Belli değil перевод на португальский
1,722 параллельный перевод
- Belli değil mi?
- Achas?
Nereden geldiği belli değil.
Ele veio, não se sabe de onde.
Sonucu önceden belli değil mi sence?
Não achas que era previsível?
Şu anda belli değil.
Não posso dizer agora.
- Bana söylemende bir sakınca yok. Belli değil mi?
- Então, não se importa de me contar.
Belli değil mi, ahmak?
Não é óbvio, tolo?
Çünkü donörün kim olduğu belli değil.
Porque é um doador anônimo.
- Piyasa fiyatı henüz belli değil.
- Tem ainda a preço de mercado.
atılmış olmasının vakti belli değil.
-... despejados no reservatório num momento indeterminado. - Terça feira passada.
Ah, nasıl derler, pek sağı solu belli değil.
Diz-se que é um pouco imprevisível.
Kafamda bir kurşun ile ne zaman gideceğim belli değil.
Com essa bala, posso partir a qualquer momento.
Ne olacak bilmiyorum zira şu anda oyun nelere gebe belli değil.
Eu nem sei que que vai vir aí, porque nem sei o que vem depois da curva.
Belli değil mi?
Não é óbvio?
Bu belli değil mi?
Não é óbvio?
Hamile olduğun hiç belli değil.
Nem pareces grávida.
Belli değil, değil mi?
Não está claro, não é?
Çok belli değil mi?
Não é óbvio?
Hayır dinlemeye devam etsen, adamın ne zaman susacağı belli değil.
Pergunto-me quanto tempo é que ele podia falar se não o interrompêssemos.
Yine de yangın kaynağı belli değil.
Entretanto não temos a fonte.
Sebebi belli değil.
Causa indeterminada.
- Daha belli değil.
- É muito cedo para dizer.
- Popom var mı yok mu belli değil yani?
Estás a dizer que não tenho traseiro?
Pasaport yok, ehliyet yok, hatta doğum günün bile belli değil.
Sem passaporte, habilitação ou data de nascimento.
Kime ait oldukları belli değil.
E isso é equívoco.
Belli değil.
Isso é nojento.
Belli değil, henüz oylar sayılmadı.
Não sabes isso. O tesoureiro ainda não contou os votos.
Çok belli değil mi?
Na verdade, é bem óbvio.
Nerde olduğumuz bile belli değil ki Sen kapa çeneni
Estamos no meio do nada. Cale-se.
Hayranlarıyla mı kaynaşıyor yoksa onlardan hayatta kalması için gerekli olan ilgiyi mi çekiyor, belli değil.
É difícil dizer se estava simplesmente a misturar-se com os fãs, ou se absorvia deles algo crucial, como se precisasse das atenções para sobreviver.
Çocuklarını hiç açmayalım. Nereye gittikleri belli değil.
E nem me faças falar dos filhos dela, porque, para onde foram eles?
Burada olmadığında. Çünkü belli ki burada değil.
Porque ela não está cá obviamente.
Bu çok ideal bir durum değil, katılıyorum ama çocuğun soy ismini vermekten çekinmesinin nedeni belli ki okuldan kaytardığının anlaşılması korkusundan kaynaklanıyor.
Não é a situação ideal, não, mas a relutância do rapaz em dizer o apelido, provém do medo de descobrirem que se baldou às aulas.
Belli bir yerde fazla bir süre oturmak, alt bölgelerim için de iyi değil.
Não me faz bem nas regiões baixas... ficar sentada no mesmo lugar por muito tempo.
Yani belli ki doğaya aykırı değil, ama...
É claro que não é contra-natura, mas...
Çünkü, bu benim hayatım. Yani aslında benim değil belli ama...
Sim, pronto, não é bem a minha vida, obviamente, mas...
cunku hem tehlikeli, hem de ne olacagi belli degil.
Porque fazê-lo é tanto perigoso como imprevisível.
Tamam, diyelim ki su sera, sen ne dersen onu yapiyor tamam anladim, cok tehlikeli ve ne olacagi belli degil.
Admitamos que esta estufa faz o que dizes, e eu entendo, é muito perigoso e imprevisível.
Tamam. Benim gelecekteki halim bu buluşmayı ayarladı, değil mi? Orası belli.
Certo, essa versão do futuro de mim... arranjou este encontro, não é?
Düşünüyordum da, efendim, belli ki insanlar gösteriden çok etkilenmiş değil.
Bem, estive a pensar senhor, que... É bastante óbvio, senhor, que as pessoas, não muitas pessoas... - São atraídas pelo espectáculo.
Bu, belli bir bilim dalı değil.
Não é uma Ciência exacta.
- Hayır. Ama buraya belli bir amaçla geldin, öyle değil mi?
Mas vieste aqui com uma missão, certo?
Ve belli ki, bu resimde yalnız değil.
É evidente que neste não está tão só.
Belli bir şey değil.
Nada... em particular.
- Belli ki güvenli değil Bundan sonra beni burada yalnız bırakmıyorsun tamam mı?
Depois disto, não me vais deixar sozinha aqui.
Belli ki içeri girmek, dışarı çıkmak kadar zor değil.
Aparentemente não é tão difícil entrar como é sair.
Belli ki sana aşıkmış ama artık değil.
Parece que estava apaixonado por ti. Mas agora já não.
Evliliğim pek de umduğum gibi değil. Burası belli. Agnes kusurlarımı arar oldu.
O meu casamento não está a correr como esperava.
Belli ki araba meraklısı değil, ama önemli değil.
Claramente, ele não é uma pessoa de carros, mas tudo bem.
Belli ki evde değil.
Claramente, não está em casa.
Kalkacak mısın, Jess? Belli ki yatakta olduğuma göre okula gitmiyorum, değil mi?
Se estou na cama, é óbvio que não vou para a escola.
Benimle zaman geçirmek, duygularını belli etmek veya bana şefkat göstermek ona göre değil.
Só que não é do género de passar tempo comigo ou mostrar emoção ou qualquer afecção por mim.
belli değil mi 27
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil misin 154
değil mi efendim 66
değil mi çocuklar 56
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil misin 154
değil mi efendim 66
değil mi çocuklar 56