You must go translate Turkish
2,363 parallel translation
I could not stop them. You must go to her at once.
- Bir an önce onun yanına gidin.
You must go to your portrait at Grimmauld Place.
Grimmauld Meydanı'ndaki portrene git.
So if you must go outside, keep covered up...
İlla dışarı çıkacaksanız sıkıca giyinip...
You must go to the elders.
Yaşlılara gitmelisin.
You must go.
Gitmen gerek.
Okay, you must go, now.
Tamam, artık gitmelisin.
You must go now.
Hemen gitmelisin.
America, you must go back to college.
America, üniversiteye geri dönmelisin.
You must go back to college.
Üniversiteye geri dönmelisin.
If I win, you must go on living...
Eğer kazanırsam, yaşamaya devam etmelisin. Oynayabilir miyiz? Oynayalım.
You must go.
Gitmelisin.
You must go back to school - and tell her the truth.
Okula geri dönmelisin ve ona doğruyu söylemelisin.
- You must go now.
Hemen gitmelisin.
You must go to Aslo.
Aslo'ya gitmelisiniz.
You must go.
Gitmen gerekiyor.
You must go back to your family.
Ailene geri dönmelisin.
We have decided that, as village leader, you must go forward to the Prior and embrace Origin on our behalf.
Bir karar aldık ; köy lideri olarak Prior'a gitmeli ve Origin'i kabul ettiğimizi bizim adımıza açıklamalısın.
No, you must go.
Hayır, sen gitmelisin.
You must go to beat her dead!
Onu geberene kadar dövmelisin.
- You must go.
- Gitmen lazım!
You must go there with the baby at once.
Bir an önce oraya gitmen gerekiyor. Acele et kalk ve hemen git.
Don't worry about me... you must go!
Beni merak etme... gitmelisin.
I thought that if you want it that way, you must go to the classroom first.
Düşündüm ki, böyle olmasını istiyorsan sınıfa önce sen girmelisin.
When I go in, both of you must leave immediately.
Ben içeri girince ikinizde derhal burada ayrılın.
When you go out tonight with Mr Sikes, you must do exactly what he says.
Bu gece Bay Sikes ile çıkınca,... ne derse mutlaka yap.
You must let it go and you will feel better.
Gitmesine izin vermelisin ve böylece daha iyi hissedeceksin.
So instead, you tell him you will take it to a remote field and hide it, while at the same time he must go to another field hundreds of miles away, and hide the money.
Onun da parayı aynı şekilde buluşma noktasından uzağa saklaması gerektiğini söylediniz. Böylece onu arayacağınızı ve saklı yerleri birbirinize bildireceğinizi söylediniz.
You must encourage them to do well in school so they can go to university and make something of their lives.
Derslerine çok çalışmaları için onları teşvik etmelisin üniversiteye ancak bu şekilde girebilir ve kendilerine bir hayat kurabilirler.
- You must go!
- Gitmelisin!
- You're scaring me. - I wouldn't go that far, but I must say that the work is just pouring out of me.
- O kadar da değil ama işim benden fışkırıyor gibi diyebilirim.
And that now, I must let you go.
Şimdi, seni unutmalıyım.
I've lived all five of my acts, Mahoney, and I am not asking you to be happy that I must go.
Ben de 5. perdenin sonuna geldim, Mahoney. Ve senden gidecek olmamı sevinçle karşılamanı istemiyorum.
I can't go. But you must!
Ama sen gitmelisin, tamam mı?
It must be so amazing to be you, to be able to go where you want, whenever you want.
Senin gibi olmak, istediğin yere istediğin zaman gidebilmek harika olmalı.
You must wanna go somewhere else.
Başka bir yere gitmek istemelisin.
All right, go if you have to but there must be a way to know his answer.
Pekala'öyleyse git... ... ama cevabını öğrenmenin bir yolu olmalı.
But tomorrow you go to school, you must promise it to me.
Ama şimdi doğruca okula gideceğine - bana söz vermelisin.
You must go now.
Hemen kaçmalısınız.
Go ahead, answer it, The wrong number must want to talk to you.
Haydi, cevap ver! Yanlış numara muhtemelen seninle konuşmak istiyordur.
Before you go, Anne, on no account must you forget to visit each house in the parish to take our leave. It is expected.
Gitmeden önce, Anne, bölgedeki her eve veda ziyaretinde bulunmayı katiyen unutma,... bu beklenecektir.
We must go shooting one day, if you have time.
Zamanın varsa birgün atışa gidelim.
But now if you'll forgive me, I must go.
Şimdi beni bağışla ama gitmem lazım.
must be somewhere you can go.
Bir yer olmalı.
We must go away from this city, you have to decide.
Buradan acilen gitmeliyiz, kararınızı verin hemen.
I'm sorry, but you must get her to go back to Michigan.
Kusura bakma ama onu Michigan'a geri götürmelisin.
You must not go there.
Oraya gitmemelisiniz.
- You must go!
- Gitmen gerek!
You must go, sahib.
Gitmelisin sahip.
Go on, you must have been consulted.
- İnanmıyorum. Sana danışmış olması gerekirdi.
Well, then you must also know that I told her to go to hell.
O halde ona cehenneme kadar yolu olduğunu söylediğimi de biliyorsunuzdur.
All right, I know you must be exhausted from your brutal day in the field, but it's time to go.
Tamam, sahadaki bu koşuşturma seni yormuş olduğunu biliyorum, ama, artık gitme zamanı geldi.
you must go now 32
you must be tired 132
you mustn't 153
you mustn't worry 18
you must be joking 157
you must be careful 40
you must be proud 26
you must be busy 17
you must have 63
you must be kidding 67
you must be tired 132
you mustn't 153
you mustn't worry 18
you must be joking 157
you must be careful 40
you must be proud 26
you must be busy 17
you must have 63
you must be kidding 67
you must understand 119
you must be hungry 125
you must come 65
you must eat 53
you must be mad 34
you must be new here 18
you must be so proud 34
you must be very happy 17
you mustn't do that 20
you must be very proud 55
you must be hungry 125
you must come 65
you must eat 53
you must be mad 34
you must be new here 18
you must be so proud 34
you must be very happy 17
you mustn't do that 20
you must be very proud 55