To the sea translate Turkish
3,607 parallel translation
We have to somehow make it to the sea.
Biz bir şekilde denize ulaşmalıyız.
She'd say : from the source to the sea.
Ya benim tavşanımla?
Was he supposed to fall into the sea himself?
Kendi düşseymiş denize?
Because you had run into the sea to fetch my scarf.
Çünkü şalımı kurtarmak için denize girmen gerekmişti.
It's a 150-metre drop and they need to make it all the way to the sea.
150 metrelik bir iniş. Ve denize kadar ulaşmaları gerekiyor.
At last, the bear family can return to the sea-ice, where they belong.
Nihayet, ayı ailesi ait oldukları yer olan deniz buzuna dönebilir.
With their eggs safe in the care of the males, the females start the long journey back to the sea.
Yumurtaları erkeklerin emin ellerine teslim eden dişiler denize doğru uzun yolculuklarına başlıyorlar.
This daring experiment is measuring how the water flowing under the ice sheet affects the speed with which the glaciers flow from it, down to the sea.
Bu zorlu deney, buz örtüsü altından akan suyun buzulun denize doğru ilerleme hızını nasıl etkilediğini ölçüyor.
Through long observations, we now know that Greenland's ice is flowing down to the sea twice as quickly as it was 20 years ago.
Uzun gözlemler sonucunda, Grönland'ın buzullarının artık 20 yıl öncekinden iki kat daha hızlı aktığını biliyoruz.
This photograph of a glacier reaching right down to the sea was taken just six years before I first visited in 1981.
Denize kadar ulaşan bu buzul fotoğrafı ben ilk kez 1981'de gitmeden altı yıl önce çekildi.
These freeze to the land around them, sticking fast and acting like bathplugs, holding back the flow of the glaciers into the sea.
Çevrelerindeki kara parçalarına donarak yapışıp tıkaç görevi görüyorlar ve buzulların denize akmasını engelliyorlar.
And it would only take a small corner of this to slide into the sea to have major global consequences.
Bunun küçük bir köşesinin bile denize dökülmesi büyük küresel sonuçlar doğurur.
Her den is on a high slope, well away from hungry male bears who would kill her cubs, but close enough to the sea ice where she can find food for her extraordinary new family... three young cubs.
Yuvası yüksek bir yamaçta yavrularını öldürebilecek olan aç erkeklerden uzakta. Fakat yeni ailesi için yiyecek bulabileceği deniz buzuna yeterince yakın. Üç küçük yavru.
According to a Scandinavian legend, the Kraken are legendary sea monsters of gargantuan size and are said to have roamed the seas off the coasts of Norway and Iceland.
İskandinav Efsaneye göre, Kraken efsanevi deniz canavarları vardır devasa boyutu ve söylenmektedir kapalı denizlerde dolaştı adres Norveç ve İzlanda kıyıları.
According to ancient astronaut theorists, there is evidence of the origin of giant sea creatures in the sacred texts of the Hebrew Bible.
Antik astronot göre teorisyenler, kanıt vardır dev deniz canlılarının kökeni İbranice İncil'in kutsal metinler.
We have to keep Finn wet before we can roll him back in the sea.
Finn'i denize yeniden yuvarlamadan önce ıslak tutalım.
In the morning we would drive down below sea level to Death Valley.
Sabahleyin Ölüm Vadisine doğru deniz seviyesinin altına inecektik.
If Joey doesn't come to his senses, there's plenty more fish in the sea.
Eğer Joey kendine gelmezse sizin için başkalarının da olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
You see When you scale a sea bream it's important to do it in the opposite direction
Bak şimdi çipuranın pullarını soyarken en mühimi ters yöne doğru yapmaktır.
I want them to watch their hope sink to the bottom of the sea.
Umutlarının denizin dibine batışını izlemelerini istiyorum.
Another compelling fact. If you throw something into the water in Wrackers Cove it will drift out to sea for a bit but then it will come back to shore.
Bir diğer mücbir gerçekse uçurumun dibindeki sahilden suya bir şey fırlatırsanız bir süre denizde sürüklenir ama sonra kıyıya geri döner.
I want her to run on the grass and swim in the sea.
Onun çimlerde koşup, denizde yüzmesini istiyorum.
