English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ F ] / For a walk

For a walk translate Turkish

4,084 parallel translation
Um... she wasn't home, so I, uh... I went out for a walk, to uh, to-to find her.
Evde değildi bu yüzden ben onu bulmak için yürüyüşe çıktım.
He loves going for a walk because he sees what happened overnight, which he can tell from the smells that were left.
Yürüyüş yapmayı seviyor, çünkü geceleyin neler olduğunu geride kalan kokuları izleyerek anlayabiliyor.
Mason is not to take them for a walk without my consent.
Mason rızam olmadan onları yürüyüşe çıkaramaz.
Do you wanna go for a walk?
Yürüyüşe çıkmak ister misin?
We're gonna go for a walk and get some fresh air.
Bir yürüyüşe çıkıp biraz taze hava alacağız.
Apparently Alex Jones took the dog for a walk, the night before last, he never came home.
Görünüşe göre Alex Jones köpeğini bir gece önce yürüyüşe çıkarıyor ve bir daha gelmiyor.
That is an odd thing to go for a walk.
Yürüyüş yapmak için garip bir malzeme.
No, actually I was hoping we could go for a walk.
Hayır, aslında bir yürüyüşe çıkarız diye umuyordum.
She kindly took your children for a walk.
Çocuklarını kucaklayıp yürüyüşe götürdü.
I went for a walk.
- Yürüyüşe çıktım.
I bumped into Whip at the parking lot and we decided to go for a walk.
Otoparkta Whip'e rastladim ve yürüyüse çikmaya karar verdik.
- I'm just gonna go for a walk.
- Yürüyüşe çıkacağım.
I was just gonna go for a walk anyway.
Ben de yürüyüşe çıkacaktım zaten.
Do you want to go for a walk around the premises?
Çevrede gezelim mi biraz ister misin?
The Argentinean and his crew took me for a walk.
Arjantinlilerle küçük bir yürüyüşe çıktım.
We parked there, we went for a walk.
Oraya park ettik, yürüyüşe çıktık.
- Wanna go for a walk? - Mm-mm.
Yürümek ister misin?
I'll take him for a walk later.
Onu yürüyüşe daha sonra çıkarırım.
I am going for a walk now.
Şimdi yürüyüşe gidiyorum.
- I'm gonna save mine for tomorrow, in case I have to go for a walk. Well...
- Tamam...
I'm going for a walk.
Birazcık yürüyüşe çıkacağım.
Alright, I'll go for a walk and sober up a bit.
Tamam, ben biraz yürüyüp açılcam.
Time for a walk, sunshine.
Yürüyüş vakti, canımın içi.
She's probably just gone for a walk.
Muhtemelen bir yürüyüşe çıkmıştır.
I might have gone for a walk.
Ben yürüyüşe gitmiş olmalıyım.
Often, they would go for a walk together in the evenings.
Çoğu zaman akşamları beraberce yürüyüşe çıkarlardı.
Then she'd be committed to getting up every day and going for a walk.
Böylece her gün kalkmak ve yürüyüşe çıkmak zorunda olur.
I'm just going for a walk.
Yürüyüşe çıkacağım.
I need to go for a walk.
Benim yürüyüşe çıkmam lazım biraz.
Go for a walk?
Yürüyüşe çıkmak mı?
Where are you gonna go for a walk?
Nerede çıkacaksın yürüyüşe?
I'm just going for a walk.
Sadece dolaşmaya çıkıyorum.
- I gotta go for a walk.
- Yürüyüşe çıkmam lazım.
- I'm gonna go for a walk.
- Yürüyüşe çıkmalıyım.
Well, do you want to go for a walk or something?
Dışarı çıkıp biraz yürüyelim mi?
Um... Look, I'm gonna go for a walk.
Bak, ben biraz yürümeye gidiyorum.
If that guy is gonna walk around his apartment naked for an hour and a half without realizing at all that there was anyone else there?
Eleman dairesinde çıplak olarak bir buçuk saat boyunca dolaşıp, orada başkasının olduğunun farkına varmamış mı? Hadi ama!
Let's go for a little walk!
hadi ufak bir yürüyüşe çıkalım!
And then we'll shoot the same scene but we'll shoot it from a different point of view for Sherlock, so if he does walk in the room, we shoot it from his point of view.
Sonra aynı sahneyi bir daha çektik....... ama bu kez Sherlock için farklı bir açı kullandık. Eğer Sherlock odada yürüyorsa, yürürkenki görüş açısına göre çekiyoruz.
We would, like, walk out of our trailer for a second and a picture was taken of us, and immediately everything you're wearing, it's like, " Get this there.
Karavnlarımızdan dışarı bir anlığına çıktığımızda hemen bir fotoğrafımız çekiliyordu, ve anında giydiğimiz kıyafetler hakkında " Bunu buradan alabilirsiniz.
Why don't... I wanna go for a walk.
- Yürümek istiyorum!
I just got... stuck in a blank. No idea who I was for a good minute, until, uh, in the end, I just had to walk out.
Bir dakika falan kim olduğumu hatırlamadım, sonra da çıkıp gittim oradan.
Would you like me to take them out for a bit of a walk so you can have a rest?
Onları birazcık yürüyüşe götürmemi ister misiniz? Böylece biraz dinlenmiş olursunuz.
But I don't walk away. I stand there for a couple of minutes.
Bir kaç dakika orada beklerim.
Gracie took him for a long walk through the meadow.
Gracie onu vadide uzun bir yürüyüşe götürdü.
I was living in a fifth floor walk-up on Avenue C, waiting for my big break.
C bulvarında beşinci katta yaşıyor, büyük çıkışımı bekliyordum.
I pay him a yearly sum for it with a right to walk in the grounds.
Ona yıllık kira ödüyorum. Arazide yürüme hakkı da buna dahil.
If you won't walk, go for a drive.
Yürümek istemiyorsan, arabayla geziye çık.
Taking him for a proper walk.
- Düzgün bir yürüyüşe çıkarıyorum.
As much as I appreciate a walk in the sunshine, I am wondering why you sent for me.
Gün ışığında yürüyüş yapmak çok hoşuma gitse de lord hazretleri beni neden çağırttığınızı merak ediyorum.
You up for a little walk, buddy?
- Biraz yürüyebilir misin dostum?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]