouco aqui... Pequenos arbustos, rochas e abundantes depósitos de minerais, mas sem armas no sentido convencional.
İkimizin bildiği anlamda bir heyecanın olmadığı bir dünyadan geliyorum.
Venho de um mundo sem sensações, como você e eu agora as conhecemos.
Kişisel anlamda ilginizi çeken bir adam bulmuş olmanız...
O facto de achar um homem atraente, pessoalmente... Pessoalmente não.
Genel anlamda bir ayakkabı fetişisti ayakkabılarla ilgili bir cinsel sorunu olan kişidir.
Bem, de modo geral, um fetichista de sapatos é uma pessoa que tem um problema sexual relacionado a sapatos.
- Bir anlamda.
Sabe o que estamos a dizer.
Her anlamda bir kahramandı. Hayatını bir hiç uğruna kaybetti.
Ele era um herói em todos os sentidos, mas foi sacrificado para nada.
Bu anlamda tam bir dâhiydi.
Nesse âmbito era uma especie de génio
- Sen sadece kendinin çok önemli olduğunu sanan bir bağımlısın. Her anlamda berbat durumdasın.
Por se achar tão importante, acho que meteu os pés pelas mãos.
- Kardeşimin ölümünden sonra birlikte endişeli ve karasızlık içinde bir dönem yaşadık. - Ama kurumsal anlamda, sürekliliğimiz sağlamak gerekir.
Bem, todos passámos por um período de ansiedade e indecisão depois da morte do meu irmão, mas no sentido empresarial, temos de manter a nossa continuidade.
Tobruk bir çıban başı gibi kalmış, İngiliz inatçılığının her anlamda bir simgesi haline gelmişti.
A cidade continuou sendo um espinho encravado, símbolo da persistência dos britânicos, tal como a expressão de bulldog de Churchill.
İngilizler takviye edilmişti ancak taktiksel anlamda bir değişiklik yoktu.
Os britânicos tinham mais armas, mas a tática era igual.
Başlarında Himmler oldukça, ırksal anlamda bir Avrupa süper gücü yaratabilirlerdi.
Com Himmler a liderá-las, criariam uma Europa racialmente superior.
Bizim bildiğimiz anlamda bir yaşam olması imkansız.
Não pode haver ali vida, tal como nós a conhecemos.
Eğer 0 / 083.3 ya da 0 / 097.4 olsaydı, bak bu gerçek anlamda gerçek bir yüzde olurdu.
Agora, se fosse 83.3 % ou 97.4 %, isso é que era uma verdadeira percentagem... -... no verdadeiro sentido. - Meu querido Bruno, ouça.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]