Imkânı yok Çeviri Portekizce
1,277 parallel translation
- Kendi notlarımla tıp fakültesine girmemin imkânı yok. Brian başkalarının yerine sınava girerek para kazanıyordu.
Não havia hipótese de entrar em medicina com as notas que tinha.
Onlardan biri olmadığımız sürece yerlerini bulmamızın imkânı yok.
O melhor é descobrir onde está o ninho, sem estar no grupo deles.
Sen yaparsan ben de yaparım ama kendi başıma yapmamım imkânı yok.
Eu vou lá se você for... mas não vou sozinho.
16 yaşındaki bir kızın durdurmasının imkânı yok.
Não havia forma de uma miúda de 16 anos o conseguir.
O şeyi durdurmanın imkânı yok.
Essa coisa, seja lá o que for, é imparável.
Üzgünüm arkadaşlar, imkânı yok.
Desculpe, companheiros, não posso fazer nada.
Hayır, imkânı yok.
- Não, absolutamente não.
Beni banka soygunuyla ilgili olarak suçlayabilirsiniz ama onun ölümüyle bir ilgim olduğunu kanıtlamanızın imkânı yok.
Vocês podem apanhar-me por assalto a um banco... mas é impossível que consigam provar que tive alguma coisa a ver com a morte dela.
O canavarı salmamızın imkânı yok.
Nem pense que deixo aquele monstro escapar.
Bu odalarda neler olduğunu bilmenin imkânı yok.
Ninguém disse o que se passa nestes quartos.
Yarım saat içinde New York'ta olmanın imkânı yok.
É impossível chegares à cidade em meia hora.
Bunun olmasının imkânı yok.
Isso não resulta, nem pensar!
Sorunlu de, geri zekâlı de, ne istersen de bunu yapabilmesinin imkânı yok.
Chama-lhe limitado, atrasado, o que quiseres, mas não foi ele o responsável.
Bitirmiş olmanın imkânı yok.
Não é possível que já tenhas acabado.
Hayır, hayır, imkânı yok.
Não, não, não pode ser.
Bu bacağı kurtarmamın imkânı yok.
Não há maneira de conseguir salvar aquela perna.
Bunu yememin imkânı yok.
Não posso comer isso.
büyü yapmanın imkânı yok.
O uso da magia não é permitido.
Sizi içeri almamın imkânı yok, pislikler.
Nem penses que te vou deixar entrar, imbecil.
Etrafından dolaşmamızın imkânı yok. Çünkü yürüyüşle...
Não é possível ir pelas margens, porque se caminharmos...
Kocanı aramama imkân yok.
Não posso ligar ao seu marido.
İmkânı yok.
É impossível.
Güvenli evde olmasına imkân yok.
De forma alguma ele esteve no refúgio.
Hastanın ayağı enfeksiyon kapmış. Mezuniyete gitmesine imkân yok.
A perna do paciente está infectada Não há maneira de ele ir à formatura.
Bunu tüm gece tartışabiliriz ama öyle bir imkânımız yok.
Podíamos ficar aqui a falar até à meia - noite, mas não é possível.
Bir daha söylüyorum. Faturanız olmadan paranızı iade etmeme imkân yok.
Já lhe disse que não o posso reembolsar sem um recibo válido.
O kadar hızlı gidiyor olmasına imkân yok.
É quase impossível andar a essa velocidade.
Fakat Lois, korkuyorum. Diğer çocuklarla mücadele etmeme imkân yok.
Mas, Lois, estou assustado, não tenho hipótese de competir contra os outros miúdos.
İmkânı yok, hayır.
Nem pensar, não.
İmkânı yok.
Até parece.
Seni ıssız bir yerde, evine gitmen için yeterli ulaşım imkânıyla bıraktığımda ne kadar takmıyorsam, senin de şikâyet edecek bir şeyin yok demektir.
Tanto quanto sei, se te deixar segura em terra com um transporte adequado para casa, não tens nada que te queixar.
Silahla aranda bir bağlantı olup olmadığını söylememe imkân yok.
Então só está...
- İmkân yok kaptan.
- Não podemos, El Capitan.
Koca götün meydanda olduğu sürece beni vurmasına imkân yok.
Não tem como ele atirar em mim se o seu traseiro gordo estiver no caminho.
O kiralık katilin beni bulmasına imkân yok bulsa bile ağzının payını veririm!
Não tem como aquele assassino me achar, e se ele achar, eu vou chutar o traseiro dele!
İmkânı yok Kaptan.
Não posso, El Capitan.
Bu işi Olivia'nın organize etmesine imkân yok. Ya Deena kafamıza sıkmış olsaydı yine de aptal şansı olduğunu söyleyebilir miydin?
Queres bater no "cavalo morto", siga.
Bizi görmüş olmasına imkân yok.
Não há forma dele nos ter descoberto.
Bayan Holden, yaşadığınız acıyı anlamamıza imkân yok.
Sra. Holden, não podemos imaginar a perda que sofreu.
İmkânı yok.
De maneira nenhuma.
- Hayır, hayır. Onun açısından yazmama imkân yok.
Não, não vou escrever do ponto de vista dele.
Ancak onun yalan söylediğini anlamasına imkân yok.
Mas ela não tem como saber que ele mentiu.
İmkânı yok.
Impossível.
Bunun atasözü olmasına imkân yok.
Não há um provérbio assim.
Saçmalık, hastalığın nedenini bilmesine imkân yok.
Isso é ridículo, ele não sabe o que se passa com ela.
Bir şehir efsanesi yaratmakla suçlanabiliriz ama bu binanın cinayet zanlısı olmasına imkân yok.
Isso deve ser culpa de uma criativa lenda urbana, não há maneira deste prédio ser culpado do homicídio.
Kurtulmasına imkân yok.
Ele não pode ter-se soltado.
- Evet. İmkânı yok.
Nem pensar.
İmkânı yok.
Nem pensar.
Bu maddelerin bir araya gelip hayatı oluşturmalarına imkân yok.
Não há forma destes se unirem para formar vida.
Birbirimize bağlı durumdayız, kötü bir şey olmasına imkân yok.
Estamos todos amarrados, por isso nada vai acontecer.
imkanı yok 151
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yoktu 131
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yoktu 131
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73