They didn't make it translate Turkish
204 parallel translation
You fixed it with the big fella, didn't you? They ain't gonna make no trouble?
Kodamanlarla işi hallettin, artık problem çıkarmayacaklar değil mi?
They didn't even make a good job of dyeing it!
Güzel iş diyerek bir de onları boyamışsın!
They didn't make it, Uncle Shiloh.
Beceremediler, Shiloh amca.
- They didn't make it.
- Buraya ulaşamadılar.
We didn't think he'd make it but they're bringing his car up now and he will be in the race.
Başaracağını sanmıyorduk ama arabasını getiriyorlar ve yarışa katılacak.
They didn't make it across.
Karşıya geçemediler.
Everyone was killed except me, and I suppose it didn't look too good in dispatches, a whole company being wiped out, so they decided to make a hero of the survivor.
Benim dışında herkes öldürülmüştü ve sanırım koca bir bölüğün yok edilmesi pek iyi görünmediği için, hayatta kalanı kahraman yapmaya karar verdiler.
So, I've been wondering if they didn't make some kind of a mistake out there at that hospital in Minnesota because it-it's hard to believe that it can be true.
Ben merak ediyorum acaba, Minnesota'daki hastanede oğlumun hastalığı ile ilgili bir yanlışlık yapmış olabilirler mi? Çünkü bunun gerçek olduğuna inanmak gerçekten de çok güç.
They didn't make it,'cause they weren't married.
Bu çift henüz yatmamış, çünkü evli değiller.
- They didn't make it back?
- Geri dönmediler mi?
your technologies, your computers- - they can't catch one little man... who didn't make it past the fourth grade.
Teknoloji, bilgisayarlarınız... İlkokul dörtten terk küçük bir adamı yakalayamıyorsunuz.
They didn't think we'd make it this fast.
Bu kadar hızlı geleceğimizi tahmin etmemişlerdi.
Then when they left, they started saying something like "slap guder." It didn't make any sense.
Sonra giderken de, "şaralap lup" gibi bir şeyler söylediler.
- They didn't make it.
- Onlar başaramadı.
If they didn't make it, we're fighting for a lost cause.
Eğer başaramadıysalar, kaybedilmiş bir dava için savaşıyoruz.
They didn't make it.
Başaramadılar.
There must have been times when you didn't think they'd make it.
Başaramayacağını düşündüğün anlar olmuştur.
I didn't think they'd make it this far.
Buraya kadar gelebileceklerini sanmıyordum.
Looks like they didn't make it.
Başaramamış gibi görünüyorlar.
T. Ray? - They didn't make it.
T-Ray?
They didn't make it.
Kurtulamadılar.
They wanted me to make this kind of statement but they didn't get it from me, even though twice I was sent to the punishment cell.
Benden böyle bir ifade vermemi istiyorlardı ama iki kez tecrit hücresine gönderilmeme rağmen bu ifadeyi benden alamadılar.
You can stop looking for your platoon. They didn't make it.
Müfrezeni aramaktan vazgeçebilirsin.
Didn't want to make it easier to watch us, find out we know what they're up to.
Yapmak üzere oldukları şeyi bildiğimizi öğrenmeleri için bizi izlemelerini kolaylaştırmak istemedim.
Maybe they didn't know what to make it taste like which is why it tastes like everything.
Belki de tavuğun tadını nasıl yapacaklarına karar veremediler. ... Belki de bu yüzden tadı her şeye benziyor.
There was one strange thing... but they didn't know what to make of it.
Garip bir şey vardı ama manasını anlayamadılar.
There was one strange thing... but they didn't know what to make of it.
Garip bir şey vardı ama ne yapacaklarını bilemediler.
They didn't make it.
Kurtulamamışlar.
I guess they didn't make it.
Sanırım başaramadılar.
They didn't make it back through the gate?
Geçitten döndükten sonra mı başaramadılar.?
- I'm afraid they didn't make it, Captain.
- Korkarım ki başaramadılar, Yüzbaşı.
We didn't make love the way they do it in the movies... where the guy slides in between her legs like a hot knife through butter.
