That one time translate Turkish
4,544 parallel translation
Like that one time when I made us take tango lessons...
Tango dersi aldığımız zamanki gibi...
But if we have even the slightest chance of being that one time...
Ama bunu olmak için küçücük bir şansımız varsa.
I did give Veronica a bit of a shove that one time, though.
Veronica'yı ittim.
There's a parent here to speak to you about that thing that happened, that one time over by that place.
Sizinle şey hakkında konuşmak isteyen veliler var bir keresinde orada olan şey işte ya.
They did that one time.
Bir keresinde gerçek olmuştu.
And I'm proud that throughout the time I was there with the 456, never lost anyone, not one.
Ve orada kaldığımız sürece gururla söylüyorum ki 456 olarak hiçbir adamı kaybetmedik, tek bir zaayiatımız olmadı.
- And she wanted to meet... only it turns out that there's two of the damn places, and I'm at the wrong one by mistake. By the time I figured it out,
Buluşmak istediğini söyledi, ama, kaderin cilvesine bak ki, o kahrolası yerden iki tane varmış, ve ben de yanlış yere gitmişim.
I want you to buy me some time, so we can make sure that the one that did this don't come back and finish the job.
Bana biraz zaman kazandır, bunu yapanlar geri dönüp işi tamamlamaya çalışmasın.
Resist me and I will see that your children are nailed to the walls of your home... -... one piece at a time.
Beni biraz daha zorla da çocuklarını evinin duvarına çivileteyim tek parça halinde hem de.
One more time please, with that.
Tekrar edebilir misin.
I'm gonna give you one choice, and if you make the right one, I swear I'll tell your mother, and our little brother, that when the time came, you put the family first.
Sana bir şans vereceğim ve doğru olanı yaparsan, yemin ederim ki annemize ve küçük kardeşimize zamanı geldiğinde, ailene önem verdiğini söyleyeceğim.
But he had a million ideas and he used to promise my ma that it was only gonna be a matter of time before one of them hit.
Aklında milyonlarca fikir varmış. Birinin tavan yapması an meselesi dermiş anneme.
No, I said that because I'm the one with her, that I see her upset and crying all the time.
Hayır bunu söyledim çünkü onu sürekli üzgün ve ağlarken gören benim.
Could you possibly confirm that I'm the one who's made a mistake and got the date wrong, and maybe the time as well.
Hata yapan kişinin ben olduğumu, tarihi ve hatta belki de zamanı da yanlış anladığımı muhtemelen teyit edebilirsin sanırım.
We're lucky to have you. Yeah, say that one more time.
- Sana sahip olduğumuz için şanslıyız.
No, that's the second time one of these guys have got in my face.
Hayır, bu adamlar ikinci kez karşıma çıkıyorlar.
But when you eyes, that we all, You and me, that each one day will die, then... you don't want to ask you a second time.
Ama, ne zaman gözlerin kapanır bilemeszin.. Sen ve ben hepimiz bir gün öleceğiz... Sana sormak istiyorum bu rüya mı?
Our captain has informed me that our flight time will be approximately one hour and 30 minutes.
Kaptanımızın verdiği bilgiye göre uçuşumuz yaklaşık olarak 1 saat 30 dakika sürecektir.
Yes, it's offensive that I have to be the smart one all the time!
Evet, akıllı olanın her zaman ben olmak zorunda olmam saldırganca!
I have a hunch that the woman will try to get in touch with her son one last time.
Kadının son kez oğluyla temasa geçeceğine dair bir sezim var.
I really have a hard time with that one.
Zorlanıyorum biraz onunla.
Dad, you're the one that wanted these video-time-capsule pieces in the first place.
Baba, zaman kapsülü videosunun bir parçası olmayı isteyen sendin.
We can save this boy, another victim of that shooting, one that was hurt so badly, he flew under our radar all this time.
Bu çocuğu kurtarabiliriz, bir silah kurbanı daha, çok ağır yaralanmış biri, onca zamandır onu tespit edememişiz.
... they're flexible, they're "dynamical," they can be curved, they can bend, and this opens up a whole new universe of possibilities, and one of the possibilities is that there can be shortcuts through space and through time.
esnektirler, dinamiktirler egrilebilir, bükülebilirler ve bu yepyeni bir olasiliklar evreninin kapilarini acar.
That one works every time.
Bunlar hiç bozulmuyor.
I don't know that dude, really. I met him one time. He drives and cuts hair.
Bu herifi tanımıyorum gerçekten Onunla 1 kez karşılaştım.Araba sürer ve saç keser.
Because I can only deal with one stoned child at a time, that's why.
Çünkü kafası güzel sadece bir çocukla ilgilenebilirim! İşte bu yüzden.
And then I also saved a little puppy one time that had a little Thorn in its paw.
Bir keresinde de patisine diken batmış bir köpek yavrusunu kurtarmıştım.
And the one truth we know, it held true one more time... that love, true love, the really, really good kind of love... never dies.
Bildiğimiz bir gerçek bir kez daha kendini kanıtladı... Aşk, gerçek aşk... İyi yüreklilikle beslenmiş aşk asla ölmez.
