To the left translate Turkish
14,462 parallel translation
Over to the left, one, two.
Sola doğru, bir, iki. Aşağı, yukarı.
Can, can the light move a little bit to the left?
- Işık biraz daha sola kayabilir mi?
Just go to the left.
Soldan git.
That's it. More to the left.
Sola biraz.
A little to the left, Sean.
Biraz sola doğru, Sean.
- And slightly to the left.
- Ve hafifçe sola.
Sir, a bit to the left.
Efendim, biraz sola.
There is a fire escape to the left.
Solda yangın çıkışı var.
What's left, scattered to the four winds.
Geriye kalanlar ise dört bir yana dağıldı.
Saw Gerrera used to say, One fighter with a sharp stick and nothing left to lose can take the day.
Saw Gerrera, eğer bir savaşçının sivri bir sopası varsa ve kaybedecek bir şeyi yoksa o gün onun günü olabilir derdi.
To teach kids music in the school system and be left alone by boys.
Okul sisteminde çocuklara müzik öğretmek Ve erkek çocuklar tarafından yalnız bırakılmalıdır.
You don't like it, the door's to my left.
Beğenmiyorsan kapı hemen solumda.
Don't use their funeral pyre to burn what's left of the movement.
Onların cenaze ateşiyle tüm hareketi yakma.
Right, look, when you're talking to your doctor, just tell him you have a spiral fracture of the left radius.
Doktorunla konuştuğunda sol ön kolda spiral bir kırık olduğunu ona söyle.
Which happens to be the left.
Bu da solda olur.
Oh, but the candle barely flickered, and there were 39 left to go.
Fakat mum, sadece güç bela titreşti ve geride 39 mum daha vardı. "
I see Owen on the bed, flipping through a Disney book, and I see, sort of over to my left...
Owen yatağında, bir Disney kitabına göz gezdiriyordu. Sol tarafımda da...
No, this is a matter best left to the port authorities, Sassenach.
Hayır, en iyisi liman yetkililerine bırakılacak bir mesele bu İngiliz.
At the witch trial, if I'd have gone to the stake with Geillis, would you have left me?
Cadı mahkemesinde Geillis'le birlikte sırığa bağlanmış olsaydım beni terk mi edecektin?
If there is still someone with you... on the beach... I want you to raise your left hand.
Sahilde senden başka biri varsa eğer sol elini kaldırmanı istiyorum.
( JP ) You are too kind to greet me this way upon my arrival, ( JP ) when the journey has left me so unkempt.
Yolculuk sebebiyle bu kadar derbeder bir hâldeyken beni bu şekilde karşılamanız büyük bir nezaket.
On the day her Uncle left to visit his mine, the Count pretended to go back to Japan, and hid nearby.
Eniştesinin madeni ziyarete gitmek için ayrıldığı gün Kont da Japonya'ya dönüyormuş gibi ayrıldı ve yakınlarda bir yere saklandı.
Who do you think he left the boat to?
Tekneyi kime bıraktı sence?
I thought — thought maybe I could tap into some sense memory or something, and, bam, the — the hairs would stand up on the back of your neck, and your heart would start pounding as it all rushes back to you, everything you left behind. Your jaw hangs open.
Belki duyu hafızan falan harekete geçer sonra ensendeki tüyler dikleşir kalbin atmaya başlar ve ardında bıraktıklarını hatırlarsın diye düşündüm.
The news has come when I'm 50 And although I've conceded to enjoy what little time I have left,
Haberler elli yaşındanken geldi ve bununla birlikte kalan zamanımın tadını çıkarmayı kabul ettim.
After he retired, Ding left Beijing, the site of so much pain and moved back to his hometown, Suizhen.
Ding emekli olduktan sonra büyük bir acıyla Pekin'den ayrıldı ve memleketi Suizhen'e geri taşındı.
- Um, actually, she's asked me to tell you she's sorry, but she's left for the day.
- Aslında... size özürlerini iletti ama kendisi çıktı ne yazık ki.
I want you to turn left! Go under the freeway.
Sola dönmeni istiyorum!
The oculist with bad breath and two left hands, both of which tend to wander.
Ağzı kokan göz doktoru ve iki sol eli, ellerin her ikisi de dolaşmaya eğilimli.
