I say to you translate Turkish
30,038 parallel translation
That ´ s not what they teach you in the hallowed halls on campus, and as a cop, that ´ s not what I ´ d say to the press, but it ´ s the truth.
Size kampüsünüzün kutsal koridorlarında bunları öğretmiyorlar ve bir polis olarak, basına da bunu söyleyemem ama gerçek bu.
I... I just want to say good night and I love you.
Ben sadece seni seviyorum demek istedim.
Careful what you say. I'll hold you to it.
Dediklerine dikkat et, sonra bunları hatırlatırım sana.
Like he might say to a client, uh, " As your attorney, I would never advise that you break any laws, but if you needed your assets protected, you should consider liquidating as soon as possible.
Örneğin müvekkiline, " Avukatın olarak asla yasaları ihlal etmeni önermem ama malvarlığını korumak istiyorsan, en kısa sürede onları nakde çevirmelisin.
I can say whatever you want me to.
Ne söylememi istersen.
I-I... What I meant to say was, I, uh, hope you like the mushrooms.
Demek istediğim umarım mantarları seversindi.
But if I were to give you one, she wouldn't really have any say in the matter, would she?
Eğer sana bunlardan birini elde etmen için bir şans versem,... beni reddetmezdin, öyle değil mi?
I'm glad that I have an opportunity to say I'm sorry, ask you if I could maybe re-read your work.
Sana üzgün olduğumu söyleme fırsatı bulduğuma sevindim ve asana çalışmanı bir kez daha okumak istediği söyleyebildiğime.
Because I just got to say, and I swear it's the last time, I'm a lot older than you, and I'm your bodyguard, and...
Çünkü söylemem lazım ve son olacak söz veriyorum senden çok daha büyüğüm ve senin korumanım, ve...
- I say the bird's ready to fly, you say- -
- Ben kuş uçmaya hazır diyeceğim...
You know, I'm- - I'm half embarrassed to say this, but- -
Bunu söylemek biraz utanç verici ama...
I want you to listen to what I have to say.
Söylediklerimi dinlemeni istiyorum.
And I come to you and I say,
Size gelip deseydim ki...
I just wanted to say I like what you're trying to do.
Sadece yaptığını beğendiğimi söylemek istedim.
My dear, if you're going to answer everything I say with a question, well, then, we'll be fine friends because I do like being the one with the answers.
Tatlım, eğer her söylediğimi böyle soruyla cevaplayacaksan o zaman çok iyi arkadaş olacağız. Çünkü cevapları olan kişi olmayı çok severim.
And I have been authorised to say that if you help us solve our little problem here we may well be able to help you solve yours.
Ve sana şunu söylemeye yetkiliyim, eğer sen bize sorunumuzu çözmemizde yardım edersen, biz de seninkinde sana yardım ederiz.
Great, but I think you were about to say, "I'm sorry."
Harika, ama sanırım "Özür dilerim" demek üzereydin.
I don't know how to say what I want to say to both of you.
Ne desem, nasıl desem bilmiyorum ikinize de.
Look, what I'm trying to say is this... Michael, you always kept us warm and safe like a bright, glowing sun.
Demek istediğim bize burada sıcak ve güvenli bir yuva verdin.
I won't say anything because I promised to help you, and the moral implications...
Bir şey söylemeyeceğim çünkü sana yardım edeceğime söz verdim.
You know, one of my shyest friends, I won't say his name to preserve his privacy, but he found my presence so comforting that he asked me to co-host his TV show
En utangaç arkadaşlarımdan biri, özelini korumak için adını söylemeyeceğim varlığımı öyle rahatlatıcı bulurdu ki programında eş sunuculuk teklif etmişti.
- What am I supposed to do? You're facing a woman's biggest existential crisis and I'm trapped out here in the middle of nowhere with you, and you say that.
Bir kadının en büyük varoluş krizini yaşıyorsun hiçliğin ortasında sana mahkûmum ve sen de şunu söylüyorsun.
I say possibly, and I hope you're all listening to this, because there may be two more pages out there.
Muhtemelen dedim ve umarım bunu dinliyorsunuzdur çünkü iki tane daha kâğıt olabilir.
Can I just say, we're an inch away from finding The Ghost Detective, who right now might be in mortal danger, and you're fretting, because Megan invited me to a Saturday morning jog?
Pardon ama şu an muhtemelen hayatı tehlikede olan Hayalet Dedektif'i bulmamıza ramak kalmış sense Megan'ın beni sabah koşusuna davet etmesini dert ediyorsun.
I refuse to say any more. Unless you're gonna charge me with anything,
Suçlamada bulunmayacaksanız gitmeme izin verilene kadar bekleyeceğim.
Oh, God, I didn't mean to say any of this. That's not why I asked you to come around.
Gelmeni bu yüzden istemedim.
- You never listen to a word I say!
- Söylediğim hiçbir kelimeyi dinlemiyorsun!