Skoll If you call me that name one more time...
Bana bak eğer bir kez daha bana o adla seslenirsen...
No, I'm just one of those people that really likes to spend time with myself.
Hayır, ben gerçekten kendi ile vakit geçirmeyi sevenlerdenim.
And things that are gonna happen in their life are gonna happen once, one time only.
Hayatlarında olacak şeyler bir kere olacak, sadece bir kere.
One day it will grow... and every time I look at it, I'll remember... remember everything that happened, the good, the bad... and how lucky I am that I made it home.
Bu bir gün büyüyecek ve ona her baktığımda yad edeceğim... Yaşananların hepsini yad edeceğim. İyi şeyleri de kötü şeyleri de.
No, that was just a one-time thing, I promise.
Hayır, o sadece bir seferliğineydi, yemin ederim.
that time i only had one support
işte o zaman tek yardımcım oldu
Say that one more goddamn time.
- Bir kez daha söyle lan!
Yeah, I met Roger one time with a woman that looked like a young Linda Ronstadt, and when she was gone from the table briefly,
Bir seferinde Roger'ı yanında Linda Ronstadt'ın gençliğine benzeyen bir kadınla görmüştüm. Kadın bir ara masadan kalktığında Roger'a, "Kim bu?" diye sordum.
He said to me one time, and I don't think he'll regard this as a betrayal, that he would walk home late at night, after O'Rourke's had closed, and he would wish he was dead.
Bir seferinde şöyle bir laf etti... Bunu anlatarak ona ihanet ettiğimi düşüneceğini sanmıyorum O'Rourke'un Yeri kapandıktan sonra gece geç saatte eve yürürken keşke ölsem, demişti.
Let's move on to a movie now that I think is one of the most brilliant, weird, and unusual American documentary films I've seen in a long time.
Şimdi göreceğimiz film bence, Amerikan belgesel sinemasının şimdiye dek gördüğüm en başarılı, tuhaf, alışılmadık filmlerinden biri.
Let's try that one more time.
Bir kez daha deneyelim.
Well, one word from me in the wrong man's ear and that claim won't clear for a bloody long time.
Benden yanlış adamın kulağına bir söz. Bu iddia uzun süre aydınlığa kavuşmaz.
That the one who killed them most likely damn long time more killed.
Kizi kim öldürdüyse bunca zamandir kimseyi öldürmemis.
That was just... it was a one-time thing.
O tek seferlik bir şeydi.
It's time that each and every one of them must pay!
Birinin ve hepsinin hesap verme zamanı geldi!
You have appealed to that side and I will indulge it this one last time, because... As Miss Austen said...
Siz bu tarafımı ortaya çıkardınız ve son kez hoşgörü göstereceğim çünkü Bayan Austen'in söylediği gibi...
You see, Darwin claimed that the ancestry of all living things came from that one single, simple organism which reproduced and was slowly modified over time into the complex life forms we view today.
Darwin bütün yaşayan canlıların atasının tek basit bir organizmadan geldiğini öne sürdü. zaman içinde bu organizma kendini çoğalttı ve dönüşüme uğradı. ve bugün gördüğümüz kompleks yaşam formlarına dönüştü.
Do that one more time for me, babe?
Benim için bir kez daha yapar mısın bebeğim.
The last time somebody gave me one of these I became convinced that prairie dogs could read my mind.
En son biri bana bunlardan verdiğinde... çayır köpeklerinin zihnimi okuyabildiğine ikna olmuştum.
We have time. We'll find one that fits.
Zamanımız var, uyan bir tane buluruz.
... but to see that electricity and water supply is on time... to ensure that no one puts poison in your student's meals
Ama elektrik ve su sorununu görecek olursa öğrencilerin yemeğine biri zehir koyabilir.
If I knew I could only go down the road one time, that's not who I would've gone down it with!
Bu yoldan sadece bir kere geçeceğimi bilsem gideceğim yol onunki olmazdı! - Bak, sen fikrimi sordum.
that one over there 16
that one right there 19
that one 1331
that one day 20
that one there 54
that one's mine 38
one time 516
time 2517
times 1964
timer 243
that one right there 19
that one 1331
that one day 20
that one there 54
that one's mine 38
one time 516
time 2517
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to die 52
time to go home 94
time flies 78
time is running out 68
time to wake up 54
time is money 74
time is of the essence 71
time is up 41
times square 22
time to die 52
time to go home 94
time flies 78
time is running out 68
time to wake up 54
time is money 74
time is of the essence 71
time is up 41
time travel 83
time to go 627
time to sleep 29
time to eat 55
times are tough 45
time's up 595
time is 18
times are changing 28
time will tell 62
times a week 28
time to go 627
time to sleep 29
time to eat 55
times are tough 45
time's up 595
time is 18
times are changing 28
time will tell 62
times a week 28
times in a row 26
time for bed 134
times before 18
times a day 121
times change 49
times over 33
times three 18
times are hard 26
time for bed 134
times before 18
times a day 121
times change 49
times over 33
times three 18
times are hard 26