Of course it was translate Turkish
1,406 parallel translation
Of course it was... they knew the risks.
Hiçbir zaman böyle birşey söylemedim. Bu onların seçimiydi.
Of course it was.
Tabii ki.
- Of course it was.
- Tabii ki o.
Of course it was us!
Tabii ki!
"'Of course it was, now get in with the nonces. " What a disaster.'
"Tabii öyledir. Şimdi şu tacizcilerin yanına geç." Tam bir felaket.
- Of course it was.
- Elbette öyleydi.
Of course it was you.
Tabii ki sendin.
- Of course it was, wasn " t it, darling?
- Elbette öyleydi değil mi tatlım?
Yes, yes, of course it was.
Evet, elbette bu kadar.
Yes, of course it was because of that.
Evet, tabi ki bu yüzden.
- Of course it was, it went in
- Tabiki gol, içeri girdi.
Where I was born, was not Shimotsuma, and also of course it was not France.
Esasen, Shimotsuma'da doğmadım. Tabi ki Fransa'da da...
Of course it was a lie.
Elbette bu bir yalandı.
Of course it was a fake.
Tabi ki sahteydi.
Of course it was her idea!
Elbette onun fikriydi.
Yes, of course it was fucking Salameh!
Evet, tabii ki, kahrolası Salameh'ti o.
Of course it was a gun.
Tabi ki silahla.
Of course it was great.
Tabi ki iyiydi.
Of course, the real invention wasn't the car, it was the assembly line that built it.
Gerçek icat araba değil, arabanın yapıldığı montaj hattıydı.
It was at your father's funeral. We were old school friends of course.
Babanın cenazesine gelmiştim, okuldan arkadaştık.
You know it was that ruined landscape of Los Angeles that he wrote about. Pulp of course is a pure fantasy. It isn t the real life Bukowski.
Bir sanatçı veya bir şair veya herhangi bir kimse kendisini yaptığı işteki o noktaya getiren o ruhu yitirirse şekille daha çok ilgilenip gerçeklerin üzerini örtmeye çalışırlar.
Of course. It was...
Tabii ki, biliyorum- -
Of course he doesn't think it was.
Tabii ki doğru davranmadığını biliyor.
It turns out that the semen in the vic's hair was pre-ejaculate, which, of course,
Kurbanın saçındaki sperm, önce gelen sıvı olan meziymiş.
Of course, my counsel is at your service... As it was for the king.
Danışmanlığım hizmetinizdedir... aynı kralın hizmetinde olduğu gibi.
Although, of course, in the Middle Ages and indeed when people were opposing atheism in the 17th century, it was insisted that the truthfulness of religion was what guaranteed good behaviour.
Üstelik, tabii ki, Orta Çağ'larda ve insanların 17. yüzyılda ateizm karşıtı olduğu zamanlarda dinin doğruluğunun iyi davranışları garanti ettiğinde ısrar ediliyordu.
Well, if I'd realized how late it was, of course.
Elbette, vaktin ne kadar geç olduğunun farkındayım.
My mate Stan was boxing as part of an aggression-management course, so I went down to check it out.
Dostum Stan sinirle mücadele kursu olarak boksa başlamıştı, ben de bir bakmaya gittim.
Of course, I couldn't have done it without you, maestro, your brilliant research was so useful to me.
Şüphesiz ki, bu işi sen olmadan başaramazdım, üstad, araştırmalarının çok faydası oldu.
It was a myth, of course.
Bu bir efsaneydi tabii ki.
Of course it does That was the name of my hat shop
Öyle olmalı. Bu benim şapka dükkanımın adıydı.
In the Palace, of course, it was women galore.
Ama tabii sarayda bol kadın vardı.
- Of course! - It was great.
Birbirinin boğazındaydılar.
- Of course, it was in your book.
- Tabii, kitabında vardı.
It was good to meet you. Yeah, of course.
- Tanıştığımıza sevindim.
And that course correction is the movement to a new paradigm... just an expansion of the old... just as the universe is larger than we thought it was in our modeling.
Bu doğrultma ile yeni bir paradigmaya yollanacağız. Eskisini biraz daha genişletmek olacak bu. Kainatın sandığımızdan daha geniş olduğunu söyleyeceğiz.
