English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ N ] / Not that i remember

Not that i remember translate Turkish

710 parallel translation
No, sir, not that I remember.
Hatırladığım kadarıyla hayır, efendim.
I don't think so. Not that I remember.
Gördüğümü sanmıyorum.
- Not that I remember.
- Sanırım olmadı.
Uh, not that I remember her personally, only by reputation.
Ehh, şahsiyetini pek hatırlamıyorum, tek hatırladığım şöhreti.
Not that I remember
Hatırladığım kadarıyla hayır.
In any case, not that I remember.
Ya da hatırlamıyorum.
Not that I remember him!
Onu unutamadığımdan değil!
- Not that I remember.
- Hayır hatırlamıyorum.
Not that I remember.
Hatırladığım kadarıyla hayır.
Joong Won. Even though I'm sure you may not remember she said that she stuck around... because she could see the ghost that was haunting you.
Joong Won, sen hatırlamıyor olabilirsin ama hayaletleri gördüğü için sana yapışmıştı.
I am convinced that Mary Baring tells the truth when he says that she does not remember anything.
Ben, Mary Baring'in bir şey hatırlamadığını söylerken doğruyu söylediğine inanıyorum.
I must remember that.
Bunu not etmeliyim.
Remember that I am the only man under the rank of marquis have fought for ten years to extract land hands of moneylenders and I will not be like them.
Ben burada oldukça ona iyi davranılacak. Buradaki tek markiz olduğumu unutmayın. Toprakları tefecilerin elinden kurtarmak için yıllardır uğraşıyorum.
I do not remember that she ever spoke one kind word to me.
Onun bana karşı tek bir hoş sözünü bile hatırlamıyorum.
Not that I can remember.
Hatırlayabildiğim kadarıyla hayır.
No, sir. Not that I can remember.
Hayır efendim, hatırladığım kadarıyla hayır.
Not that I can remember.
Hatırlamıyorum.
I ask you all to remember that he is not a Briton but a Viking who has led a secluded life in exile with his father.
Kendisinden bir britanyalı olmadığını hatırlamasını istiyorum. Bir viking, babasıyla birlikte sürgünde yaşamaya zorlanmış biri.
But when I think back about it now I realise that, all the time I was talking, the thing that was really in my mind was to remember not to ask what it was her boss Rappalo was so sorry for.
Ama şimdi düşününce fark ediyorum da tüm o konuştuğum süre boyunca aklımdaki tek şey, patronu Rappalo'nun ne için üzgün olduğunu sormamaktı.
Now, you remember, children, how I told you last Sunday... about the good Lord going up into the mountain and talking to the people... and how He said, "Blessed are the pure in heart, for they shall see God"... and how He said that King Solomon in all his glory... was not as beautiful as the lilies of the field?
Hatırlıyor musunuz, çocuklar? Geçen pazar sizlere Yüce İsa'nın dağa çıkıp insanlarla konuşmasını anlatmıştım. Hani "Kutsananların yüreği saftır, çünkü onlar Tanrı'yı görecek olandır," demişti.
Please remember to make that call if I'm not back at 6 : 30.
Lütfen 6 : 30'da gelmezsem aramayı unutma.
I do not remember anything except that you are my servant.
Hiçbir şey hatırlamıyorum, benim hizmetkarım olduğun dışında.
You know... sometimes when I'm not with you, I close my eyes... and I can't remember what you look like. I wonder why that is.
Biliyor musun bazen seninle birlikte değilken, gözlerimi kapıyorum ve nasıl göründüğünü hatırlayamıyorum.
Fine, but remember that I don't take anybody back, not even with apologies.
Tamam, ama unutma bunu. Bana bir özür bile dilemeden, giden birine asla geri dönmem.
Please remember, Cynthia, that when I am not home, I do not want anyone entering this room.
Lütfen unutma, Cynthia, evde olmadığım zaman, herkesin o odaya girmesini istemiyorum.
Not that I can remember.
Hatırladığım kadarıyla hayır.
Do you remember that plan I could not tell you about?
Şu sana anlatamadığım planım vardı ya?
- Not that I can remember, no.
- Hatırladığım kadarıyla yok.
I mean, you know, all right, but remember that it was not my idea, OK?
Tamam, iyi. Ama unutma bu benim fikrim değildi, tamam?
I do not want to command the Enterprise, but if it should befall me, I suggest you remember that my operatives would avenge my death and some of them are Vulcans.
Enterprise'a komuta etmek istemiyorum eğer bu başıma gelirse, hatırlamanı öneririm ki adamlarım öcümü alacaktır. ve bazıları Vulkan'lıdır.
That's not all! I fought them and they broke two of my vertebrae. Remember?
Ama bu yetmedi, onlarla dövüştüm ve iki kaburgamı kırdılar.
No... no, not that I can remember.
Hayır... hayır, olmadı galiba.
I know it's not easy, but you must remember we're that nice couple from London on holiday in the Highlands.
