I see' em translate Turkish
855 parallel translation
No. I better saunter on down there and see what's holdin''em, huh?
En iyisi ben gidip bir bakayım ne alemdeler.
I'll leave'em with you while I go see Pete.
- Pete'i görmeye giderken silahı sana bırakırım.
Well, Zeke, I'll see'em to the end of the trail.
Zeke, konvoyu yolun sonuna kadar götüreceğim.
I say, em... i think i'll go do wn to the cabin and, um, i mean, you know... to see if everything's all right.
Marsilya
Hold on, I see if I got'em.
Not aldım. Bakalım, bende var mı?
I wanna see what's under'em.
Altında ne var görmek istiyorum.
You see, I washed'em both today and I сan't do nothin'with'em
Bugün iki ayağımı da yıkadım Şimdi ikisi de bir işe yaramıyor
I think that it that it wasnt enough just to want to see Uncle Henry and Auntie Em.
Sanırım Henry enişteyle Em teyzeyi görmeyi istemek tek başına yeterli değildi.
Well, I didn't want to see'em both get hung.
İkisinin de asılmasına gönlüm razı olmadı.
- I wanted to see you give it to'em.
- Onlara derslerini verirken görmek istedim.
I don't see nothin'wrong with'em.
Ben bir sorun göremiyorum.
I've been stalling'em until I could see you.
Sizi görene kadar onlari oyaladim.
- I sure would like to see one of'em.
Onlardan birini görmek isterdim.
Then I pay both of'em, see?
Sonra ikisine de ödeyeceğim, anladın mı?
I've got to stay here and see if I can't stop'em till they realise what they're doing.
Kalıp ne yaptıklarının farkına varana kadar onları burada tutmam lazım.
You can see I could use'em.
Görüyorsun ki ihtiyacım var.
Well, you see, uh, the folks hereabouts don't get to see much hard money... so I had these got up for'em to use for money.
Gördüğün gibi, buranın insanına çok fazla para göstermeyeceksin... ben üstesinden gelmeyi bilmiştim.
I've heard of'em, but this is the first I see!
Duymuştum, ama bunu ilk kez görüyorum.
I don't see none, but I sure can smell'em.
Görmüyorum ama kokusunu alıyorum.
I can see some of'em right here.
Burada bazılarını görebiliyorum.
I can't see'em through the dust.
Toz yüzünden göremiyorum.
- I mean, you can see'em better up here...
- Yani, onları buradan daha iyi görebilirsin- -
Sam, I'd love to sneak up behind'em and see what's going on.
Sam, arkadan dolanıp neler olduğuna bakmak istiyorum.
Well, it's a little late to be keepin'store, isn't it? No, I'm just, uh, movin'these cotton dresses down in front... so the ladies can see'em when they first come in.
Hayır, ben sadece bu pamuk elbiseleri öne taşıyordum ki kadınlar ilk girdiklerinde onları görebilsinler.
- Oh, I see'em now and then.
- Oh, arasıra görüşüyoruz.
I know vixens when I see'em.
Size bakınca sizin ne çakal oldunuzu biliyorum
You see these apples? I buy'em by the crate at the nearest grocery store.
Bu gördüğün elmaları, en yakındaki manavdan alıyorum.
- I didn't see'em before, boss. - I should drop dead...
- Onları daha önce gördüysem, patron şurada öleyim.
I see em!
Onları görüyorum!
I like to see a person's eyes when I talk to'em.
Konuştuğum kişilerin gözlerini görmek isterim.
You see, I'll just tell'em I'm Mr. Flagg's "secketary."
Onlara "Bay Flagg ın sek - er-teri olduğumu söyleyeceğim o kadar."
I went a hundred miles out of my way to see'em.
Onları görmek için yüz mil sapmıştım.
I got out... hitchhiked a hundred miles out of my way to see'em.
Onları görmek için yüzlerce mil otostop yaptım.
How come I don't see none of'em around... except you?
Etrafta nasıl oldu da senden başka... kimseyi görmüyorum.
I'll haul a few of'em in and then we'll see.
Bir kaç tanesini enseleyeceğim ve o zaman göreceğiz.
- I don't see'em here.
- Hayır, görmedim.
I see'em.
Görüyorum.
I see'em.
Onu görüyorum.
Well, let's see... I'll give you a hundred now and 300 when I get'em to market.
Bakalım... 100 dolar şimdi, pazara götürünce de 300.
And I don't see your uncle letting anyone in unless he knew'em.
Dayınız da tanımadığı birini içeri alacak biri değil.
Remember I wanted to see'em and you wouldn't let me and I even touched'em?
Hatırlarsanız, ben de görmek istedim, ama vermediniz. ... Ancak resimleri ellemiştim.
I hate to change bulbs outside my house because no matter how tight I get that up in the lamp, you see, they attract a lot of dirt and guck, and they're full of dead bugs, and I just don't even like to go up there and touch'em.
... ne kadar seyrek de olsa dışarıdaki ampülü değiştirmekten nefret ederim... malum orası hep kirlidir ve bir sürü ölü böçek vardır bu yüzden sadece ona dokunmayı bile sevmem.
- We usually dig'em the day before. - I see.
- Genelde bir gün evvelden çukuru açıyoruz.
I see'em, Frank.
Ben görüyorum, Frank.
- I can't see'em.
- Onları göremiyorum.
You see, what I do, Chief, is I trick'em to the surface.
Onları yüzeye çekiyorum şef.
You, underneath, get your hands where I can see'em.
- Sen... Ellerini görebileceğim yerde tut.
Let's see now - Where did I put'em? Ah, here we are.
Bakalım nereye koymuşum.
I see'em, Kirk.
Gördüm onaları, Kirk.
Well, I just saw'em downstairs when I took the trash down, and... they said to tell you they had to go to Dodge City and they'd see you some other time.
Şey, az önce aşağı çöp atmaya indiğimde... onları gördüm, Dodge City'e gittiklerini ve seni başka zaman göreceklerini söylediler.
- But somebody called me to pick'em up... and I don't see'em.
- Beni gelip almam için birisi aramıştı... onları göremiyorum.