Elbette yok Çeviri Portekizce
606 parallel translation
Hayır, elbette yok.
- Claro que não.
- Elbette yok.
- Se não há inconveniente.
- Elbette yok.
- Não, claro que não.
- Sakınca mı? Elbette yok!
De forma alguma!
Elbette yok.
Pois.
Ah, hayır. Elbette yok.
Não, claro que não.
Hayır, elbette yok.
Claro que não.
Elbette yok, peder. Ama en ufak bilgi kırıntısını bile değerlendirmem gerek.
Claro que não, Sr. Padre, mas compreende que tenho de investigar todas as informações.
- Kürek mi? Elbette yok.
- Claro que não tenho uma pá.
Elbette yok, ama o öyle sanıyor.
Claro que não, mas ela acha que sim.
- Hayır, elbette yok.
- Claro que não.
Elbette yok.
É obvio que não.
Elbette yok.
Certamente que não.
Hayır, elbette yok.
Não, claro que não.
- Elbette yok, Sir Wilfrid.
- Vá em frente, Sir Wilfrid.
Hayır, hayır, elbette yok.
Não, não, claro que não.
Elbette yok.
Não de modo algum.
Elbette yok!
Claro que não tem.
Elbette yok.
Claro que não.
- Artık aceleye gerek yok zaten. - Elbette.
-... e já não há pressa.
Elbette bir sorun yok.
Claro que não se passa nada!
Elbette, hiç şüphem yok.
Sim, não duvido disso.
Onun bir teyzesi yok. Elbette var.
Ela não tem tia nenhuma.
- Elbette. Tartışmalı bir durum yok, dışarıya çıkmamıştı, bu kadar.
Não há nada a discutir, não foi fora.
- Sana olanlardan haberi yok mu? - Elbette.
- Ela sabe o que te aconteceu, não sabe?
Önyargıyla ilgisi yok elbette, ama iş de yok.
Sem preconceitos, claro. Mas sem emprego tampouco.
Tedbir açısından yani? Bazı konular vardır ki, bizzat ele alınması gerekir. Sizin itibarınıza sahip bir erkeği ziyaret etmekte elbette bir sakınca yok.
Decerto é seguro para uma mulher visitar um homem com a sua reputação.
Elbette ona karşı derdim yok ama, onunda mutfağımdan uzak durması gerekiyor.
Claro que não tenho nada contra ela mas ela não devia ter-se metido na minha cozinha.
Elbette bunun bir zararı yok. Onlar arkadaşlar biliyorsunuz.
Não é que isso tenha mal, eles são nobres.
- Oh, elbette, sorun yok.
- Oh, claro, está certo.
- Geri çekilmeyi mi? Elbette, niye olmasın? Montgomery'nin benzin sıkıntısı yok.
- Montgomery tem combustível de sobra.
Casuslar ve nasıl çalıştıkları hakkında bir bilgim yok elbette ancak Kontes'in önemli insanların güvenini kazanma konusunda hatırı sayılır bir maharete sahip olduğunu hatırlıyorum.
Não sei nada sobre espiões e o modo como trabalham mas ainda me lembro que a condessa tinha um talento notável para ouvir confidências de pessoas importantes.
Oradan gemiyi geçirmenin imkânı yok, parçalayıp götürmezsen elbette.
O barco não pode cruzá-los, a não ser que o carreguemos às costas.
Kaptana saygısızlık kastı yok, elbette.
Não querendo faltar o respeito ao capitão, claro.
- Elbette anne, benim için sakıncası yok.
Por mim, tudo bem, mãe.
Elbette bugünlerde unvan yok. Fakat, sizinki asil bir soydu.
Hoje, não há títulos, claro, mas vem de uma linha nobre.
- Elbette yok.
No Exército chamávamos-lhe pressão inimiga.
Elbette, ortada olağan bir dürtü yok.
Porque não tem nenhum dos motivos comuns.
Kimsenin beni kovduğu yok elbette.
Ninguém está a despedir-te.
Evet, kayıtlardan adresini çıkarırım, elbette, fakat korkarım Kont hakkında bildiğim başkaca fazla bir şey yok.
Sim, posso ir buscar a morada aos nossos registos, mas não sei muito mais sobre o Conde.
"Elbette neye ağlanır neye ağlanmaz bilirim,... ve şu an ağlanacak hiçbir şey yok," diyor.
Milo... ele diz, Eu certamente sei pelo que chorar... e isso nada tem haver com... o que esta acontecendo agora.
Elbette istersen fondip bile yapabilirsin ne de olsa kilo alma derdin yok.
Podes acabá-la, se quiseres, já nem tens de manter o peso.
Elbette, yakalanmaktan korkmasına da gerek yok.
Nem terá, de facto, nenhuma razão para recear ser capturado.
- Elbette yok.
Não é nada de mal...
Elbette, kaybedecek vakit yok.
Claro, nao podemos perder tempo.
Ortaklığa, aldatmaca yok, elbette.
Pela sociedade, sem truques, claro.
Elbette Scott ile aramda bir sorun yok.
Claro que não há problemas entre mim e o Scott.
Elbette sorun yok.
Claro que ele parece estar bem.
Elbette artık kırmızı ışıklar yok.
Claro que tiraram as lanternas.
- Yok, karım! Elbette, siz!
- A minha mulher é que não é.
Onlar içinse elbette kaçış yok.
Mas, claro, não há fuga para eles.
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yok mu 410
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yoktu 131
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yok etmek 16
yoksa o 24
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yok etmek 16
yoksa o 24
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65