Not at the time Çeviri Türkçe
1,430 parallel translation
I am come among you as you see at this time not for my disport or recreation but resolved in the midst and the heat of the battle to live or die among you all.
Bu defa aranızda bulunmamdaki amaç spor yapmak veya eğlenmek değil kararlı bir şekilde bu sıcak savaşın tam ortasında sizinle birlikte yaşamak ya da ölmektir.
When you stand before God, you cannot say... "But I was told by others to do thus"... or that virtue was not convenient at the time.
Tanrı huzuruna çıktığında diyemezsin ki "ama bana öyle emretmişlerdi" ya da "ama şartlar o dönemde müsait değildi."
The business of Whiting Sloan is not under discussion at this time.
Whiting Sloan olayı, şu anda konumuz dışında.
At least, not all the time.
En azından her zaman olmayan.
Well, it's not always easy taking care of yourself... and someone else at the same time.
Aynı anda hem kendine hem de bir başkasına bakmak... her zaman kolay değildir.
I sympathize with how your client feels, but due to the fact that Mr. Hopwood has no priors, and it doesn't seem as though he was fleeing with the child, I see no reason not to release him at this time.
Müvekkilinizin neler hissettiğini çok iyi anlıyorum, fakat Bay Hopwood'un sicilinin temiz olmasından, ve çocuğunu kaçırıyor gibi durmamasından dolayı, bu seferlik serbest bırakmayı uygun buluyorum.
At the time, you entered a not guilty plea.
O zaman, suçlu olmadığınız savunması içine girdiniz.
'Tis a pity you were not here at the time of your trial to defend yourself.
Duruşman esnasında kendini savunmak için burada olmaman ne kötü!
At the time, I knew why I did it, but now I'm not sure.
O zaman neden yaptığımı biliyordum. Ama şu an emin değilim.
You want to have sex with hood rats first... so that by the time you get to the girl you do like... you're not terrible at sex, you'll be mediocre at it.
İlk önce motorlarla yap ki sevdiğin kızla birlikte olduğunda kötü değil de en azından orta karar sürer gidersin.
The facts that we now have come to light about Enron, however, were not known at the time.
Enron hakkında su yüzüne çıkan gerçekler. ... o dönemde bilinmiyordu.
We had no idea at the time that we could ever wind up... oh, that's not true.
O zamanlar, bir çift olacağımızla ilgili en ufak bir fikrimiz bile yoktu. Bu doğru değil. Benim vardı.
When you're not at the salon, or running Julia to play dates, or keeping Walter in line, which I know is a full-time job, what do you do for you?
İşyerinde değilken ya da Julia'yı arkadaşlarıyla oynamaya götürmediğinde. .ya da Walter'a göz kulak olmaya çalışmadığın zamanlarda. .ki biliyorum bunlar tüm vaktini alıyor kendin için ne yapıyorsun?
And it will be very hard to explain... you not being there at the time of the murder.
Ve cinayet zamanında orda olmadığının ispatlanması çok zor bir şey.
It's not easy, with the teaching at the same time.
Öğretmenliğe de devam ettiği için pek kolay değil.
Not at any time have I been a member of the Communist Party and I have never seen a Communist card.
Hiçbir zaman Komünist Parti üyesi olmadım ve hiçbir zaman bir Komünist Kartı da görmedim.
The mobile subscriber you're trying to reach... is not available at this time.
Aradığınız operatöre şu anda ulaşılamamaktadır.
What I did not know was that... the British counter-intelligence in charge in Hong Kong at the time... sent one of their agents after me.
Tek bildiğim şey... Hong Kong'da görevli bir İngiliz casusunun peşime ajanlarından birini taktığıydı.
- I'm not gonna be at work all the time.
- Her dakika işte olmayacağım.
But at the same time, I'm not going to try to kill myself, really.
Ama aynı zamanda kendimi öldürmeye de çalışmam.
I could not speak English at that time, and one of the most important things was teaching me speech.
Ve en önemli şeyler arasında bana konuşmayı öğretmek vardı.
And this, Poirot is not, at the present time disposed to believe.
Ama Poirot şu an için, böyle bir şeye inanma niyetinde değil.
The oldest daughter was on a school trip at the time fortunately and was not at home. At 1 : 30 this afternoon the hearing began.
En büyük kız şans eseri o sırada okul gezisindeydi ve evde değildi.
I am not at liberty to discuss the investigation at this time.
Şu anda soruşturma hakkında konuşamam.
Next time, aim at the prey and not the hunter.
Bidaha ki sefere, amacımdayım avcı değil
At the time, I did not drink, did not use drugs had not had sex or had broken the law.
O zamanlar hiç içmezdim, uyuşturucunun'u'sunu bilmiyordum. Ne biriyle yatmıştım, ne kanuna karşı gelmişliğim vardı.
Unfortunately, the Pentagon is not commenting at this time.
Ne yazık ki Pentagon, şu an için herhangi bir yorum yapmadı.
At this time, the authorities are not saying whether this was an accident or a targetted attack but as you can there has been a...
Şimdilik, yetkililer bunun bir kaza mı yoksa bir saldırı mı olduğunu açıklamıyorlar ancak, sizlerin de gördüğü gibi...
So travelers, the next time you think you hear a strange large bird talking, take a closer look, it might not be a giant parrot, but a flying man!
