English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ T ] / To mean

To mean translate Turkish

64,652 parallel translation
What's that supposed to mean, Damian?
- Ne demek istiyorsun Damian?
What is that supposed to mean?
Bu ne anlama geliyor?
I said to him... I said, "What's that supposed to mean?"
Ben ona, "Ne anlamalıyım?" dedim.
I don't mean to push.
Sizi zorlamak istemiyorum.
I mean, she's mad as a March hare, but you wouldn't want anything to happen to her.
Yani kadın zırdeli, Ama ona bir şey olmasını istemiyorsunuz.
No, I mean, not like I used to.
Eskisi kadar değil.
But you're right, I mean, maybe I should have asked her to stop, so we could talk it over, over, like, a skinny latte or something.
Ama evet, haklısın, belki de ona durmasını söyleyip bu meseleyi konuşurduk, yanında da kahve içerdik.
I mean, if they're close to a cure for flaky skin and your contribution's gonna put a crack team of dermatologists over the top, then I'm gonna pony up.
Pul pul ciltlerin tedavisinde sona yaklaşılırsa ve senin katkılarınla üstün bir dermatolog ekibi kurulursa o zaman veririm.
Yeah? I mean, you think you can just come in here unannounced and rattle some cages, and someone's gonna admit to skimming?
Önceden haber etmeden bir anda çıkagelip gözdağı veriyor ve birimizin para tırtıkladığını itiraf edeceğini mi sanıyorsun?
I don't mean to complain.
Şikayet etmek istemem.
I mean, isn't it that person's choice to talk to you?
Sonuçta seninle konuşmak o kişinin kendi kararı değil mi?
Sorry, I didn't mean to interrupt.
Özür dilerim, rahatsız etmek istemedim.
I didn't mean to.
Böyle olsun istemedim.
I mean, you know, there isn't a how-to guide for what you and your family have been through.
Yani, senin ve aileyin başından geçenler için bir el kitabı yok.
I didn't mean to. I didn't mean to.
Böyle olsun istemedim.
You've got a bleeding passenger in that shot-up sedan, a gun in the small of your back, and you come in here asking for items that could only mean self-surgery, and now I've got you dead to rights.
Kurşun delikleriyle dolu Sedan'da, yaralı bir yolcu, arka cebinde tabanca var ve buraya gelip sadece ameliyat için kullanılacak malzemeler istiyorsun, seni öldürmek için güzel sebepler.
I mean, what do you want to do?
Yani, ne yapmak istiyorsun?
Which doesn't mean that you have to take it.
Bu da onu almanız gerektiğini göstermez.
No. I mean, I don't want you to.
Hayır, demek istemiyorum, istemiyorum.
I mean, they came to set...
Demek istediğim, karar vermeye geldiler...
I mean, chances are he's harmless, but if it makes you feel better, you might want to beef up your home security just in case.
Demek istediğim, şans onun zararsız olması. Ama kendini daha iyi hissettirirse, Evdeki güvenliği her ihtimale karşı güçlendirmek isteyebilirsiniz.
What do you mean he chooses not to come to school?
Ne demek okula gelmemeyi seçti?
I mean, he... he had to leave public school.
Devlet okulunu... ... terk etmek zorunda kaldı.
Just because things went wrong and... doesn't mean the whole story has to change.
Çünkü işler ters gitti ve bu bütün hikayenin değişmesi... gerektiği anlamına gelmez.
I mean, obviously very intelligent, but I always was after him to hustle more, call his publisher, or stand up to my father.
Yani, açıkçası çok akıllı ama her zaman daha fazlası için ittim yayıncısını aradım babama karşı çıktım.
I mean, men need to feel important in order to stay in a relationship, and I stopped making Noah feel important years before he met you.
Demek istediğim erkekler böyle bir ilişki yaşayarak kendilerini önemli hissetmek isterler ve Noah, seninle tanışmadan yıllar önce kendini önemli hissetmeyi bırakmıştı.
Sorry, I-I didn't mean to say all that.
Üzgünüm, bunları söylemek istememiştim.
I mean, most companions would never dream of escaping, but you, you really would do anything to be with her again.
Yani, arkadaşlarının çoğu kaçmayı hayal bile etmedi ama sen tekrar onunla olabilmek için herşeyi göze almış gibisin.
I didn't mean to.
Ben istemedim.
You mean like your decision to shut down the ER and remove Dr. Bell from Chief of Surgery?
Acil servisi kapatmanız ve Dr. Bell'i cerrahi şefliğinden almanız gibi mi?
Look, I didn't mean to say we're separate people.
Bak, farklı insanlarız derken demek istediğim bu değildi.
I mean, everyone close to me in my life is in a happy relationship, and I thought I could have that, too.
Bana yakın olan herkesin hayatında biri var.
You must mean for him to be happier.
"Mutluluğunu" demek istedin herhalde.
Just because you think you know what you're doing does not mean i need you to pack me a bag.
Bak. Sadece bildiğini düşündüğün için Ne yapıyorsun, bana bir çanta sarmana ihtiyacım olduğu anlamına gelmiyor.
I mean, it's a machine that's built to do that.
Yani, bunu yapmak için yapılmış bir makine.
What do you mean, did he have something to do with him?
Onunla bir husumeti var mı derken neyi kastettin?
I mean, aren't you curious about what he's up to?
Neyin peşinde olduğunu merak etmiyor musun?
Don't mean to say he ain't our guy.
Katilin o olmadığını söyleyebiliriz yani.
I mean, it was amazing reading about how you used the Rhinemann at Gettysburg to help win the war for the Union.
İttifak Savaşını kazanmaları için Gettysburg'de Rhinemann'a yardım etmeni okumak mükemmeldi. Tabi ya.
I mean, we used to sneak out at night and,
Geceleri gizlice kaçıp...
Hey, does that mean we have permission to start using the pepper bullets?
Biber gazı mermisi kullanmaya başlayabilir miyiz yani?
I didn't mean to...
İsteyerek olmadı...
I didn't mean to get you upset.
Seni kızdırmak istemedim.
I mean, don't you deserve to be with someone who makes you happy?
Seni mutlu eden biriyle birlikte olmayı hak etmiyor musun?
You always give me that gold stare, it don't mean shit to me, you're not gonna scare me down.
Bana her zaman altın bakışları veriyorsun Bu bana bir bok değil, beni korkutmayacaksın.
The Soviet Union has warned the United States that an attack on Cuba or on Soviet ships carrying supplies to the island would mean war.
Sovyetler Birliği Amerika'yı Kübaya veya adaya teçhizat taşıyan.. .. Sovyet gemilerine yapılacak bir saldırıyı, savaş nedeni sayacağı konusunda uyardı.
Do you really mean to poison the land, and condemn hundreds, maybe thousands, to the same fate?
Sen gerçekten toprağın zehirlenmesini.. .. ve yüzlerce binlerce kişiyi aynı kadere mahkum etmek mi istiyorsun?
I'm taking you to the kitchen and I mean it this time.
Sizi mutfağa götürüyorum ve bu sefer ciddiyim.
I mean, she's gonna go to school.
Nolmuş ona? Okula gidecek.
No, I mean, she... she can't go to public school.
Yo, onu devlet okuluna gönderemeyiz.
I mean, look... look, her education is just as important to me as it is to you, but right now I have to go.
Yani, bak... Onun eğitimi, senin için olduğu kadar benim için de öenmli. Ama şimdi gitmem gerek.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]