Unutma ki, biz Highlands'de tatile gelen hoş bir çiftiz.
I remember that day, ten years ago when I was told not to think of us as father and son.
Bizi baba oğul olarak düşünmemeni söylediğim on yıl önceki o günü hatırlıyorum.
Yes, I do remember that they're not Only soldiers.
Evet, onların sadece asker olmadığını hatırlıyorum.
I believe that I do not remember?
Sana söyledim. Galiba, unuttuğumu düşündün?
I remember a British periodical to have a history where they expressed an opinion of that the Japanese they would never be good aviators, because they did not have the balance direction, therefore they had been loaded in coasts of the mothers when child.
) savunmanın tipik bir örneğiydi. İngiltere'de çıkan gazetelerin birinde bir hikaye yayınlanmıştı. Hikayede, Japon pilotların hiçbir zaman için iyi bir pilot olamayacağı iddia ediliyordu.
As much how much I remember, it started to snow e started the cold, for return of 10 of October e we knew immediately that we were not prepared or equipped, for what it waited in them.
10 ekim gibi havalar soğumaya ve kar yağmaya başladı. O an farkına vardık ki yaklaşan tehlikeye hazırlıksız yakalanmıştık. Birlikler soğuğa karşı donanımsızdı.
I remember myself that Thomas Mann and Bruno Walter the Germans had defended e had said that they could not be dislocated because they would despair, for having run away from nazista Germany for another concentration camp.
Hatırlıyorum Almanlar adına Thomas Mann ve Bruna Walter sözcülük yapıyordu [7]. Nazilerden kaçıp buraya sığındıklarını ancak eğer toplama kampına gönderilirlerse bunun onları bir kez daha yıkacağını söylüyorlardı.
I'm not exactly a department store, but I sell enough that I can't remember who bought a scarf one, two, three months ago, or who knows when.
Ben mağaza gibi satış yapmamki.... Seyyarım ben.. Kimin bu fuları aldığını nereden hatırlarım ki...
No, I'm not asking that, remember, he was thinking that I'm his father?
Yoo onu sormuyorum. Hani beni babası sanıyordu ya.
Oh, I am not so senile or so ungrateful that I cannot remember a loyal officer from the early days of the struggle.
Davanın ilk günlerinden kalan güvenilir subayları hatırlayamayacak kadar bunak ya da kıymet bilmez biri değilim merak etmeyin.
It would behoove you, Seamus, to remember that I'm running this archdiocese, not Monsignor Spellacy.
Bu Başpiskoposluğu ben idare ediyorum, Seamus Monsenyör değil! - Bunu unutmasan iyi olur.
But speaking seriously, I remember that day, and it was not so long ago, when the creditors were banging at the doors of this archdiocese, when, as the saying goes, we didn't have a pot to spit in.
Ciddi konuşmak gerekirse, alacaklıların bu Başpiskoposluğun kapılarını yumrukladıkları günleri hatırlıyorum ve bu uzun zaman önce değildi.
The more time goes by, the more scared I get that I'm not gonna remember.
Vakit ilerledikçe, hatırlayamayacak olmam beni daha da korkutuyor.
Oh, yeah. I remember getting a note on that from the courthouse.
Evet, adliye için bunu not almayı unutmam.
Some of you may feel that the cormorant does not play an important part in the life of the school, but I would remind you that it was presented to us by the corporation of the town of Sudbury to commemorate Empire Day, when we try to remember the names of all those from the Sudbury area who so gallantly gave their lives to keep China British.
Bir kısmınız karabatağın okulumuzda... önemli bir rol oynamadığını düşünebilir, ama şunu hatırlatayım ki... bu karabatak bize, Sudbury Belediye Meclisi tarafından... İmparatorluk Günü anısına hediye edilmiştir. Unutmayın ki o gün, Sudbury yöresinden olup...
You know, I took a lot of notes in your class... and I can never remember you saying anything quite like that.
Derslerinde çok not alırdım ve asla böyle bir şey söylediğini hatırlamıyorum.
I started to call you that this time, when I saw you, but I didn't know if it would mean anything to you or not, or if you'd remember me doin'that.
Seni yine öyle çağıracaktım ama senin için ne anlam ifade edeceğini ya da hatırlayıp hatırlamayacağını bilemedim.
Well, I may not be the swiftest guy in the world even when I'm not hungover but I do seem to remember a process where you ask me questions and I give answers, and I ask questions and you give answers and that's the way we find out things.
Kafam ayıkken bile dünyanın en zeki adamı olmayabilirim ama bir yöntem hatırlar gibiyim, hani siz bana soru sorarsınız ben yanıtlarım, sonra ben soru sorarım, siz yanıtlarsınız böyle böyle bir yerlere varırız.
Remember when you told me, a long time ago... well not too long ago... that you'd give me 1000 dollars to go to Europe, if I finished school?
Hatırladın mı, bana bir zamanlar dediğini... Çok zaman olmadı. ... okulu bitirdiğimde bin dolar vereceğini?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]