Mé Çeviri İspanyolca
2,050,326 parallel translation
Ben de parlak kırmızı bir takım giydim ve hasta kabul müdürüyle bir randevu ayarladım.
Así que me puse un traje rojo brillante e hice una cita con el director de admisiones.
Oraya girdik ve odasının önünde durdum.
Entramos ahí y me paré frente a su habitación.
Kadın bana bütün bilgileri verip beni yalnız bıraktıktan sonra beni getirdiği yoldan Maskell'ın koğuşuna geri girdim.
Después de haberme dado toda la información y dejarme, regresé exactamente por donde me había llevado, de regreso a su ala.
İyice suratına yaklaştım ve kollarını tuttum. Dedim ki " Rahip Maskell, ben Lil Hughes.
Así que me acerqué a su rostro y puse las manos en sus brazos y dije : " Padre Maskell.
Hatırladınız mı?
¿ Me recuerda?
Bana yaptığı şeyleri söyleyecektim ona ama tamamen bunamıştı.
Le habría dicho exactamente lo que me había hecho, pero su mente estaba perdida.
Maskell bende bunu kendisi yapacak tipte biriymiş izlenimi bırakmadı.
No me dio la impresión de que Maskell fuera la clase de persona que haría eso él mismo.
Bu teori bana daha olası geliyor.
Esa me parece una teoría mucho más posible.
Bir mesaj aldım, bir kadın onu aramamı istedi.
Recibí un mensaje de texto, y una mujer me pidió que la llamara.
Yani, elbette şaşırmıştım.
Por supuesto, me tomó por sorpresa.
Ertesi gün mutfakta tekrar bu konuyu açtım ve panikle bana bakıp "Ben öyle bir şey anlatmadım" dedi.
Y al siguiente día se lo mencioné en la cocina, y me miró asustada y dijo : "Nunca dije eso".
Rahibe Cathy'nin kaybolduğu gece olanların kendi versiyonunu bana anlattı.
Me estaba contando su versión de lo que sucedió la noche en que la hermana Cathy desapareció.
Anında çekimine kapılmıştım.
Me sentí atraída hacia él inmediatamente.
7 Kasım'da Bon Secours Hastanesinden beni arayıp dediler ki "Kızınızı yarın alabilirsiniz, 2,3 kilo oldu."
El 7 de noviembre fue cuando me llamaron del Hospital Bon Secours y dijeron : " Mañana puede recoger a su hijita.
" Patron maaşımı vermedi, çok ihtiyacımız olduğunu da biliyordum.
Dijo : " Mi jefe no me daba mi cheque y sé lo mucho que lo necesitamos.
Onunla kavga ettim ve burnumu yumrukladı " dedi.
Así que me peleé con él y me golpeó en la nariz ".
Ne kadara mal olduğunu görmem için bana faturayı gösterdi, " Vay canına.
Me dio la factura para que viera cuánto había sido, y dije : " Santo cielo.
Ben de bunu bulmacanın başka bir parçası olarak gördüm. "Acaba tekerleklerini bıraktıkları izler yüzünden mi değiştirdi?" diye düşündüm.
Entonces empecé a poner eso como otra pieza del rompecabezas y a pensar : "¿ Me pregunto si fue por eso que cambiamos los neumáticos, debido a las pistas?".
Bir yıl sonra, yani Ekim 1971'de bir arkadaşım beni aradı ve gazetede okuduğu bir haberi söyledi. Rock Glen Lisesi'nde kız öğrencileri ayartmaya çalışan bir adam varmış.
Un año después, habría sido en octubre de 1971, mi amiga me llamó y dijo que había leído el periódico, y que había un tipo que merodeaba la Secundaria Rock Glen para recoger chicas.
Ed bundan bir iki gece önce beni arayıp Towson'daki British Imports'tan çalınmış bir araba kullandığını söylemişti.
Ed me había llamado la noche anterior o dos noches antes y dijo que estaba conduciendo un auto robado de British Imports en Towson.
Ed bana Noel hediyesi olarak bir kolye vermişti.
Ed me dio este collar como parte de un regalo de Navidad.
Arkamdan gelip boynuma takıverdi.
Y simplemente se me acercó y me lo puso en el cuello.
"Bu senin için" dedi.
