But not that much translate Turkish
797 parallel translation
I like you, Brad. But not that much.
Seni seviyorum Brad ama o kadar da değil.
I hate JJ, but not that much at this moment.
JJ'den nefret ederim. Ama bu şekilde olmaz.
You've changed, but not that much.
Değişmişsin, ama pek fazla değil.
Three billion years ago, planet Earth was much more like what we see in Yellowstone - boiling acid, very high temperatures, where life was dependent not so much on photosynthesis, but on the chemicals that are found
3 milyar yıl önce dünya gezegeni Yellowstone de Gördüğümüz gibiydi Kaynayan asit, çok yüksek sıcaklık, Hayatın çok fotosenteze çok bağımlı Olmadığı bir yer,
"The Countess very much regrets that she is not able to receive the State Attorney but the ladies and gentlemen have been invited to a spiritual seance at Councillor Wendel's tonight- -"
"Kontes, Başsavcıyı kabul edemeyeceği için çok müteessir, " ama bayanlar ve baylar Mebus Wendel'in gecesinde icra edilecek... "... ruhani seansa davet edilmişlerdi... "
HE is a nice, timid chap, not that young but much too naive.
ERKEK, hoş, biraz ürkek, o kadar genç değil ama fazlasıyla saf biri.
Yes, but do we not exalt that gift too much, Chancellor?
Evet ama sizce de bu yeteneği biraz fazla abartmıyor muyuz?
Not that I mind splitting rails. But I do mind very much losing the beauty of that life I loved.
Odun kesmek umrumda değil ama sevdiğim o güzel hayatı kaybettiğime çok üzülüyorum.
I don't resent your not paying me for the past two months... but the thought that I should split my bank account with you... that you should take half of my life's savings... that is really too much for me, sir.
Son iki aydır bana ücretimi vermemenize gücenmedim. Ama banka hesabımı sizinle paylaşma fikri... hayatımın birikiminin yarısını almanız... benim için çok fazla efendim.
And remember, my sentimental friend that a heart is not judged by how much you love but by how much you are loved by others.
Unutma, duygusal dostum ; kalp, ne kadar sevdiğinle değil, başkaları tarafından ne kadar sevildiğinle değerlendirilir.
You may not have learned much French today but I think you have learned a little patience and tolerance and that is the same in every language.
Bugün pek fazla Fransızca öğrenmemiş olabiliriz ama sanırım biraz sabrı ve toleransı öğrendiniz bu her dilde aynıdır.
- Yes, sir? That night that you reported back to me at Camp Gordon, you as much as told me that you were quite prepared to die for your country, but not to kill.
Gordan Kampı'na dönüp de, bana rapor verdiğin o gece ülken için ölmeye hazır olduğunu lakin öldürmeyeceğini söylemiştin.
Not just the girl's but thousands, millions perhaps and we don't intend to let one man have that much power.
Sadece kızın değil, binlerce, milyonlarca insanın hayatıyla belki de. Bir tek adamın o kadar büyük güce sahip olmasına izin verme niyetinde değiliz.
- No. Not much, but that was all right.
Pek değil, ama iyiydi.
That's something, but not much.
O da bir şey ama yetmez.
A neon sign would burn a quarter as much juice but, Nick, that's not the point.
Işıklı pano dörtte bir elektrik yakardı ama Nick, konu bu değil. - Değil mi?
Not so much that Rankin could be Kindler, but that she could ever have given her love to such a creature.
Rankin'in Kindler olması değil..... Öyle birini sevmek, ona acı verdi.
Nor do not saw the air too much with your hand, thus, but use all gently, for in the very torrent, tempest, and as I may say, whirlwind of your passion, you must acquire and beget a temperance that may give it smoothness.
Elini kolunu da havalara savurma öyle, ölçüsünde, tadında bırak her şeyi. Duyduğun coşkunluk bir sel, bir fırtına, bir kasırga gibi de olsa, onu dindirecek bir hava bulmalı, buldurmalısın.
If we could stop them, we would. But a clue that's so vague... it's not much more use to us than no clue at all... unless you think there's something phony about this call... and somebody's planning to murder you.
Durdurabilsek durdururduk ama elimizdekiler bu kadar belirsizken neredeyse hiçbir ipucumuz yok gibi bir durumdayız.
Sure, that's fine. But she's not going to give us much.
Ama onu konuşturmak mümkün görünmüyor.
Let me say only that I am proud and happy, and that I regard this great honor not so much as an award for what I have achieved, but as a standard to hold against what I have yet to accomplish.
Ben sadece gururlu ve mutlu olduğumu.. .. ve bu büyük onuru başardığım şeyler için.. .. verilen bir ödül değil, daha başarmam gereken şeylere..
It's not as much money as we were paying him, but that's what he wants to do, so we're all for him.
Bizim ona ödediğimiz gibi bir maaş vermiyorlar, ama istediği bu.
But my sensitive ear tells me that you're not using quite as much diaphragm.
Duyduğum kadarıyla artık fazla diyafram kullanmıyorsun.
But there's not much of that, so...
- Ama bunu konu dışı bırakılabilecek tek şey...
