English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ T ] / That one right there

That one right there translate Turkish

539 parallel translation
A lot like that one right there.
Şuradakine çok benziyordu.
Great. I want that one right there.
Harika.
Just like that one right there.
Tam da şuradaki gibi.
- That one right there.
- Sağdakine.
- That one right there!
- İşte bu ton! Nefret ediyorum o tondan!
now, denise, you see that one right there?
Denise oradakini gördün mü?
- That one right there, just... ( Susan ) Oh. - Which one is it?
- Hangisi?
- Right at that post there he... - You mean the one... - where he fit his neighbour into a draw over a petticoat?
- Şu jartiyer yüzünden kapışan komşulardan mı bahsediyorsun?
- There's only one that I would remember right well.
- Sadece birisini tam olarak hatırlıyorum.
Larry Kinkaid, one of the finest, most God-fearing men that ever lived is lying out there right now with a bullet hole in his head.
Yaşayan en temiz kalpli, tanrı korkusu en güçlü insanlardan biri olan Larry Kinkaid şu an başında bir kurşunla orada bir yerde yatıyor.
There's only one thing that's important to me right now.
Benim için su anda önemli bir tek şey var.
But my Scotch blood is working right this minute... and it tells me that there is one thing in your life that's worrying you... something that you find very difficult to handle... because all your strength and your courage... and your authority in the town seems to be of no avail.
Ama tam bu dakikada İskoç kanım devreye giriyor ve bana hayatınızda sizi endişelendiren bir şey olduğunu söylüyor üstesinden gelmeyi çok zor bulduğunuz bir şey çünkü bütün gücünüz, cesaretiniz ve kasabadaki yetkiniz beyhude görünüyor.
- So if Colonel Paradine, blind and unable to help himself, wanted to die, there was only one person he could turn to, isn't that right?
Öyleyse kör, yardıma muhtaç Albay ölmek istedi. Bunu gerçekleştirecek yalnız bir kişi vardı, doğru değil mi?
I only wish that I could reach right out there and shake you by the hand... each and every one of you.
Keşke sizlere ulaşıp hepinizin elini tek-tek sıkabilsem.
That's stiff one, right there.
Orası tutuldu, işte orası.
Run'em off the land is what I say... like we should've run Red Cloud off eight years ago... when he sat right in this room signing that half-baked, misbegotten treaty... the one that's keeping you prospectors tied down here... instead of out there where there's enough gold laying right out on the ground... to pay for the whole Civil War.
Tıpkı Kırmızı Bulut'a sekiz yıI önce yaptığımız gibi... burada oturup o yarım yamalak, gayrı Meşru antlaşmayı imzaladığımızda... hani şu siz altın arayıcılarını Bir sürü altının olduğu yere... gitmek yerine buraya bağlayan antlaşmayı imzaladığımızda... Hepsi İç Savaşın parasını çıkarmak için -
I have two more souvenirs like that one right in there.
İçeride bunun gibi iki tane daha var.
- That's the one, right there.
- O işte, oradaki.
I can't deny that the thought had occurred to me, Mrs Preston, but we have to explore every avenue, then seal them off until there's only one left - the right avenue.
Fikrinizin bende oluşmadığını inkar edemem, bayan Preston... ama her yola başvurmak zorundayız... sonra zamanla tüm o yolları soyutlarız ta ki sadece biri kalana dek, gerçek olan.
Right out there in that street, the people are smiling at one another.
Şu anda insanlar sokakta, birbirlerini görüklerinde gülümsüyorlar.
All right, so even if it were true, and I don't believe for one single minute that it is, there're an awful lot of other soldiers here that can take care of it.
Tamam, doğru bile olsa, ki bir an bile öyle olduğuna inanmıyorum, Burada bu işin icabına bakacak bir sürü asker var.
"There is only one way to secure it - that you bestow on me the legal right to call you mine for ever. Thomas Jones."
" Bunu önlemenin tek bir yolu var ki o da kanun nezdinde ölene dek eşiniz olmamı bana bahşetmenizle mümkündür.
I feel that if there was one, right now he'd be dead.
Eğer orada biri olsaydı şu anda ölmüş olurdu.