Me dijo : "Esto es para ti".
Bana genelde öyle hediyeler vermezdi.
Él realmente no me daba regalos como ese.
Ben de "Neredeyse iki senedir evliyiz, neden bana bir düğün çanı hediye ediyor?" diye düşünmüştüm.
"¿ Por qué me das una campana nupcial cuando hemos estado casados por un año, o casi dos años?".
Sanki bir başkasına alınmış ama bana verilmişti.
Sentí como si fuera para alguien más y me lo hubieran dado.
Yani... Unuttum gitti.
Simplemente me olvidé de él.
Cathy'nin Pennsylvania'daki kuzenleriyle iletişime geçtim, başta çok naziklerdi. Ama " Yeteri kadar acı çektik, bizi rahat bırakın.
Me puse en contacto con los primos de Cathy en Pensilvania quienes fueron agradables al inicio, pero dijeron : " Ya hemos sufrido bastante, déjennos en paz.
Ben de onun yerine geçmeye gönüllü oldum.
Así que me ofrecí para cubrir su lugar.
Henüz kimse beni incitmedi.
Hasta el momento nadie me ha herido.
Çok gergin bir şekilde tartışıyorlardı.
Me parecía una discusión realmente intensa.
- Bitti. Anladınız mı?
- Listo. ¿ Me entiendes?
Onun ağabeyi Ronald Francis Schmidt'le evlendim.
Me casé con su hermano, Ronald Francis Schmidt.
Onunla tanışmıştım, bizi tanıştırmıştı.
La conocí una vez. Él me la presentó.
"Barda kavga çıktı" dedi.
Dijo : "Me peleé en el bar".
Onu bana Skippy olarak tanıttılar, başka bir isim kullanmadılar.
Me lo presentaron como Skippy, nunca con otro nombre.
Beni takip eden bir araba yanıma doğru yaklaştı ve birinin bana baktığı hissine kapıldım.
Un auto se me emparejó. Me había estado siguiendo, y tuve la sensación de que alguien me estaba mirando.
Kırmızı ışıklarda durmadım bile.
Me pasé los semáforos en rojo.
Buna her kalkıştığında beni arardı.
Y cada vez que lo intentaba, me llamaba.
Beni aradı ama sadece şunu söylemek için :
Me llamó, pero para decirme :
Bu küçük kağıtlarla kendimi kaybettim biraz.
Me volví loca con estos papelitos.
Bence o çok temkinli birisi ama bu sorununu, etrafındaki destek sistemi ile yavaş yavaş çözmekte çok kararlı.
Me parece que es muy reservada, pero está muy decidida a realizar esto paso a paso con su sistema de apoyo a su alrededor.
Kendimi kaybetmememin tek sebebi Mike'ın bana olan sevgisiydi.
El amor de Mike me impidió caer totalmente en el abismo.
Anlamıştım.
Me di cuenta.
Onun farklı olduğunu anlamıştım.
Me di cuenta de que era diferente.
Duyduklarını, bana söylenenleri yutması gerekti.
Tuvo que tragarse mucho de lo que estaba escuchando y de lo que me estaban diciendo.
Bununla başa çıkamadı, elinden bir şey gelmezdi. Benim isteklerime karşı çıkıp beni daha da korkutacak bir şey yaparak beni incitemezdi.
No había forma en que pudiera lidiar con eso, no había nada que pudiera hacer porque no iría en contra de mis deseos y no iba a hacerme daño haciendo algo que me asustaría más.
Değerli taş uzmanının söylediklerinden aklımda kalan en önemli şey kolyede kullanılan materyaller.
Creo que las cosas más importantes que me llevo del gemólogo fueron, primero que nada, los materiales que se usaron.
Bütün çocukluk anılarım geri gelmişti.
Me inundaron recuerdos de la infancia.
Kardeşimin vefatından sonra Abbie bana kardeşimin röportajını yolladı.
Después de la muerte de mi hermano, Abbie me envió la entrevista de él. HERMANO DE SHARON
Beni tanımıyorsun ama annen, seni aramamı önerdi.
LLAMADA GRABADA ENTRE ALAN HORN Y BRIAN SCHMIDT Usted no me conoce, pero su madre sugirió que lo llamara.