But then when the nerves were damaged in my left hand, that was not to be.
Ancak sol elimdeki sinirler hasar gördüğünde bu artık olmayacaktı.
Hey, guys. I don't know if this is an awkward time to tell you, but I've had to take a crap ever since we left the consulate.
Beyler, tuhaf ama söylemem lazım, konsolosluktan beri sıçacağım, tutuyorum.
He received orders to proceed to Keswick, and he left during the night.
Keswick'e ilerlemek için emir alınca dün gece gitti.
What if my ambition is to sweep hair... wash dishes... and be left the hell alone?
Tek hevesim saç süpürmek bulaşık yıkamak ve yalnız bırakılmayı istemek olamaz mı?
Your guy in the hoodie left plenty for the real cops to clean up.
Kapüşonlu eleman gerçek polislerin temizlemesi için çok iş bıraktı.
Scarfe left the precinct to pick up Chico, but Chico was gone.
Scarfe karakoldan Chico'yu almak için ayrıldı ama Chico gitmiş.
And after he smacked fire out these dudes, he left the hoodie, told me and Gomez to call the police.
Herifleri patakladıktan sonra kapüşonlu üstünü bıraktı, Gomez ve bana polisi aramamızı söyledi.
The villagers could've left Sergeant Miguel to die.
Köylüler Çavuş Miguel'i ölüme terk edebilirlerdi.
in your father's will, where he left you guys the business, he also included a little provision pertaining to your stake in the ownership.
Baban vasiyetinde, burayı size bırakırken, senin haklarınla ilgili küçük bir şart koymuş.
Lock in the kid's night for me, from point A to point B, from when he left his house to when he was picked up.
Çocuğun o gece neler yaptığını araştır. A'dan Z'ye Evden çıkışından, yakalandığı zamana kadar yaptığı her şeyi.
A child's position in the tribe was left to the maker.
Kabiledeki bir çocuğun konumu yaradana bırakılmıştı.
On the move. She left Reykjavik, traveling through Bucharest to Athens.
Reykjavik'ten çıkıp Bucharest üzerinden Atina'ya gitti.
The target will be forced to turn left.
Hedef sola dönmek zorunda kalacak.
Tends to show up symmetrically on the right and left sides.
Genellikle iki tarafta eşit derecede görülür.
I'm not sure you want to see these, but this is what was left of the camp.
Bunu görmek ister misin emin değilim ama kampından geriye kalanlar bunlar.
And while Bohannon is a formidable railroad man, I... I need assurances that you'll see to it that the Central Pacific wins Ogden and the two and a half million dollar left in government railroad bonds.
Bohannon müthiş bir demiryolu işçisi olsa da Central Pacific'in Ogden'ı kazanacağına ve iki buçuk milyon dolarlık ve devlet demiryolu tahvilinin bize kalacağına dair güvence istiyorum.
The only thing left for a man is to fight.
geriye kalan tek şey, bir adam kavga.
Well... if the accomplice is trying to get to the money, I mean, he... he would've left a bloody footprint.
Eğer ortağı paraya ulaşmaya çalışsaydı kanlı bir ayak izi bırakırdı.
But he didn't want to meet face-to-face, so he just left the money at the drop-off, and I dropped off, you know, the package.
Ama yüz yüze görüşmek istemedi o parayı belirttiğimiz bir noktaya bıraktı sonra ben de paketi bıraktım işte.
I'm looking for trace particle transfer from the piece of metal to the sole, something that was left behind in the plastic.
Tabandan metal parçasına geçen... bir iz olup olmadığına bakıyorum, plastikten geriye bir şey kalmış mı diye.
I left the room to get him a glass of water and then I heard him scream.
Ona bir bardak su almak için odadan çıktım ve sonra onun çığlığını duydum.
I have left the grand jury to make this call.
Bu aramayı yapabilmek için büyük jüriyi terketmek zorunda kaldım.
to them 177
to the beach 25
to the moon 20
to the airport 39
to the future 91
to the end 49
to the sea 38
to the north 16
to the top 23
to the point 24
to the beach 25
to the moon 20
to the airport 39
to the future 91
to the end 49
to the sea 38
to the north 16
to the top 23
to the point 24