There's only one bridge, right here, that can support heavy tanks.
Ağır tankları taşıyabilecek tek bir köprü var.
That one, right there - you don't hear it?
İşte şu melodi - duymuyor musun?
Give me one right there. That's right.
Peki, hemen burada bana bir tane ver.
Now, that's his public posture, but he's the one who's right there... with his eyes glued to the screen when the blood starts running- -
İnsanların karşısında böyle duruyor ama kan akmaya başladığı zaman ekrana yapışıp kalan ondan başkası değil.
- That one right over there, monsieur.
- Şu sağdaki beyefendi.
All right, there's gonna be a lot of wind up there, especially when that chopper lands. So everybody stay in one group.
Helikopter inerken çok rüzgar olacaktır,... bu nedenle herkes grup halinde kalsın.
That is the one. Right there.
Hepsi bu.
That's the page-one lead right there.
İşte bu birinci sayfa haberi.
One time, this son of a bitch that I fought, he put a nail right there.
Bir seferinde, dövüştüğüm orospu çocuğu, tam buraya çivi sapladı.
That one, right there, she's mine.
Şuradaki, tam orada, o benim.
That one goes there, right?
Tamam mı?
I mean, if you're living with somebody in one little room... and there's a life going on between you and the person you're living with... well, then a whole adventure can be going on right in that room.
Küçük bir odada birisiyle beraber yaşıyorsan ve birlikte yaşadığın kişiyle aranızda bir yaşam paylaşılıyorsa o odada başlı başına bir macera yaşanıyor olabilir.
There's only one thing that keeps me from taking her back right now.
Aslına bakarsan şu anda onu geri almamamın tek bir sebebi var.
That must have been the one on your butt there, right?
Popondakiydi, değil mi?
And at that moment, one of her stuffed toys right there in the crib beside her bursts into smoky flame.
Ve bu anda, onun beşiğinde yanındaki oyuncaklardan biri dumanla alev alır.
There's a grave there for you right by that stone... one for me and two for the children.
O taşın yanında senin için de yer var. Benim için ve çocuklar için de.
Look at that one right up over there.
Tam şurada bir tüy kalkmış.
Right, one man at the head of the path that leads to the stables there.
Pekala, ahırlara giden yola bir adam koyun. - Pekala.
[AG / LMP] There's a look at that glass-covered one right there.
Şu parlak olana da bakalım bir.
The right one there, that's us.
Paul.
OK, I think that one goes right there.
Pekala, galiba bu şuraya gidecek.
And see, one November... this big flock of ducks... came in and landed on that lake and, uh, and then the temperature dropped so fast that the lake just froze right there.
Ve sonra bir kasım günü... kocaman bir ördek sürüsü... gelip, gölün üstüne kondu ve... ve ısı o kadar ani düştü ki, göl birden dondu.
How about that one right up there?
Şu sağ taraftaki neye benziyor?
Yes, that's right, and there's one thing I've learnt that you still haven't got.
Doğru, ve senin hala bilmediğin bir şey öğrendim.
That's right. There's only one thing men will brave murder for. That little furry animal between our legs.
Erkeklerin uğrunda cesur birer katil olacağı tek şey..... bacaklarımızın arasındaki kürklü hayvan.
Erm... are there one or two publications that I, as an average person, a biologist, can read to bypass this filter of our press? Now, if you ask, "What media can I turn to to get the right answers?" First of all, I wouldn't tell you that, because I don't think there's an answer.
Muhabirde bulunan doğruluk, hız, adil bir yaklaşım, dürüstlük ve bütünlük gibi özelliklerle doğruya ulaşma çabası sürdürülür.
Another one here that almost hit me and another by the right. I remained there in the middle as in a cave. I wasn't hurt, but I was afraid a lot.
Başka bir tanesi de diğer yanıma, birisi neredeyse bana çarpıyordu, ben bir mağara gibi... ortasında kaldım.
Still, there's no denying the fact that marriage ranks right up there with birth and death... as one of the three biggies in the human safari.
Yine de, evlilik gerçeğini inkar etmenin anlamı yok sırada doğum ve ölüm var... Hastalıkları insan safarisi gibi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]