Of course it's all very confusing that the body was in Colonel Bantry's library, but that's because it wasn't meant to be there.
Cesedin Albay Bantry'nin kütüphanesinde bulunmasi tabii ki çok kafa karistiriyordu. Çünkü aslinda orada olmasi amaçlanmamisti.
- Mother allowed it because John was coming, and Miss Latimer, of course, who she approves of greatly.
Dikkat et, söz vermiyorum.
Hilbert was of course somebody who thought that everybody who has a mathematical skill, a penguin, a woman, a man, or black, white or yellow, it doesn't matter, he should do mathematics and he should be admired for his.
Hilbert tabiki de matematiksel yeteneği olan herkesin ki bu kişilerin, bir penguen, bir kadın, bir adam ya da siyah veya beyaz olmalarının hiç bir önemi yok, matematikle uğraşması gerektiğini düşünüyordu ve bu iş için takdir edilmeleri gerektiğini.
I acknowledge the force of your bemusement about that, and, of course, so do the theologians, who say that it couldn't be the case that the god in question was a sort of thing.
Bunu ve elbette aynı şekilde Tanrı'nın böyle bir sorunun içinde olamayacağını savunan din bilimcileri anlamakta zorlandığını kabul ediyorum. Klasik din bilimcilerine göre Tanrı, herhangi bir şeyin türü değildir.
Florrie Ranby said she wasn't at all surprised, and, of course, Miss Marple knew it was someone older.
Zaten Bayan Marple da, daha yaşlı biri olması gerektiğini söylemişti.
It was me, um, Todd, Amy, and of course Andrew, and we're all making out, which is good.
Ben, um, Todd, Amy, ve tabi ki Andrew vardı, ve hepimiz öpüşüyorduk, ki bu iyiydi.
It was the 70s... and every weekend, I went to one of these parties at the mansion which of course was full of swingers and orgies and drugs.
70li yıllardı... ve her hafta, malikanelerdeki şu partilerden birine giderdim ki tabii ki bu partiler özgürlük ve cümbüş ve uyuşturucuyla dolu olurdu.
Of course, it's not the surprise I was hoping for.
Tabii, benim beklediğim sürpriz bu değildi.
If there was any kind of screening, none of us would make it through, right? Of course not, thank God.
Tanrıya şükür.
Because I thought it was the best course of action to take, and, by the way, I saved your ass.
Çünkü yapılması gereken doğru şey olduğunu düşünmüştüm ve bu arada, seni de kurtardım.
They always want to talk about it. Yeah, well, we talked about it. And in the course of talking about it, information was revealed that made it much... much worse.
her zaman konuşmak isterler evet, ve biz bunun hakkında konuştuk bu konuşma kursunda, bilgi çok daha kötü gösterdi herşeyi... çok kötü.
Of course it was, dear.
- Tabii ki öyleydi, tatlım.
and it was carrying genes for a new kind of animal that doesn't occur and it alters the course of evolution.
Böylelikle taşıdıkları genleri ileriki nesillere aktaramayacak ve farklı bir türün oluşumu gerçekleşmeyecektir. Ve bu olay bütün evrimleşme sürecini değiştirecektir.
Deep down, of course, I didn't really think it was her, but I still had to run after'em, just to be sure,
Tabi ki aslında, gerçekten o olduğunu düşünmezdim ama yine de emin olmak için peşlerinden giderdim.
- Oh, it was boring, you know But the bachelor party, of course, rocked.
- Ah, sıkıcıydı, bilirsin ama bekârlar partisi, tabii ki, çok iyiydi.
of course it wasn't 21
of course 48716
of course not 6388
of course you can 486
of course you do 750
of course i do 1281
of course i can 204
of course you don't 199
of course i will 266
of course i am 561
of course 48716
of course not 6388
of course you can 486
of course you do 750
of course i do 1281
of course i can 204
of course you don't 199
of course i will 266
of course i am 561
of course it is 783
of course i did 471
of course i have 140
of course you will 145
of course you didn't 108
of course you are 582
of course there is 125
of course he did 242
of course i didn't 70
of course he is 228
of course i did 471
of course i have 140
of course you will 145
of course you didn't 108
of course you are 582
of course there is 125
of course he did 242
of course i didn't 70
of course he is 228