English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ B ] / Bring

Bring translate Turkish

96,056 parallel translation
Take out your wallet, pay for this coffee, and let's bring this thing home.
Cüzdanını çıkar, kahveyi öde gidip şu işi bitirelim.
And we didn't bring you here to give you an exclusion.
Seni buraya çalışmanızı istisna kabul etmek için çağırmadık.
Any case I want to bring the clinic on to, I can.
- Kliniği istediğim her davaya katarım.
Anyone I want to bring over from the clinic, I can.
- Klinikten istediğim herkesi getiririm.
- Your motion to dismiss is denied, Mr. Ackerman, but, Mr. Ross, I am inclined to agree that your history is relevant to this case, which means, if he wants to bring it up at trial, I'm not stopping him.
Ancak geçmişinizin davayla ilişkili olduğunu düşünüyorum Bay Ross. Yani karşı taraf duruşma sırasında bundan bahsederse engellemeyeceğim.
If I can get pfizer, Harvey doesn't even have to bring this clown to the firm at all.
Eğer Pfizer'ı şirkete bağlarsam Harvey'nin onu başta şirkete almasına gerek kalmaz.
No, Louis, what I really wanted was to bring over my friend who I've known - for the last 15 years.
Hayır Louis, asıl istediğim 15 senedir tanıdığım arkadaşımı getirmekti.
But don't you bring in some Johnnycomelately and water down the name of this firm.
Çaylağının birinin ismini bu şirkete vermezsin.
Because in order to make someone name partner, you need my vote or Jessica's vote, and if you think she is going to ditch her oldest client to bring in someone she doesn't even know, you're out of your goddamn mind.
Çünkü birini isim ortağı yapmak için benim ya da Jessica'nın oyuna ihtiyacın var ve tanımadığı biri için en eski müvekkilini bırakacağını düşünüyorsan kafayı yemişsin.
Harvey, you do this, what's gonna happen the next time you wanna bring someone over?
Harvey, şimdi bunu yaparsan başka birini daha getirmek istediğinde ne olacak?
bring her tonight.
Onu bu gece getir.
Your mother sent me to bring you home.
Annen beni seni eve götürmem için gönderdi.
I bring them this, the entire Inazagi board will fellate my toes.
Bunu götürdüğüm zaman bütün Inazagi yönetim kurulu ayak parmaklarımı dilleyecek.
Will you bring that in for me?
Bunları içeri getirir misin?
Only he can take us across the bridge and only he can bring us back.
Sadece O, köprüyü geçmemizi sağlayabilir ve geri getirebilir.
What, you didn't bring you car?
Arabanı getirmedin mi?
No, I didn't bring my car.
Hayır getirmedim.
Bring her in.
Onu getirebilirsin.
May the Lord guide your steps and bring you to your June and your Hannah.
Tanrı size yol göstersin. June ve Hannah'a kavuştursun.
We'll bring this to the Committee, then, after lunch.
Öğle yemeğinden sonra komiteye sunarız.
Why did you bring me here?
Beni buraya neden getirdin?
Why did you bring me here?
Kimse çıkamaz. Beni buraya neden getirdin?
I thought I wanted to bring you on full time, but now that I know I can trust you, I'm certain I do.
Seni tam zamanlı olarak işe almak isteyeceğimi düşünüyordum ve şimdi sana güvenebileceğimi biliyorum, artık istediğimden eminim.
Competition doesn't bring out my best.
Rekabet ortamı performansımı etkiliyor.
And this... this Pagan bullshit ain't gonna bring her back!
Bu Pagan zırvaları onu geri getirmeyecek!
So we get them to bring us dinner.
Yani yemek getirmelerini isteyeceğiz.
I'll bring another bucket from the cafeteria.
Kafeteryadan kova getiririm.
Why would you bring up such a terrifying person?
Neden öyle korkunç birinin adını anıyorsun ki şimdi?
Tell the NYPD whatever you want, but if I catch you again, I will bring you in.
NYPD'ye istediğini söyle, ama eğer seni bir daha yakalarsam... seni içeri tıkacağım.
In fact, if you bring me a coffee, it'll be ready when you get back.
Aslında, eğer bana kahve getirirseniz... siz döndüğünüzde hazır olur.
- Bring our girl home.
- Kızımızı eve getir.
In that case, kill them all, collect their fragment of the Spear of Destiny, and bring it to me.
O halde onları öldür, Kader Mızrağı'nın onlardaki parçasını al ve bana getir.
Listen, Rip's out there too, but his brain's been scrambled by the Legion, so we need to bring him back.
Dinleyin, Rip de orada ama Legion beyniyle oynamış. Onu gemiye geri getirmeliyiz.
If ever your travels bring you back, there will always be a seat at the Round Table for Sir Raymond of the Palms.
Seyahatleriniz sizi bir daha buraya döndürecek olursa Palm ailesinden Sör Raymond için Yuvarlak Masa'da her zaman yerimiz var.
But if you push the red button, you will give yourself an electric shock that should bring you out.
Ama eğer kırmızı düğmeye basarsanız kendinize sizi uyandıracak bir elektrik şoku verirsiniz.
Looks like somebody forgot to bring their powers.
Görünüşe göre birileri güçlerini getirmeyi unutmuş.
I couldn't bring your people back to life, but I could make you feel less alone.
Senin insanlarını hayata geri döndüremezdim fakat seni daha az yalnız hissettirebilirdim.
I've come to bring you back to Mars, k'onahr.
Seni Mars'a geri götürmeye geldim, K'onahr.
If you want to bring me in... You're gonna have to shoot me.
Beni içeri almak istiyorsan beni vurmak zorundasın.
I will, I will bring the donuts.
Donutları ben getiririm.
We need to bring them home.
Onları eve getirmemiz lazım.
You want to bring it up, so I can feel worse?
Ortaya çıkarmak istedin ki daha kötü hissedeyim diye mi?
Winn, can you bring up the Throne Room?
Winn, Taht Odasını gösterebilir misin?
So, bring it on.
Yollayın gelsin.
But it's just gonna bring up a lot of painful things, and I'm not sure I can relive it.
Ama bu bir çok acı verici şeyi ortaya çıkaracak ve rahat edebileceğimden emin değilim.
This might be stating the obvious here, but why don't we just spring Peter Thompson and bring Alex home?
Bu açık olan şeyi belirtiyor olabilir, ama neden Peter Thompson'ı kaçırıp Alex'i eve getirmiyoruz?
So, please, help us bring back the people we love.
O yüzden lütfen sevdiğimiz insanları geri getirmemize yardım et.
We have crossed a sea of stars in order to bring you a new way.
Size yeni bir düzen getirmek için yıldızları aşıp geldik.
Give us access to the projector and we bring you aboard.
Yansıtıcıyı bize ver, sizi gemiye bindirelim.
Bring it back before the end of business today.
Bugün iş çıkışından önce getir.
Bring it.
Hadi bakalım.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]