- And when something's bothering you, sometimes I should just say, "I understand," instead of trying to fix it.
- Ve bazen canını sıkan şeyler olduğunda, onu düzeltmek yerine,'Seni anlıyorum.'demem gerekiyor.
Now, I don't know if you get all the news here in Nashville... but I may say something that's very upsetting to many of you.
Tüm haberler siz Nashville'dekilere ulaşıyor mu bilmem ama birçoğunuzun üzüleceği bir şey söyleyeceğim.
I have to say this. You remind me of a character in my new play.
Şunu söylemek zorundayım ki bana yeni oyunumdaki bir karakteri çağrıştırıyorsun.
Well, as I always say, you have to laugh to keep from crying.
Her zaman şunu söylerim : ağlamamak için gülmek zorundasın.
Would it be inappropriate to say that you might be the second prettiest teammate I've ever had?
Bu zamana kadar takımda tanıştığım en güzel 2. kişi olduğunu söylesem uygunsuz olur muydu?
I wasn't sure if I should say anything, but I also didn't want you to get blindsided.
Bir şey söylemeli miyim emin değilim fakat ayrıca da gafil avlanmanı istemedim.
I know exactly what to say to turn him off of you.
Onu senden soğutmak için ne diyeceğimi çok iyi biliyorum.
I got to say, I was half expecting you to be another high-maintenance diva.
- Söylemeden edemeyeceğim senin yine kaprisli divalardan biri çıkacağını düşünmüştüm.
All you had to do was say, " Hey, Jimmy, this might be the last time I get to see you.
Tek yapman gereken "Jimmy..." "... bu seni son görüşüm olabilir... "
I just wanted to say thank you so much for dinner.
Akşam yemeği için çok teşekkür etmek istedim.
I would like you to say Gokigen-yoh.
Seni çok isterdim Demek Gokigen-yoh.
I just wanted to say thank you so much for everything.
Sadece teşekkür etmek istedim Sen her şey için çok şey yaparsın.
- Before you do, I just want to say I didn't mean to put it all on you earlier.
- Sabah her şeyi senin üzerine yıkmak istememiştim.
I'd like you to think long and hard about what you're gonna say then, because you'll be saying it under oath.
O zaman ne söyleyeceğini iyice düşün çünkü yemin altında söylüyor olacaksın.
- I have to say, for someone who practices corporate law, you know your way around an appeals court.
Bir şirket avukatı olarak mahkemede de gayet iyi iş çıkardığını itiraf etmeliyim.
- When you say ten, you mean nine, and we both know I can get you down to seven, so let's just say five.
10 derken 9 yılı kastediyorsun ve ikimizde rahatça 7'ye ineceğini biliyoruz. O yüzden 5 yıl diyelim.
- I have nothing to say to you.
Size söyleyecek bir şeyim yok.
- Please, Mr. Forrest, you confronted me when I didn't want to talk to you, and I gave you the respect to hear what you had to say.
Lütfen Bay Forrest siz bana geldiğinizde sizinle konuşmak istemediğim halde söyleyeceklerinizi dinledim.
But Tara, you need to know that I am not gonna say yes today and change my mind tomorrow.
Ama Tara yarın fikrimi değiştirip hayır demeyeceğimden emin olman gerek.
I don't mean to eavesdrop, but did you say your parents got a divorce?
Kulak misafiri oldum biraz ama ebeveynlerin boşandı mı dedin?
I think you and I need to clarify which one of us has final say when it comes to medical decisions.
Tıbbi kararlarda son kararı hangimizin vereceğine açıklık getirmemiz gerek.
We're going to say it after this and after I'm locked up and after everybody's locked up, that you can jail revolutionaries, but you can't jail a revolution.
Bundan sonra, ben hapse girdikten sonra, herkes hapse girdikten sonra, devrimciler hapsedilebilse bile devrimin hapsedilemeyeceğini söyleyeceğiz.
And I know what you're going to say, but Mike went to prison so we wouldn't have to, and now he's in danger from a guy I put away.
Ne söyleyeceğini biliyorum ama Mike bizim için kendini hapse soktu şimdi de benim içeri tıktığım biri yüzünden tehlikede.
Fine, but I'm going up there first thing in the morning, and nothing you say is going to stop me.
Peki, ama yarın ilk iş oraya gidiyorum ve ne dersen de beni durduramazsın.
i say yes 41
i say 2187
i say go for it 17
i say no 61
i say it 18
i say to myself 19
i say a lot of things 16
i say this 19
i says 53
i say again 124
i say 2187
i say go for it 17
i say no 61
i say it 18
i say to myself 19
i say a lot of things 16
i say this 19
i says 53
i say again 124
i say that 23
i say so 31
to you 1078
to you too 24
to your 24
to your positions 16
to your knowledge 54
to your health 109
to your left 71
to your place 20
i say so 31
to you 1078
to you too 24
to your 24
to your positions 16
to your knowledge 54
to your health 109
to your left 71
to your place 20