Or will you laze about your cabin as you sail back across the sea, climb into your berth and count yourself to sleep?
Yoksa karşı kıyıya kadar kabininizde tembellik yapıp kuşetinizde uykuya mı dalacaksınız?
IMBROGNO : it was said to burn so violently and so hot, it was said that even in the greatest of rainstorms, the fire would not go out. And when projected out to sea, when it sunk into the water, it would still burn on the bottom of the ocean.
Çok şiddetli ve çok sıcak bir şekilde yanıyordu, hatta yağmur fırtınalarında, en şiddetli sağanaklarda bile ateş sönmüyordu, ve suya daldırılıp, çıkarıldıktan sonra bile, okyanusun dibinde yanmaya devam ediyordu.
This way, even if you take to the skies or climb over mountains Even if you go feed the sharks in the sea, I'll know
Böylece, gökyüzüne de çıksan dağlara da tırmansan denizdeki köpek balıklarına da yem olsan, haberim olacak.
Imagine tiny islands of opulence surrounded by a sea of misery, where the mission of the military is to protect the have's, from the have not's.
Küçük bir "varlık" adası hayal edin, mutsuzluk deniziyle çevrelendiğini, askeriyenin görevinin her şeye sahip olanları, hiç bir şeye sahip olmayandan korumak olduğu.
To capture the dynamism of the man, his fistfights and horserides and battlecharges and storms at sea, Gance rethought the camera's relationship to movement.
Bu adamın dinamizmini, yumruklarını, at binişini ve deniz taarruzlarını anlatmak için hareket-kamera ilişkisini yeniden kurmuştur.
Enduring the break-up of continents, sea-level rises and countless changes in climate, they continued to diversify and thrive.
Kıtaların dağılmasına, deniz seviyesinin yükselmesine ve iklimdeki sayısız değişime dayanıklıydılar. Çeşitlenmeye ve yayılmaya devam ettiler.
Once there's no more iron left in the sea to rust, these ancient bacteria have a mission to complete.
Denizde paslandıracak demir kalmadığında bu eski bakterinin tamamlaması gereken bir görevi vardır.
Now, with huge amounts of the planet's water locked up in ice, sea levels plummet by 300 to 400 feet.
Gezegenin çok büyük miktardaki suyu, buzlar içinde hapis kaldığı için deniz seviyeleri 90 metreden 120 metreye düştü.
Ice age land bridges allowed man to spread around the world, but now the ice begins to melt and sea levels rise again.
Buzul çağının kara köprüleri insanlığın dünyaya yayılmasına imkân verdi. Ama şimdi buzlar erimeye başlıyor ve deniz seviyesi yeniden yükseliyor.
Early autumn in the Canadian Arctic and polar bears are gathering on the coastal strip, waiting for the sea to freeze.
Kanada Arktiği'nde sonbahar başlıyor. Kutup ayıları kıyı şeridinde toplanarak denizin donmasını bekliyorlar.
All across the Arctic, the temperature is now dropping and the sea is beginning to freeze.
Tüm kuzey kutup bölgesinde sıcaklık düşmeye başlıyor ve deniz yavaş yavaş donuyor.
The breeding season is finally over and the petrels will soon be heading out to sea to avoid the worst of the winter.
Üreme mevsimi sona erdi ve fırtına kuşları kışın sert zamanlarından kaçmak için yakında denize doğru yola çıkacak.
They will spend the next five months feeding at sea, avoiding the great freeze that is about to envelop Antarctica.
Sonraki beş ayı denizde beslenerek geçirecekler. Antarktika'yı kasıp kavuracak olan büyük dondan uzakta.
The edge of the sea-ice advances by up to two and a half miles a day.
Deniz buzu sınırı günde dört kilometre kadar ilerliyor.
The crew will have to operate in the most dangerous of all polar environments, the edge of the sea-ice.
İMPARATORLARIN DÖNÜŞÜ Ekip, kutup bölgelerinin en tehlikeli bölümünde çalışmak zorundaydı : Deniz buzu sınırında.
Their tents should be secure on the permanent sea-ice, but they're still miles from the ocean, where they hope to film.
Çadırları, kalıcı deniz buzu üstünde güvende. Ama çekim yapmayı umdukları okyanustan hâlâ kilometrelerce uzaktalar.
