English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ Ş ] / Şansın yok

Şansın yok Çeviri Portekizce

1,632 parallel translation
"E" satmadığın ya da sakso çekmediğin sürece,... hiçbir şansın yok, annecik.
Por isso a menos que tenhas "Ecstasy" ou snif, estás sem sorte, mamã.
Seçme şansın yok, Joe.
Não podes escolher, Joe.
- Senin bir yere varma şansın yok.
- Não vais a lado nenhum com ela.
Hiçbir şansın yok, eğer sen en acımasız en soğukkanlı...
Não tens a mínima chance se não fores o mais cruel... frio...
- Hiç şansın yok.
Nem pensar.
Hiç şansın yok.
Estás com azar.
Başka şansın yok ki.
Não tem alternativa.
Sağlam bir kolla bile Jean Girard'a karşı hiç şansın yok.
Mesmo com um braço saudável, não tens hipótese contra o Jean Girard.
Üzgünüm büyükanne, ama hiç şansın yok.
Desculpa avó, mas estás com azar.
- Evet. Hiç şansın yok.
- Não tens hipóteses.
Hiç şansın yok.
De maneira nenhuma!
Tek kötü birşey vardı hayatının üzerinde hiçbir kontrol şansın yok
Só existe uma coisa pior que não ter qualquer controlo sobre a própria vida.
Seçme şansın yok.
Não tens escolha.
Bu gece pek şansın yok, Lucy.
Esta não é a tua noite, Lucy.
Billy, bu konuda seçim yapma şansın yok, tamam mı?
Billy, não tens escolha na matéria, certo?
- Başka şansın yok.
- Você não tem opção.
Amigo kızlarla oturup tırnak etlerinden... söz etmedikçe, şansın yok.
Ou talvez prefiras ficar com a claque... e falar de unhas fortes.
- Başka şansın yok, değil mi?
- Tu não tens escolha, pois não?
Hiç şansın yok.
Nunca.
Hiç bir şansın yok.
Nem pensar.
Affedersin, hiç şansın yok.
Desculpa, estás com pouca sorte. Encontrei a mãe do Ryan.
Seçim şansın yok, Robin.
Não tens escolha, Robin.
Hiç şansın yok.
Nem pensar.
Hiç şansın yok.
Não tens hipótese, Drama.
Çocuğunun neye benzeyeceğini seçme şansın yok.
Escolheram ter uma família, não se decide como é o filho.
Son şansın da yok sersem, hemen git buradan!
Sou mesmo o Duque José de Santa Fé. Conde de Cinquensa em Tota Blanca.
Bak işte, babamın müzesini kurtarmak için... son şansımızı da yok etti.
Agora, ele destruiu a última hipótese que tínhamos de salvar o museu do meu pai.
Eğer biri şansını öpücükle alırsa... o zaman ortada hiçbir neden yok -
Se ele a roubou com um beijo... então é claro...
Sizi kalbinizden yakaladım, ve hikâyemi bıraktırmak için hiçbir şansınız yok.
Estão nas minhas mãos e sabem disso. E não me vão convencer a desistir da história nem à força.
Hiç şansın yok.
Você, não tem hipótese!
- Şansın bir önemi yok.
- Não se trata de sorte.
Chris, orada yeni olduğun izlenimine kapılmadım ve senden hoşlandım ama fonumuzu yönetme şansın hiç yok.
Sabe, Chris, não fazia ideia que era novo lá na empresa e até simpatizo consigo, mas de modo nenhum vai ficar com o nosso fundo.
- Hiç şansınız yok.
- lsto é uma causa perdida.
Yapılmış olanı yapmama şansınız yok.
Não podes desfazer o que está feito.
Başka bir deyişle, tecrübeniz de hiç yok. Bu yüzden şans dilemekle kendinizi sıkıntıya soktunuz. Aracılığınızla işten uzaklaştırıldım.
Em outras palavras, você não tem experiência alguma, mas porque você começou a aborrecê-los, exigindo uma oportunidade, eles te enrolaram colocando-o comigo.
Bu bize, bütün araçları yok etmemiz için en iyi atış şansını verecek.
Isso vai dar-nos a melhor pontaria para destruir todos os veículos.
Maria'nın şansı yok.
A Maria não tem hipóteses.
- Sence sana işi verecek mi? - Hiç bir fikrim yok. Sabah toplantısına üç dakika geç kalsan şansın artar mıydı sence?
Estás rodeado pelo melhor de tudo e, para além disso, as gorjetas são óptimas.
Bay Kent, bence siz ileride muhteşem bir senatör olacaksınız fakat acı gerçek şu ki, Lionel'in parası olmadan kazanma şansınız hiç yok.
Eu acho que você vai ser um óptimo Senador, Sr. Kent. E a dura realidade é que, não teria hipótese de vencer se não fosse pelo dinheiro do Lionel.
- Başka şansın yok.
- Não pode se dar ao luxo de não fazê-lo.
Şansın bununla bir ilgisi yok.
A sorte não tem nada a ver com isto.
Bunun, emrin iptali için elimizde bulunan en ufak şansı da yok ettiğinin farkındasın.
Sabe que isto elimina qualquer hipótese que temos de rescindir aquela ordem?
Korkarım bunun için ufak bir şansınız bile yok.
- Receio que seja de todo impossível.
- Başka şansınız yok.
- Não têm alternativa.
Sana Sydney Bristow'u yok etme şansını teklif ediyorum.
Eu estou-lhe a oferecer a oportunidade de destruir a Sydney Bristow.
"Hayatta kalmak için döğüşmekten başka şansınız yok" diyen kendi Tanrılar'ımız gibi!
E assim os nossos deuses, não nos dão outra que lutar pelas nossas vidas.
Sana Sydney Bristow'u yok etme şansını teklif ediyorum.
Estou a oferecer-te a hipótese de destruires Sydney Bristow.
Bir daha nerede saldıracağını tahmin etme şansımız yok.
Não conseguiremos prever aonde ele atacará em seguida.
Oradan canlı çıkma şansınız pek yok.
As tuas hipóteses de escapar com vida são mínimas.
- Baba, hiç şansın yok.
Talvez seja um cobarde, mas eu vou voltar.
Gaeta'nın listeyi gördüğünde ne yapıp, ne yapmadığını... bilme şansımız yok.
Não sabemos o que ele fez quando viu a lista.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]