I love him very much, but that's not enough.
Onu çok seviyorum ama bu yeterli değil.
Well, I was gonna write to you, Cousin Kay... but I'm not very good at those things... and, well, then so much time went by that I...
Sana yazacaktım Kay ama bu tür şeylerde pek iyi değilimdir ve, şey, sonra o kadar süre geçti ki...
Yes, I'll get his address from the records, of course, but I'm afraid there's not very much else that I know about the Count.
Evet, kayıtlardan adresini çıkarırım, elbette, fakat korkarım Kont hakkında bildiğim başkaca fazla bir şey yok.
- But there's not that much time to waste.
- Ama harcayabileceğim çok zamanım yok.
But one does, you see. And that's not a thought that I like very much.
Konuya böyle de bakabilirsiniz ama bu benim hoşuma gitmez.
- Not much. But I did my duty, because that's what matters :
Ama görevimi yaptım, çünkü önemli olan buydu.
But it's not all of this that matters so much.
Olanlar aslında o kadar önemli değil.
Well, not that much more, but you can see the change.
- Belki de o kadar çok değildir. - Ama muazzam bir değişim var.
Not too many, but with that much alcohol...
Çok değil ama alkolle karışınca...
You drink too much, but that's not what I want to tell you
Öncelikle, çok içtin. Ama söyleyeceğim bu değil.
It may not mean much to you... but I didn't want you to think badly of me... nor that I'm a whore who runs off... with any guy who comes along.
Senin için çok şey ifade etmeyebilir ama hakkımda kötü şeyler düşünmeni istemiyorum ve önüne çıkan bir adamla kaçan bir fahişe olduğumu da.
I can't pay, but you're not worth that much anyway, so come on.
Param yok ama zaten para vermeye değmezsin. Gel hadi.
Now, I know that's not as much as you wanted, but it's all I got in this world.
Biliyorum bu senin istediğini karşılamıyor, ama bu dünyada sahip olduğum tek para bu.
It's not much according to your eastern standards, but that railroad station there leads straight to Washington.
Sizin doğudaki standartlarla boy ölçüşemez ama şuradaki demiryolu Washington'a kadar uzanıyor.
But it's not so much beauty that matters.
Ama önemli olan güzellik değil.
Well, she's not that much younger, but yes.
O kadar da küçük değil ama evet.
That may not seem like much, but it's more than we had, your mother and I.
Az gibi görünebilir. Fakat bu annen ve benim sahip olduğumuzun toplamından daha fazla.
But not right away, that was much later.
Ama hemen değil, çok sonra.
It's not only that he's much bigger... but he's very much cleverer.
Sadece diğerlerinden daha iri değil aynı zamanda daha da zeki.
I fear that I shall be known not as a pope that drove the invaders out of Italy... but one who forced an unwilling artist to complete his work... which is so much greater than both of us.
Korkum, işgalcileri İtalya'dan atan papa olarak değil ; ikimizin de çok ötesinde bir değeri olan eserini bitirmek istemeyen bir sanatçıyı buna zorlamış olan adam olarak hatırlanmak.
Gentlemen... I thank you very much for your kind offer, but you must know that I came to Galaxy not to join the organization but to destroy it.
Beyler, nazik teklifiniz için çok teşekkür ederim, ancak şunu bilmelisiniz ki, ben GALAXY'YE katılmaya değil, yok etmeye geldim.
She could not decide which one to choose, but now that she has ridden it, it pleases her very much.
Hangisini seçeceğine karar veremedi. Ata bindikten sonra, ondan çok hoşlanmış.
- Not much, but that's up to you.
- Bu senin bileceğin şey.
- He can do that, but not much more.
- Sanırım yapabilir ama çok fazla değil.
One is not worth that much but altogether they're a good deal.
Ayrı ayrı, o kadar da değerli olmuyorlar, hep birlikte çok daha fazla kazanabiliriz.
Not quite. An insignificant difference, perhaps but I think you'll find the operational characteristics of the M-16 indicate that a bullet will decelerate as much as 40 feet per second per second faster in these climatic conditions.
Belki önemsiz gelebilecek bir farktır ama sanırım M-16'nın karakteristik özelliğinin bir kurşunun, bu iklim koşulları altında saniyede 12 metre daha yavaş hareket ettiğine işaret ettiğini göreceksiniz.
Not that I'm afraid or anything, but will it hurt much?
- Korktuğumdan değil ama, acıtacak mı?
but not today 139
but not for me 77
but not impossible 44
but not right now 44
but not now 180
but not 178
but not me 232
but not yours 20
but not too much 51
but nothing serious 18
but not for me 77
but not impossible 44
but not right now 44
but not now 180
but not 178
but not me 232
but not yours 20
but not too much 51
but nothing serious 18
but not least 20
but not yet 76
but not always 35
but not here 204
but not to worry 48
but not tonight 84
but not anymore 183
but not for you 55
but not this time 80
but not that 37
but not yet 76
but not always 35
but not here 204
but not to worry 48
but not tonight 84
but not anymore 183
but not for you 55
but not this time 80
but not that 37