They must find a path to the open sea through a shifting landscape of jagged sea-ice.
Türlü şekillerdeki engebeli deniz buzundan açık denize giden bir yol bulmaları lazım.
We need to travel away from the land and out over the frozen sea.
Karadan ayrılıp donmuş denize doğru açılmamız gerekiyor.
They need the holes to breathe when the sea is frozen, but this makes them easy to find.
Deniz donduğu zaman nefes almak için deliklere ihtiyaçları var. Ama bu, onları bulmayı kolaylaştırıyor.
When Lewis was young, the sea stayed frozen to the horizon until July, and some ice remained off-shore all summer.
Lewis gençken, deniz temmuzda bile ufka kadar buzla kaplıydı ve yazın bile açıklarda biraz buz olurdu.
But if the sea ice goes, it will be much easier to drill for the huge riches below.
Ama deniz buzu giderse aşağıdaki zenginliklere sondaj yapmak çok daha kolay olacak.
Scientists monitoring the ice sheet predict that Greenland might add as much as a half metre to world sea levels by the end of the century, enough to swamp many of the world's low-lying islands.
Buz örtüsünü gözlemleyen bilim insanlarının tahminine göre Grönland'ın buzulları yüzyılın sonunda tüm dünyadaki deniz seviyesini yarım metre kadar yükseltebilir. Birçok düşük rakımlı adayı yutmaya yeter.
It may be that penguins are starving, or it may be that they're heading south to colder climes where there's still plenty of ice on the sea.
Penguenler çok acıktığı için de olabilir ya da güneyde denizde bolca buz bulabilecekleri daha soğuk iklime gittikleri için de olabilir.
Where the ice sheet meets the sea, scientists are going to extreme lengths to find out.
Buz örtüsünün denizle buluştuğu yerlerde bilim insanları bunu öğrenmek için inanılmaz mesafeler katediyor.
Around the coast of Antarctica, the glaciers have flowed out across the sea to form immense masses of floating fresh water ice, called ice shelves.
Antarktika sahili etrafında buzullar denizin içine doğru akıp "buzla" adı verilen yüzen muazzam tatlı su kütleleri oluşturdular.
On the Antarctic Peninsula, a one-degree sea temperature rise has helped to break apart seven major ice shelves in the last 30 years.
Antarktika Yarımadası'nda, denizdeki sıcaklığın bir derece artması son 30 yılda yedi büyük buzlanın parçalanıp kopmasına yetti.
If the Arctic sea ice continues to disappear, it will drive up the planet's temperature more quickly.
Kuzey Kutbu'ndaki deniz buzu yok olmaya devam ederse gezegenin sıcaklığını daha hızlı arttıracak.
And the melting ice sheets could contribute to a sea level rise of a metre, enough to threaten the homes of millions of people around the world's coasts by the end of the century.
Bu yüzyılın sonuna kadar, eriyen buz örtüleri deniz seviyesini bir metre artırabilir. Dünya çapında kıyılarda yaşayan milyonlarca insanın evini tehdit etmeye yeter.
The polar bear mother has made it to the edge of the sea-ice, but the smallest cub is nowhere to be seen.
Anne kutup ayısı deniz buzunun sınırına kadar ulaşmayı başardı. Fakat en küçük yavru artık ortalıkta gözükmüyor.
to them 177
to the beach 25
to the moon 20
to the airport 39
to the future 91
to the end 49
to the north 16
to the top 23
to the point 24
to the left 221
to the beach 25
to the moon 20
to the airport 39
to the future 91
to the end 49
to the north 16
to the top 23
to the point 24
to the left 221
to the hotel 25
to the kitchen 20
to the right 265
to the police 36
to the tune of 23
to the car 26
to the hospital 50
to the death 78
to the bridge 17
to the contrary 33
to the kitchen 20
to the right 265
to the police 36
to the tune of 23
to the car 26
to the hospital 50
to the death 78
to the bridge 17
to the contrary 33
to the house 19
to the station 29
to the king 27
to the wall 16
to the bathroom 47
to the outside world 64
to the 197
to the side 32
to the door 21
to the front 27
to the station 29
to the king 27
to the wall 16
to the bathroom 47
to the outside world 64
to the 197
to the side 32
to the door 21
to the front 27