Filmlerdeki erkeğin, kızın bacak arasında... yağı kesen sıcak bıçak gibi kaymasına benzemiyordu.
They didn't make it.
Hiç kurtulan olmamış.
I think on some level I knew my parents didn't survive but as long as I didn't go back to Kippenheim I could still say that maybe they were back in Kippenheim which doesn't really make a lot of sense, but I think it was just my survival mechanism.
Sanırım bir şekilde ailemin hayatta kalmadığını biliyordum ama Kippenheim'a dönmediğim sürece belki de hala Kippenheim'da olduklarını söyleyebilirdim. Bu pek mantıklı bir şey değildi ama sanırım bir hayatta kalma mekanizmasıydı.
Ah they... they didn't make it.
Onlar... başaramadılar.
Four times the Enterprise went back in time, and four times they almost didn't make it back.
"Atılgan" zamanda 4 kere geri gitti fakat kimse geri dönmedi.
I don't know, unless they didn't make it out.
Bilmiyorum, Çıkamadıkları takdirde.
It's a good thing they make surgical masks. If they didn't, everyone would know my face was like this the whole time.
Ameliyat maskeleri çok iyi bir şey, onlar olmasaydı herkes sürekli yüzümün bu halde olduğunu bilecekti.
My only real purpose is to be smarter than the bad guys, to find the evidence that they didn't know they left behind, and make sense of it all.
Tek gerçek amacım kötülerden daha akıllı olmak. Bıraktıklarını bilmedikleri kanıtı bulup bir anlam çıkarmak.
Maybe they got our signal, but it didn't make any sense to them.
Belki sinyalimizi almışlardır ama cevap vermemişlerdir.
- They didn't make it.
- Başaramadılar.
That's why I didn't make the connection at first, either... but that was the lab on the phone... and they confirmed that it was the same knife in both killings.
Bu yüzden önce bağlantı kuramadım ancak telefondaki laboratuvardı ve iki cinayette de aynı bıçağın kullanıldığını doğruladılar. Peki nasıl bağlantı kurdun?
They didn't make it!
Başaramamışlardı!
And irrespective of whether they thought the idea of increasing Grace's services had any fairness and justification to it or not, it didn't seem to make anyone any happier.
Grace'in yaptığı işin arttırıImasının adil ve haklı olup olmaması önemli değildi. Bu karar kimseyi mutlu etmemişti.
- They didn't make it.
- Kurtulamadılar.
They didn't want to make it twice.
İkinci kez yapmak istemediler.
They make it sound like I didn't mind losing.
Kaybetmeyi umursamamışım gibi yazmışlar.
They didn't make it
Yun, hiç biri gelemez.
I just don't know who. But it's clear that they didn't want Audrey to make the ID of the man she saw.
Sadece, kim olduğunu bilmiyorum ancak, Audrey'in, ikiniz de esir tutulduğunuzda gördüğü adamın kimliğini teşhis etmesini istemedikleri ortada.
You didn't go to France to make it, so why do they call it French toast?
Onu yapmak için Fransa'ya gitmedin. O zaman neden adı Fransız usulü tost?
So your tech's sure whoever it was who wiped Hoke's files from the hard drive, they didn't make a copy?
Yani teknik elemanlarınız, Hoke'un dosyalarını silen kişinin, dosyaların bir kopyasını almadığından eminler mi?
they didn't 372
they didn't find anything 25
they didn't say anything 21
they didn't say 45
they didn't believe me 20
they didn't tell me 30
they didn't do it 18
they didn't know 28
they didn't tell you 30
they didn't care 21
they didn't find anything 25
they didn't say anything 21
they didn't say 45
they didn't believe me 20
they didn't tell me 30
they didn't do it 18
they didn't know 28
they didn't tell you 30
they didn't care 21
they didn't do anything 22
didn't make it 25
make it happen 119
make it rain 28
make it count 38
make it last 17
make it work 61
make it up 16
make it two 94
make it stop 329
didn't make it 25
make it happen 119
make it rain 28
make it count 38
make it last 17
make it work 61
make it up 16
make it two 94
make it stop 329