Yani, yolcular, bir dahaki sefere garip, koca bir kuşun konuştuğunu zannederseniz, daha yakından bir bakış atın, dev bir papağan olmayabilir, ama uçan bir adam olabilir.
The truck was not running at the time.
O sırada cip çalışır halde değildi.
But to sue the army at a time of war is not patriotic.
Ama orduyu savaş zamanında dava etmek vatanseverlik değildir. Bu ihanete girer.
Given the circumstances, alien was not an unreasonable conclusion at the time.
Bulunduğumuz koşullar altında, Uzaylı mantıksız bir sonuç değil ama.
"I understand that I may not exit the vehicle at any time."
"Araçtan hiçbir surette inmeyeceğimin farkındayım."
And since the FBI provides your client with an alibi for both murders incidentally, my only hope of getting this case in front of a jury is if I can prove that Nick was not in federal custody at the time of Zoya's murder.
FBI sizin müvekkilinizin olay esnasındaki bizzat tanığı olduğuna göre....... bu davayı jüri karşısına çıkartabilmem için müvekkilinizin... Zoya öldürülürken FBI gözetiminde olmadığını kanıtlamak zorundayım.
Well, we're not prepared to discuss either the primary residence or the retirement plans at this time.
Eve veemeklilik planları için hazır değiliz. Araba ve antikaları görüşmek için hazır mısınız?
I'm not gonna join the Corps, per se, but I think when I get home, I'm gonna log in some time downtown at the soup kitchen.
Aslında Barış Kuvvetlerine katılmayacağım ama eve döndüğümde şehirdeki aşevine vakit ayıracağım.
The number you dialed is not in service at this time.
Aradığınız numara kapsama alanı dışında.
The number you have reached is not in service at this time, and there is no new number.
Aradığınız numara servis dışı, ve yeni numara da yok.
Well, not together, but at the same time.
Birlikte değil aslında, ama aynı zamanda.
We're not doing it at the same time.
Aynı zamanda yapmayacağız.
If you're not back here by the time the doors lock at 9 : 00 p.m., you're in very serious trouble.
Kapıların kilitlenme saati dokuz. Eğer o vakte kadar burada olmazsan başın ciddi belada demektir.
Final rule - - if at any time during the season you are not happy with your draft picks, you can trade someone else.
Son kural, sezon içinde bir gün seçtiğiniz oğlandan artık memnun değilseniz, değiş tokuş yapabilirsiniz.
We'll discuss this at another time when we're not in the middle of a national emergency.
Bunu ulusal acil bir durumun ortasında olmadığımız bir zaman tartışırız.
I just do not understand why you have chosen to spend so much time with the Tau'ri at such a critical stage.
Sadece şunu anlamıyorum, neden bu kadar kritik bir aşamada Tauri ile bu kadar vakit geçirmeyi tercih ediyorsun?
- The only way to eliminate the replicators and not allow them to develop immunity is to somehow hit them all at the same time.
- Çoğalıcıları yoketmenin tek yolu onların bağışıklık kazanmalarına izin vermeden bir şekilde hepsine aynı anda vurmaktır.
I am not at liberty to reveal the cause of her death, but I can tell you that during her time here,
Onun ölüm sebebini açıklamakta özgür değilim, ama burada geçirdiği zaman boyunca...
Not according to the historical record, but the, uh... relocation of native peoples was quite common at that time.
Tarihi kayıtlarda yok, ama uh... Yerlileri transfer etmek o dönemde çok yaygındı.
- Not at all. For the first time I look at you and I see myself.
İlk kez sana baktım ve kendimi gördüm.
Not all of which were hilarious at the time, but everything's funny with hindsight.
O zaman hepsi evlere şenlik değildi fakat sonradan bakınca her şey komikti.
YOU UNDERSTAND, YOU'RE NOT ASKING AT THE BEST TIME?
Pek iyi bir zamanda sormadığının farkındasındır.
They'd be seen at their best not during the day but at night-time by the light of flickering torches.
Özellikle geceleri üzerlerine titreyen meşalelerin alevi yansırken çok etkileyici bir görüntüleri vardı.
not at all 5606
not at the moment 148
not at home 25
not at 40
not at this time 60
not at first 142
not at night 20
not at the same time 17
not at you 17
at the time 529
not at the moment 148
not at home 25
not at 40
not at this time 60
not at first 142
not at night 20
not at the same time 17
not at you 17
at the time 529
at the time of the murder 22
the times 79
the time has come 121
the time is now 61
the time will come 16
the time 110
the time masters 23
the time is 69
not allowed 48
not anymore 2246
the times 79
the time has come 121
the time is now 61
the time will come 16
the time 110
the time masters 23
the time is 69
not allowed 48
not anymore 2246
not again 976
not angry 22
not a soul 80
not a lot 168
not a chance 697
not a bit 123
not all at once 17
not a bad idea 73
not another word 129
not always 307
not angry 22
not a soul 80
not a lot 168
not a chance 697
not a bit 123
not all at once 17
not a bad idea 73
not another word 129
not always 307
not a clue 146
not a 133
not a big deal 105
not a chance in hell 32
not a thing 280
not all of us 56
not all 133
not all of them 194
not all of it 125
not a good time 105
not a 133
not a big deal 105
not a chance in hell 32
not a thing 280
not all of us 56
not all 133
not all of them 194
not all of it 125
not a good time 105