English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ Y ] / Yorum yok

Yorum yok Çeviri Portekizce

2,866 parallel translation
Yorum yok.
Sem comentários.
- "Yorum yok" dedim.
- Eu disse "sem comentários".
Resmi olarak yapılan açıklama "Yorum yok".
A declaração oficial do Comando é, "sem comentários".
Daha fazla yorum yok.
Não há mais comentários.
Yorum yok.Basın kurallarına uymak zorundasınız.
Não há comentários. Procurem as Relações Públicas.
Tanıyorum, problem yok.
- Eu conheço-o. Ele é um colega.
- Yapabileceğim bir şey yok. Anlıyorum efendim ama biz bay Bell'in yanlış anlaşıldığını düşünüyoruz.
Percebo, senhor, mas acreditamos que o Sr. Bell foi apenas mal manejado.
Ancak bu hükümü ortada nefs-i müdafaa var mı, yok mu kargaşası sona erene kadar geçersiz kılıyorum.
Uma sentença que, deste modo, suspendo, uma vez que ninguém sabe dizer se foi ou não em legítima defesa.
Anlıyorum.Yani hiç bir estetik kaygınız yok?
Compreendo. Então, não tem quaisquer preferências estéticas?
Yok öyle bir şey. Gerçek anlamda kullanmıyorum.
E não o digo para me referir a pessoas concretas.
- Anlıyorum. Bana birşey ödemenize de gerek yok.
Olhe, nem sequer tem de me pagar nada.
Herkese yemek alıyorum. - Yok. Aç değilim.
Não, não estou com fome.
Benden korkmana gerek yok. Yardım etmeye çalışıyorum sadece.
Só estou a tentar ajudar.
Kapı yönünde şansımız yok. Devre dışı bırakamıyorum.
Nade de novo com a porta, não consigo controlá-la.
Çok sarhoş olduğum için ondan sonra olanları pek hatırlamıyorum. - Eddie'den kimse haber almamış mı? - Hiçbir haber yok.
Para aqueles que perderam o episódio passado, fiquei muito bêbado, e não me lembro do que aconteceu depois.
Takip etme imkanı yok ama ben araştırıyorum- - Nereden satın alındığını araştırıyorum.
Não há forma de rastreá-lo, mas estou a procurar... estou a procurar onde foi comprado.
Yok, sanmıyorum.
Não, acredito que não.
- "Yorum yok." diyeceksin
Depois dizes : "Não comento."
Yok, artık kaçmıyorum.
Não, não vou fugir mais.
Üzerinde cüzdan yok ama soygun olduğunu sanmıyorum.
Não tinha a carteira, mas não acredito em assalto.
Kaleydoskop'la arıyorum. Şimdilik bir şey yok.
Estou à procura no Caleidoscópio, mas ainda nada.
Konuyu değiştirmeye çalışıyorsun çünkü hala tık yok. Ne yapmaya çalıştığını anlıyorum.
Já percebi o que está a acontecer.
Benim bu adamlar arasında bir makamım yok. Aramıyorum da.
Não tenho lugar entre estes homens, nem procuro ter.
Kartta sorun yok, tüm ödemelerimi yapıyorum- -
- O cartão é bom. Eu pago...
Silah yok. Silahı bulamıyorum.
Não consigo encontrar a arma.
Neler olduğunu anlayamıyorum, Mags. Önce adamı yok etmek istiyorsun sonraysa kongredeki en büyük ölüm tacirine ilk adıyla hitap etmeye başlıyorsun.
Num minuto, queres destruir o homem e a seguir já tratas pelo primeiro nome o maior negociante de morte no Congresso...
Yer yok zaten. Ben bebek yatağında yatıyorum.
Ainda assim, não tenho espaço.
Ofisini ben kullanıyorum. Başka bir ofise geçerse başka tabii. O zaman hapse gitmesine gerek yok.
