Straining translate Turkish
245 parallel translation
Dad seemed content with the sticks, but I was straining at the leash.
Babam hayatından gayet memnundu, bense kabıma sığmaz durumdaydım.
Straining pumps went ta-pocketa, ta-pocketa.
Pompaları çalışıyordu ta-pocketa, ta-pocketa.
" She waited, straining her ears, but the noise was not repeated.
" Bekledi ve bir şeyler duymak için kendini zorladı ama ses tekrarlanmadı.
Just look at him measuring his strength with the youngsters, straining his flabby muscles to show off in front of that cute girl.
Şuna bakın, gençlerle boy ölçüşerek, şu tatlı kızın önünde sarkmış kaslarını zorluyor ve gösteriş yapmaya çalışıyor.
Straining at the leash.
Sabredemez durumda.
We're straining all our might to wrench out the secret hidden in this earth.
Bu yeryüzündeki gizli cevherleri ortaya çıkarmak için var gücümüzle uğraşıyoruz.
OF COURSE. STRAINING AT THE B IT, HUH?
Yıllardan sonra Marian'le ilk tatilimiz.
And then you wait... every muscle tense, straining.
Sonra beklersin... her kasın kasılı. gergin.
the Central Pacific had broken through the wall of the high Sierras and was straining eastward across the flatlands of Nevada.
Merkez Pasifik hatları Sierra Dağları'nı delip geçmişti ve batıya doğru düz Nevada vadisine ulaşmaya çalışıyordu.
A coiled spring of men, ships and planes... ... straining to be released against us.
İnsanlar, gemiler ve uçaklar gerili yay gibi üzerimize salınacakları anı bekliyor.
She's straining badly, sir.
Fena geriliyorlar, efendim.
But, you see, sir, the masts are straining, sir.
Ama görüyorsunuz, efendim. Direkler geriliyor, efendim.
[straining] What is the matter with you?
Senin sorunun ne?
There's a customer down there... been straining at the leash for a half-hour!
Orada en az yarım saattir dolaşıp duran bir müşteri var.
It is the lark that sings so out of tune, straining harsh discords and unpleasing sharps.
Böylesine tiz sesler çıkaran tarla kuşudur ancak. bozuk, tiz sesler çıkaran, ahenksiz öten.
You're straining your eyes.
Gözlerini yoruyorsun.
The massive eftort was straining towards the final Overlord targets.
Overlord'un hedeflerine ulaşması için muazzam bir gayret gösteriliyordu.
I'm wearing that horse's head myself... all reined up in old language and old assumptions... straining to jump clean-hoofed onto a new track of being I only suspect is there.
O atın kafası benim omuzlarımın üzerinde duruyor... eski bir lisanın içinde, eski varsayımlara zincirlenmişim... bunlardan bir sıçrayışta kurtulup toynaklarımı orada olduğunu umduğum yeni bir patikaya basmak istiyorum.
You're straining your prostrate glands.
Prostat bezini geriyorsun.
The premature delivery was most likely caused by straining or overwork, and the sudden loss of blood has caused her to slip into a coma.
Erken doğum genellikle kendini zorlamaktan ve aşırı yorgunluktan olur ve ani kan kaybı onun komaya girmesine neden oldu.
You are straining our friendship.
Seninle uzun zamandır dostuz Cliff.
About 550 million years ago filter feeders evolved gill slits which were more efficient at straining food particles.
550 milyon yıl önce, filtre ederek beslenenler, daha etkin olan solungaç yarıklarını geliştirdiler
She's straining too.
- Kendini zor tutuyor.
I don't want you straining your back.
Belini incitmeni istemiyorum.
- [Straining] - Jordan, no!
Jordan, yapma!
Quit straining your brains, moron.
Beyinlerinizi zorlamayı kesebilirsiniz, salaklar.
[Straining]
[Pompalıyor]
[Straining]
[Süzüyor]
[Straining]
[Süzme]
Oh, it's the sound of the surf pounding against the shore, the smell of honeysuckle on a warm summer night, the taste of a vintage Chateauneuf du Pape, fire-red fingernails dancing through your chest hair... a black lace teddy straining against its fleshy cargo.
Kıyıya vuran dalgaların sesi, sıcak bir yaz gecesinde hanımeli kokusu Chateau Neuf Du Pape'ın lezzeti göğüs kılların arasında dolaşan ateş kırmızısı tırnaklar siyah dantelli bir gecelik ve o geceliği dolduran bedene yaslanmak...
LET ME UP HERE. [Straining] COME ON.
Çıkmama izin ver!
You have to get up over all of that to be heard in the back of the room where I'm sitting, listening, straining to hear you.
Sesinin, oturduğum ve seni duymaya çalıştığım yere.. .. ulaşması lazım.
"transforming them from sorrowing sullen brutes... into straining, eager, ambitious creatures."
"Dönüşüm onlarındı kederli somurtkan hayvanların." "İsteklerini zorlayarak içinde iddalı yaratıklara dönüşüyorlardı."
Couldn't that be it, Doctor? Couldn't all this come from straining'his eyes?
Bu gözleri yüzünden olamaz mı, doktor?
And how I suffered then straining to recall the color that in my youth I took for granted.
Ve o zaman nasıl acı çektim... gençken hiç umursamadığım suların rengini hatırlamaya çabalarken.
Dad insisting on covering as many miles as possible, the two of us tiny hostages in the back seat, clutching our car-sickness bags, straining to see something as the landscape whizzed by.
Babam bir günde mümkün olduğunca fazla yol kat etmekte ısrar ederdi. Biz arkada iki minik rehineydik. Elimizde bulantı torbaları, manzaraların yanından geçerken pencereden bir şey görmeye çalışırdık.
The energy build-up is straining the containment chamber.
Enerji birikimi koruma bölmesinde gerilime neden olmuş.
Must be straining for him.
Onun için çok zor olmalı.
Straining too forcefully is very common causation for bursting a brain aneurysm.
- Çok fazla güç sarf edildiğinde beyin damarlarından birinin yırtılması.
Straining to see when she coming.
Geliyor diye hepsi boyunlarını bükmüştü.
[Straining] Aw! I don't feel them.
Yetişemiyorum.
- [Straining] Give me that knife.
- O bıçağı bana ver.
Bewitching woman, straining at the armor plate.
Zırhın içinde asilleşen büyüleyici kadın...
[Straining] Man! Acting is tough.
Rol yapmak zormuş.
[Grunting, straining]
Anneciğim...
Move! [Straining] It's a lemon.
Bu canice ve kanunsuz hareketleri kes... ya da güç kullanacağım.
[Straining] My legs... went first.
Bacaklar gitti.
No job, straining to buy the club, you haven't heard from Leo in weeks.
İşin yok, kulüp satın almaya çalışıyorsun, Leo'dan haftalardır haber almadın.
Yet fear, not like an aged florin Can so disseminate men's eyes That fortune, straining at a kissing touch
Ama korku eski bir florin gibi yayılınca bir öpücüğe hasret kader bitmez tükenmez arayışını kesip, akan zaman içinde eğlenmek isteyince sıra bir mantar açmaya gelebilir.
[Straining] - Got it, Barn?
- Aldın mı, Barn?
[Straining] - Arf!
- Arf!