English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ H ] / He's lucky

He's lucky translate Turkish

1,454 parallel translation
Lucky for me. The guy who was supposed to take it... missed the deadline'cause he had to run it by his girlfriend or something.
Benim şansıma, tutacak adam sevgilisiyle konuşamadığı için süre bitimini kaçırmış.
You are so lucky he's your dog.
Köpeğin olduğu için şanlısın.
You'd be lucky to grow into half the man he is.
Büyüdüğünde onun yarısı kadar erkek olursan şanslısın.
I'm lucky he's smart, sensitive and confrontational.
Zeki, hassas ve iddialı olduğu için şanslıyım.
He works very hard, he has a lot of fun with you guys, and we're lucky to have him.
Çok çalışıyor, sizinle çok eğleniyor. Böyle bir babanız olduğu için şanslısınız.
He got lucky, Mr. D, that's all.
- Şanslıydı Bay D. Hepsi bu.
When he didn't come home the other night, you know, I thought we got lucky and he was just in a car crash, dead by the side of the road, but the fact is, he's run off with his little Swedish secretary, who, oh, what a coincidence,
Önceki gece eve dönmediğinde, turnayı gözünden vurduk diye düşündüm. Bir trafik kazasına karıştı, ve yolun kenarında cansız yatıyor, diye düşündüm. Ama işin gerçeği o küçük İsveçli sekreteriyle kaçtı.
He's lucky I'm not the right person for you.
Senin için doğru insan olmadığım için o çok şanslı.
He was a lucky man or he was a trained marksman.
Şanslıymış ya da eğitimli bir nişancıymış.
- He's lucky we was there.
- Şansına biz oradaydık.
He's lucky he didn't get his ass kicked.
Dua etsin dayak yemedi.
And it's lucky he's not in Venice.
Ayrıca Venedik'te olmaması da ayrı bir şans.
I just hope that he's lucky.
Umarım şanslı olur.
He's just lucky to have you in his life.
Onun hayatında olduğun için çok şanslı.
Considering what Leonard could have suffered, he's lucky.
Leonard, çekmesi olası acıyı göz önüne aldığımızda, şanslı durumda.
Anyway, that Max... he's a lucky guy.
Her neyse, şu Max... o şanslı bir adam.
Tell him he's lucky his brother has contacts.
Kardeşinin çevresi sayesinde şanslı olduğunu söylersin.
You should - you were lucky that he hired you.
Konuşmalısın... Seni işe aldığı için çok şanslıydın.
You're lucky he's your officer.
Öyle bir komutanın olduğu için çok şanslısın.
He's lucky.
O yine şanslı.
He's a lucky son-of-a-bitch.
Şanslı piç.
He's a very lucky man.
O şanslı bir adam.
He's lucky he's not hurt worse.
Daha kötü yaralanmadığı için çok şanslı.
He's a lucky guy.
O şanslı bir adam.
He's very lucky - But you, girlie, no good.
O çok şanslı ama sen, iyi değilsin.
Even though he's happy-go-lucky, if he says no, he won't budge an inch.
Geri mutlu dönme şansı olsa bile, eğer hayır derse, bir inç bile kıpırdamaz.
The guy was septic. He's lucky to be alive.
Adam mikrop kapmış. hayatta olduğu için şanslı.
Yeah, well, he's lucky we didn't kill him.
Öldürmediğimiz için kendini şanslı saysın.
He's gluing back in that crown Jonesy popped loose with that lucky punch of his.
Jonesy'nin şanslı yumruğuyla kırdığı dişi yerine takıyor.
He's a lucky kid.
Henüz ID ona mümkün olmamıştır rağmen O, şanslı bir çocuk.
He's very lucky he has Tom for a partner.
Tom gibi biriyle çalıştığı için çok şanslı.
Did I hear my big boy say he's got a crush on some lucky girl?
Neler duyuyorum, benim koca çocuğum hangi şanslı kıza vurulmuş?
He's lucky I ever looked at him in the first place.
Kes şunu. Ben ona baktığım için şanslı.
You're lucky'cause Ceaser's birthday is next month and I know he likes pearls, so...
Şanslısın çünkü gelecek ay da Caesar'ın doğum günü ve onun inci sevdiğini biliyorum.
He's lucky.
Şanslıymış.
- Maybe he's lucky.
- Belki de şanslıdır.
Yeah. He's just a lucky, lucky guy.
Evet, çok şanslı bir adam.
He wore his father's favorite lucky leisure suit to gamble in.
Kumar oynamak için babasının şanslı leisure takımını giymişti.
I'd love to check the guy out and make sure he's OK, but we both know all I'm gonna get for my trouble is a snappy one-liner, and if I'm real lucky, a brand-new nickname.
Muayene edip, bir şeyi olmadığını anlamak iyi olurdu... ama ikimiz de, uğraşımın karşılığında zarif bir iğneleme ve yeni bir takma ad alacağımı biliyoruz.
This guy is my lucky rabbit's foot. He's my four-leaf clover.
Bu adam benim uğurlu tavşan ayağım.O benim dört yapraklı yoncam.
Lucky for you, he's better.
Şansınıza iyileşmiş.
You're lucky Matt brought you in as soon as he did.
Matt seni hemen getirdiği için çok şanslısın.
I say he's just an okay shot who got lucky.
Ama bence ateş eden, şansı yaver gitmiş sıradan biri.
He's lucky to have you.
Size sahip olduğu için çok şanslı.
He's lucky he doesn't have to fly in this weather.
Bu havada uçmak zorunda kalmadığı daha iyi.
He's lucky he drew you, sir.
Size denk geldiği için çok şanslı, komutanım.
Lucky for you he had a little sports injury.
Şansın varmış da küçük bir spor kazası geçirmiş.
Agent Hendricks say what he was doing at Lucky's?
Ajan Hendricks, Lucky'de ne yapıyordun söyler misin?
yeah, well, I guess today's my lucky day because he said that smallville is going to be history in exactly
Evet, sanırım bugün şanslı günümmüş, çünkü dediğine göre Smallville tarih olacakmış yaklaşık
He's lucky all I'm doing is spitting.
- Tükürmekle yetindiğime dua etsin.
A day or two, if he's lucky. Thank you.
- Bir ya da iki gün, eğer şanslıysa tabii.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]