O seu escritório é o meu quarto, a não ser que ela comece a usar outro escritório, então, não tem de ir para a prisão.
Anlıyorum ama korkarım ki bunun bir önemi yok.
Compreendo, mas receio que isso não a vá ajudar.
Yok, yapamayacağım. Sadece kendi midemi bulandırıyorum.
Não consigo, já me enojei.
Wexler Ve, artık sörf yok saç kesimi arıyorum.
Wexler, já não é um surfista, está na altura de cortar o cabelo.
Henüz yok ama üzerinde çalışıyorum.
Ainda não. Mas estou a trabalhar nisso.
Jelly "Yok edici" Beans oradan bakıp, beynimin içine girmesi yüzünden yeteri kadar zorlanıyorum zaten.
Já é difícil com o Jellybeans "O intimidador", ali ao fundo... a olhar fixamente para mim, a tentar entrar na cabeça.
Yok, çalışıyorum.
Claro que sim.
- Yok canım, bakmıyorum.
Não! Não estou a espreitar.
Teşekkür ederim, anlıyorum ama beni beslemene gerek yok.
Obrigado, gostei do gesto, mas não tens de me alimentar.
Bu insanların nasıl sakinleştiklerini düşündüklerini anlamıyorum çünkü sakinleşmiyorlar. Yapacak hiçbir şeyleri yok.
E não entendo como é que estas pessoas pensam que estão calmas, porque não estão, não têm é nada para fazer.
Çok fazla para kazanıyorum ama harcayacak sevgilim yok.
Ganho demasiado dinheiro e não tenho uma namorada em quem gastá-lo.
Bana yaptığın şey bu. Evet, yapıyorum çünkü sende... -... doğuştan öldürme içgüdüsü yok.
Faço porque não tens um óptimo instinto natural.
Üstelik çalıştığın kişilerin haberi bile yok. Elimden geleni yapıyorum.
E as pessoas com quem trabalhas não sabem de nada?
Sorun yok. Aslında bunun o kadar uzun süreceğini sanmıyorum.
Não faz mal, acho que não vai durar muito mais tempo.
Ve yalvarıyorum - - bir hafta sonu, bir fotoğraf çekilecek, kavga etmek yok.
Um fim de semana, uma fotografia, sem brigas.
Otelleri sevme gibi bir şansım yok, çünkü zaten hep orda yaşıyorum, yani evet.
Não tenho outra alternativa, senão gostar deles, porque vivo constantemente em hotéis.
Hapisten salınıyorum ve senin bunu durdurmak için yapabileceğin hiçbir şey yok.
Vou ser libertado. Não há nada que possas fazer para impedir isso.
Bir şarj aleti için bu kadar yol geldiğime hâlâ inanamıyorum. Aletten bahsettiğin de yok.
Não acredito que me fizeste vir aqui por causa de um carregador, e nem me pediste para o devolver.
Kesinlikle paylaşmak, postalamak yok, şaka yapmıyorum.
Portanto, não partilhem, não publiquem, não façam brincadeiras.
Ve bazen karanlıkta orada olduğunu hayal ediyorum ama sonra bir bakıyorum ellerimde soğuk gecenin esintisinden başka şey yok
E, por vezes, nas trevas Sonho que estás lá Mas acordo sem nada
Ama onu tanıyorum. Yemin ederim ki, eski ortağını öldürmüş olmasına imkân yok.
Mas começa-se a conhecer as pessoas, e juro, é impossível ele ter matado o antigo parceiro.
Gücenmek yok, ama ben kişisel alışveriş işinin avukatın parasını karşılayacağını sanmıyorum.
Sem ofensa, mas acho que consultoras de moda não ganham para pagar um bom advogado.
Tapu kayıtlarına bakıyorum, şimdilik yok.
Estou a ver as escrituras... Nada até agora.
Yok, Bay Shaw'ı tanımıyorum.
Oh, não, eu não conheço o Sr. Shaw.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]