English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → İspanyolca / [ B ] / Başaramayacağım

Başaramayacağım Çeviri İspanyolca

445 parallel translation
Asla başaramayacağımızı düşündüğüm anlar oldu.
Hubo veces que pensé que no lo conseguiríamos.
Tabii ki. Asla başaramayacağımızı sanmıştım.
Sí, pensé que no lo lograríamos.
İçim rahat olmadıkça asla başaramayacağımı bilirsin.
Sabes que nunca actúo bien a menos que esté en paz.
- Başaramayacağımı mı düşünüyorsun?
- ¿ Crees que no lo lograré?
Bazen hiç başaramayacağımızı düşündüğüm zamanlar oldu.
Hubo momentos que pensé que no íbamos a lograrlo.
Bunu asla başaramayacağımızı sana söyledim.
Ya te dije que no lo lograríamos.
Zaman zaman başaramayacağımızı düşündüğüm oldu.
Sí. A veces creía que no lo haríamos.
- Başaramayacağımı biliyorsun.
- Sabes que no.
Eğer Bay Anaheim'ın beni eve götürmesine izin verseydim bunu başaramayacağımı hissettim bir şekilde.
Me parece que si hubiese permitido que el Sr. Anaheim me acompañara a casa, no habría alcanzado ese propósito.
Başaramayacağım.
No puedo moverme.
Tam da asla başaramayacağımı düşünürken.
Justo cuando empezaba a creer que nunca lo lograría.
Başaramayacağım.
No puedo hacerlo.
Eğer birbirimize destek olursak, başaramayacağımız şey yok.
Si nos ayudamos el uno al otro, seguro que triunfaremos.
Asla başaramayacağımı biliyorum.
Sabía que nunca podría escalarlas.
Başaramayacağım.
No voy a sobrevivir.
- Başaramayacağım, Michael!
¡ No puedo más!
Zamanımı boşa harcıyorum, asla başaramayacağım.
Estoy desaprovechando mi vida. No conseguiré nada.
Başarıp başaramayacağımı görmeliyim.
Esta vez llegaré hasta el final.
Bizim başaramayacağımız umuduyla Michealson'a Sydney'in mektubuyla izin verdi.
Permitió que el reverendo nos trajera el mensaje de Sydney, con la esperanza de desanimarnos.
Dorothy bunu asla başaramayacağımı biliyor.
Dorothy sabe muy bien que no puedo curarme.
Başaramayacağım.
No lo hago. Acércate, primo.
Daleklere karşı tek başımıza başaramayacağımızı biliyorsunuz, değil mi?
Todos sabéis, por supuesto, que no venceremos a los Daleks solos.
- Başaramayacağım.
- Nunca lo conseguiré.
Bunu başaramayacağım gibi geliyor.
Parece que no voy a conseguirlo.
Çünkü sen bizim başaramayacağımızı biliyorsun.
Porque sabe perfectamente que no podríamos pasar.
- Asla başaramayacağım.
- Nunca llegaré.
Başaramayacağım, Frank.
No puedo hacerlo, Frank.
Biz de hiç başaramayacağımızı sanmıştık.
Pensaba que no llegaría nunca.
Sanırım, ben başaramayacağım.
Hawk... No creo que lo consiga.
Herkes bekliyor. Bunu başaramayacağım, Bill.
No voy a hacerlo, Bill.
Bunu başaramayacağım.
Willie, no puedo sacarlo.
Emma başaramayacağımı bildiğim için evlendiğimi söyledi.
Emma ha dicho que me casé contigo porque no lo conseguí.
Asla başaramayacağım.
Nunca aprenderé.
- Bunu başaramayacağım.
- No creo que pueda hacerlo.
Asla başaramayacağım.
No sobreviviré.
- James, başaramayacağım.
- James, no lo conseguiré.
- Başaramayacağımıza 2'ye 10 diyorum.
Judith Ence dice que jamás lo lograremos. Dalo por hecho.
Başaramayacağımızı sanmıştım.
- Creí que nunca llegábamos.
Asla başaramayacağım!
iNunca lo conseguiré!
* kolayca başaramayacağım...
que no me puedo atrever?
Fantasia'nın sınırlarının ötesine geçmeyi başaramayacağım.
¡ No podré atravesar la frontera de Fantasía!
Bunu asla başaramayacağım.
Nunca podré superar esto.
Ve rehberlik danışmanımı düşününce..... hiç bir zaman bir şeyleri başaramayacağımı söylemişti.
Y pensar que mi consejero estudiantil me dijo que nunca lograría nada.
- Başaramayacağım.
- No puedo más.
Hayır demeyi başaramayacağımdan mı korkuyorsun?
¿ Le preocupa que no pueda decirle que no?
Bunu hırsızlık yapan bir kumarbazdan aldım. Ama önce günah çıkarttırdım. ve onu kendi inancının asla başaramayacağı incilerle bezeli güzel mi güzel kutsal bir yere gönderdim.
Se la quité a un ladrón de cartas... pero primero lo castigué... y lo envié a las puertas del Cielo... tan bueno como cualquiera de su creencia.
Hemen çıkalım buradan, yoksa asla başaramayacağız.
Vamos a salir de aqui, o estaremos aqui para siempre.
Bir an başaramayacağımızı düşünmüştüm.
Sabes, por algún momento pensé que no saldríamos de ésta.
Tanrım, başaramayacağız.
No lo conseguiremos.
Buraya gelip yardım etmezsen, başaramayacağız.
Si no vienes aquí a despejarme el camino, jamás lo conseguiremos.
Neredeyse başaramayacağına, inanmıştım.
Sorun momento, lo dudé.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]