English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Russian → Turkish / [ О ] / Он любил ее

Он любил ее translate Turkish

184 parallel translation
Он любил ее?
Karısını hiç sevmedi mi?
- Он любил ее.
Onu seviyordu.
Он любил ее больше жизни.
Onu hayatın kendisinden bile daha fazla sevdi.
А если бы и был Уэйн Киблер все равно прошел бы тест, потому что он любил ее.
Tartışsak bile Wayne Keebler yine de testi geçerdi çünkü onu seviyordu.
Он любил ее.
Onu seviyordu.
Что он любил ее.
Onu sevdiğini.
Ужасная зеленая смесь, но он любил ее, кушал на завтрак.
Gıcık, yapışkan şeyler, ama çok seviyordu, ve kahvaltıda yiyordu.
Она сказала, что любит меня и, и, понимаешь, мой папа, он, боже, он любил ее
Beni sevdiğini söyledi, ve biliyorsun babam, babam onu çok sevdi.
Они были доказательством что Ватто рисовал Шарлотту в театре, и он любил ее.
Bunlar, Watteau'nun Charlotte'u tiyatroda resmettiğinin ve ona aşık olduğunun kanıtları olabilirdi.
Ведь он ухаживал за Сьюлин и любил её.
O, Suellen'ın sevgilisiydi. Beni değil, onu seviyordu.
- Он любил её?
- Kadınla ilişkiye girdi mi?
Думаю, он тоже любил её, по-своему.
Bence O da Anna'yı sevmişti, kendi hâlince.
Он наверное сильно её любил.
Onu çok fazla sevmiş olmalı.
- Он ее очень любил, раз заказал подарочное издание.
Onun için çok degerIiydi. Lüks basky istedi.
Он любил её больше всего на свете.
Adam onu dünyadaki her şeyden daha fazla seviyor.
И он... он любил её сильнее, чем когда-либо мог себе представить.
Ve adam, kadını hiç aklına, gelmeyecek kadar çok seviyordu.
Но он не хотел на ней жениться, он не любил ее.
Buna benzer boktan şeyleri olacaktı işte. Ama adam onunla evlenmek istemiyordu. Onu sevmiyordu.
Я могу сказать тебе... что он действительно любил ее, чего бы это ему не стоило.
Sana şunu söyleyebilirim... onu sevdi, bedeli ne olursa olsun.
Он очень сильно любил ее.
Onu çok seviyordu.
Что он ее любил?
Bu belayı nasıl atlatırız?
Пифагор любил эту фигуру, потому что он находил ее в природе - в раковинах моллюсков, рогах барана, водоворотах, смерчах, наших отпечатках пальцев, в нашем ДНК, и даже в Млечном Пути.
Onu doğada bulduğu için, bu şekil Pisagor'un hoşuna gitti - bir deniz kabuğu, koç boynuzları, girdaplar, tornadolar, parmak izlerimiz, DNA'mız ve hatta Samanyolu.
Он сказал ей, что не любит её, но на самом деле любил.
Ve her şey yerle bir oldu.
- Ну, по-моему, она очень романтична. - Да. То есть, он любил её, но корни у них были такие разные.
Ama ben farklı kökenleri olan iki kişinin kimyaları uyuşursa başarabileceklerine inanıyorum.
Он любил животное как её.
Bu tür bir hayvanı o seviyor olmalı.
" Видите ли, он никогда не любил ее.
" Adam kadını hiç sevmemiş.
А потом он узнал, что это мужчина, и ничего, ведь он уже любил её.
Ve onun bir erkek olduğunu anlar, bunun önemi yoktur çünkü ona aşıktır.
Думаю, он любил её больше, чем когда-либо меня.
Annesine benden çok daha fazla değer verirdi.
Но вы же сказали, что он ее любил.
Ama onu sevdiğini söyledin.
Он любил твою мать, а она выбрала меня. И теперь он хочет украсть ее.
Anneni seviyordu, ancak annen beni seçti.
Он очень сильно её любил.
Baban anneni çook severmiş.
В тот же день после обеда Том пригласил Грэйс Пройтись по улице Вязов, чтобы познакомить её с городом, который "он любил".
Öğleden sonra Tom, Grace'i Elm Sokağı'nda dolaşmaya çıkartıp "çok sevdiği" kasabasını tanıttı.
Думаю, он её искренне любил.
Ayrıca onu seviyordu gibi görünüyor.
Дайэн и Ив говорят, он её любил.
Diane ile Eve'le konuştum. Onu seviyormuş, öyle dediler.
Гарольд любил её, и она умерла, а он был счастлив.
Harold onu sevmişti ama o öldü. Ve Harold mutluydu.
Он любил её.
Ona aşıktı.
Но эта молодая женщина... Возможно, он действительно любил ее.
O genç kadını belki de seviyordu.
Он не любил ее.
Ablamı hiç sevmedi.
- Ќу, € чувствую... я чувствую себ € как тот парень с мышкой... знаешь, он любил свою мышь и держал ее, ну знаешь...
- Niçin? - Şey gibi hissediyorum... Fareler ve insanlardaki adam gibi... ve o fareyi çok seviyor, onu elinde tutuyor ve...
- Ќу, потому, что он так сильно ее любил...
- Şey gibi... çünkü fareyi çok fazla seviyordu
Когда она начала плакать так, как она никогда прежде не плакала, он подумал, ей известно, что он оставляет её ради Мари-Кристины, страстной стюардессы, которую он любил вот уже полтора года.
Ağlamaya başladığında sanki daha önce hiç ağlamamış gibi, onun, bir buçuk yıldır sevdiği tutkulu bir uçuş görevlisi olan, Marie-Christine için terk ettiğini bildiğini düşündü.
Он любил её достаточно сильно, чтобы убедить себя, что может измениться.
Kendisinin değişebileceğine ikna edecek kadar çok seviyor.
Он ведь её так любил...
Onu ne kadar sevdiğinden.
Он любил ее.
Hâlâ da öyle.
Папа никогда не любил маминых родственников, поэтому после её смерти и после того, как он попал сюда, меня воспитывал опекун.
Babam, anne tarafını hiç sevmedi ve annem ölüp babam buraya geldiğinden beri... Bir gardiyan tarafından yetiştirildim.
Он так любил её, он боялся, что также полюбит и тебя.
Onu o kadar çok seviyordu ki ; ... ona olan sevgisini kıyaslamandan korktu.
Он ее любил, или просто использовал?
Onu sevdi mi, yoksa onu sadece kullanıyor muydu?
Если бы он действительно любил ее он бы позволил ей влететь в асвальт
Eğer onu gerçekten sevseydi, kaldırıma çarpmasına izin verirdi.
Допустим, у меня была бы машина, я бы ее любил, и если бы кто-то ее ударил, я был бы в ярости, словно он ударил мою подругу.
Şey gibi işte, bir arabam var mesela, ben de arabaya âşık olmuşum ve birisi gelip tekmeliyor arabamı. Kız arkadaşımı tekmelemişler kadar üzülürüm.
Он так любил ее.
- Fakat Frederick!
А она думала, он любил ее.
Oysa annem aşk için olduğunu sanmıştı.
Он думал, что любил её.
Onu sevdiğini sanıyordu.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]