Of course they do translate Turkish
358 parallel translation
- Of course they do.
- Ne münasebet?
Of course they do.
Tabii ki.
- Of course they do.
Elbette olurlar.
Of course they do.
Tabi ki yemin edecekler.
- Of course they do.
- Elbette tanıyorlar.
- Of course they do.
- Elbette ki hoşlanıyorlar.
Of course they do!
- Eminim öyledir.
- Of course they do.
- Elbette var.
Oh, yes, of course they do.
Ah, tabii, öyle.
- Well, of course they do.
- Elbette öğretiyorlar.
Of course they do.
Tabi ki hevesliler.
- Of course they do.
- Tabii ki biliyorlar.
- Of course they do.
- Bağdaşıyorlar tabii.
Of course they do.
Tabii ki seviyorlar.
Of course they do!
Elbette geliyor.
- Of course they do.
- Elbette.
- Of course they do, they're nuts.
- Elbette edecek, bunlar fıstık.
The thing you've got to decide, mr. Daniels, has nothing to do with the qualities of the young lady as they appeal to you. Yes, of course.
- Mesele şu ki Bay Daniels'ın o genç kadının nitelikleriyle hiçbir ilgisi olmadığına karar vermeniz gerekiyor.
We do not believe in prying into our employees'private lives... provided, of course, they behave properly in their functions.
Yaptıkları işlerde herhangi bir karanlık yan olmadığı müddetçe çalışanlarımızın özel yaşantılarına burnumuzu sokmamamız gerektiğini biliriz.
Others even imagine they're in love with me... and, of course, resent the fact that I do not return their regard.
Diğerleri de bana aşık olanlar... ve tabii ki yüz bulamayınca fazlasıyla alınganlaşıyorlar.
Of course, as I know more about what they're going to do... than you do at the present, I hope you'll excuse my back.
Tabii ki, ne yapacakları konusunda sizin şu anda bildiğinizden fazlasını biliyorum. Sırtımı döndüğüm için beni bağışlayın.
They do not always break down. - Oh, of course, they do.
Elbette ki bozulurlar!
His Excellency stressed they do not invite him. Of course I said.
Onun davet edilmediğinden kesinlikle emin misiniz?
Though they do not, of course, have rivers in Timbuktu.
Her ne kadar Timbuktu'da nehir olmasa da...
But of course, they can do anything, can't they?
Elbette, her şeyi yapabilirler, değil mi?
Of course, they can do the same thing to me.
Elbette onlar da bana aynısını yapabilir.
- Of course you do. They may be dead.
- Elbette ama muhtemelen öldüler.
I thought of the police, of course... but what good could they do?
Polise gitmeyi düşündüm, tabii ki. Ama ne yapabilirlerdi ki?
Of course they do.
Küçük bir ülke olduğumuzu biliyorlar değil mi? Elbette biliyorlar.
Of course it don't do much good if they hang on through the eights'cause I forget the nineses. That's what happened that night behind the bowling alley with Gertrude.
Derim ki "Bak ne diyeceğim?" O der ki "Ne?" Ben derim "Ne?"
Well, since you are the only one of importance to me they are, of course, to be sold as slaves which is what we customarily do with our prisoners.
Benim için önemli olan sadece sen olduğuna göre onlar, tabii ki, köle olarak satılacaklardır. Mahkumlarımıza her zaman yaptığımız gibi.
Of course, they were all written a very long time ago..... but do you know he has started a new poem?
Hepsi de çok uzun zaman önce yazılmıştır tabii ki fakat biliyor musunuz yeni bir şiire başladı?
Of course, towns do change, though, don't they?
Elbette şehirler de değişir, öyle değil mi?
Of course, should they wish to do so, one could always rest while the other keeps you occupied.
Arzu ederlerse, diğerleri seni meşgul ederken biri dinlenebilir.
Of course, they didn't do too much better by old Twostones here.
Tabii, Twostones'unkinde de daha iyisini yapamamışlar.
Well, of course they do
- Ölüyorlar mı?
But then of course the English don't consider it sporting to kill in cold blood, do they?
Ama İngilizler soğuk kanlıca öldürmenin sportmence olmadığını düşünür.
Of course I do. They should be acquitted.
Aklanacaklarına ilişkin güvence mi istiyorsun?
Of course, can they do without me?
Elbette, bensiz yapabilirler mi?
Of course, it didn't do him any good. Soon after they shipped him off to Germany and he never came back.
Hemen sonra onu Almanya'ya gönderdiler... ve bir daha geri dönmedi.
They can change the course of events and people's lives, but only to do harm.
Olayları, insanların hayatlarını değiştirebilirler. Ama sadece kötülük yapmak için.
Of course they know what to do about water.
Elbette su hakkında ne yapacaklarını da bilirler.
Of course, sweetie, we do not want they leave without you, right?
Tabii ki hayatım, biz olmadan gitmelerini istemeyiz değil mi?
- Of course, I know I didn't do anything and thought they're checking on me..
Elbette ki, bir şey yapmadığımı biliyordum. Beni bir kontrol ettiler sandım.
I was hopin'to take control of Linda's very expensive new toy by simply getting the phone to talk to the computer, knowing that computers always do as they're told except at my bank, of course.
Sadece telefonu bilgisayarla konuşturarak Lindanın yeni pahalı oyuncağını kontrolunun eline geçirmeyi umuyorudum bilgisayarların söyleneni daima yaptığında eminim. Bankamdaki hariç tabii ki.
Of course they do.
- Elbette ödüyorlar.
What they do not, of course, see is M. Cornworthy press the gun into M. Farley's hand.
Onların görmediği, Bay Cornworthy'in Bay Farley'in eline tabancayı koymasıydı.
Of course, no one knows where Martin Brice is, do they?
Elbette Martin Brice nerede. Sonuç böyle çıkarsa ne olacak? Bilen yok, değil mi?
- Of course, they didn't do it.
- Tabii ki onlar yapmamıştı.
Of course they do.
Kimsenin bilmesine gerek yok.
They didn't do it, of course.
Tabii, bunları yapmadılar.
of course 48716
of course not 6388
of course you can 486
of course you do 750
of course i do 1281
of course i can 204
of course you don't 199
of course i will 266
of course i am 561
of course it is 783
of course not 6388
of course you can 486
of course you do 750
of course i do 1281
of course i can 204
of course you don't 199
of course i will 266
of course i am 561
of course it is 783