Böyle bir zamanda translate English
780 parallel translation
Majesteleri'nin böyle bir zamanda burada olmaması...
To think His Excellency is not around at a time like this...
Böyle bir zamanda...!
At a time like this...!
Neden böyle bir zamanda geri dönmemi istiyor ki?
Why would he have me return at a time like this?
Eh, bana söz düşer mi bilmiyorum ama böyle bir zamanda bir kadının doğru adam olduğundan şüpheliyim.
Well, it's not for me to say, but I'm not sure that at a time like this, a woman is the right man.
- Ama bu çok kötü, böyle bir zamanda...
But this is terrible at a time like this.
Şuna eminim ki Bayan Colet... kocanız sağ olsaydı... böyle bir zamanda ilk yapacağı şey... maaşları kesmek olurdu.
Well, I am sure, Madame Colet, if your husband were alive, the first thing he would do in times like these... cut salaries.
Böyle bir zamanda bir çanta için servet harcayan her kadına...
Any woman who spends a fortune in times like these for a handbag...
Böyle bir zamanda, ne olacağı hiç belli değilken... her dikkatli kişi servetinin önemli bir kısmını... elinin altında tutmalı.
In times like these, when everything is uncertain, every conservative person should have a substantial part of his fortune... within arm's reach.
Clyde Wynant böyle bir zamanda şehre dönmemekle delilik ediyor.
Clyde Wynant is absolutely crazy to stay away at a time like this.
Böyle bir zamanda ortalıkta olmaması hiç iyi görünmüyor.
It doesn't look well, his staying away at a time like this.
Concha, böyle bir zamanda nasıl şaka yapabiliyorsun?
Concha, how can you joke at a time like this?
Böyle bir zamanda kimseyi görmeyi beklemiyordu.
I guess she didn't expect anybody to drop in at a time like this.
Böyle bir zamanda... Benim için tek kadın olduğuna, seni Twelve Oaks'da ilk gördüğüm gün karar verdim.
I made up my mind you were the only woman for me... the first day I saw you.
Böyle bir zamanda yalan söyler miyim, düğünümüzden hemen önce?
Would I lie at a time like this, just before our wedding?
Böyle bir zamanda karısının yanında olmayan bir koca... işe yaramaz biridir.
You can tell him from me, any husband who stays away from a wife at a time like this... I can't say I've got any use for him.
Böyle bir zamanda bağırılmaz.
Its no use screaming at a time like this.
Bizim de kellemiz işte böyle bir zamanda gidecek.
We seem to lose our heads in times like this.
- Böyle bir zamanda nasıl uyuyabiliyorsun?
- How can you sleep at a time like this?
Böyle bir zamanda iyiye işaret.
It's a good sign at a time like this.
Bize her kim iyi niyetli amatörler diyorsa şimdi ayağa kalkmalarını ve böyle bir zamanda iyi niyetli amatörlerin iyi niyetli profesyonellerden neden daha az güvenilir olduklarını açıklamalarını istiyorum.
I'd like to ask anyone who has called us well-meaning amateurs... to stand up on the chair and tell me just why a well-meaning amateur... is any less reliable than a well-meaning professional at a moment like this.
Böyle bir zamanda bunu yapmamanızı öneririm, ekselansları.
At such a time I think it ill-advised.
Kralik, bu kadar fevri olma, hele böyle bir zamanda.
Kralik, don't be impulsive, not at a time like this.
Sanırım çok kavga ettik, ama böyle bir zamanda işi kaybetmek... -... istenmedik bir şey.
I guess we fought a lot, but losing a job at a time like this is something you don't wish...
Böyle bir zamanda bile onu mu düşünüyorsun?
You can be considerate of him even now?
Böyle bir zamanda onunla kafa bulma.
Well, don't toy with the kid at a time like this.
Böyle bir zamanda bütün kadınların ne hissettiğini biliyorum. Ana hiç kimse savaşı bir başkasının yerine kazanmayacak.
I know how all women must feel at a time like this but nobody's going to win the war for anybody else.
Böyle bir zamanda elinde kâğıtlarla koşturup duruyorsun.
Running around getting papers signed at a time like this.
Böyle bir zamanda benimle pazarlık yapıyorsunuz.
You want to bargain with me, at a time like this.
Böyle bir zamanda, tavuklardan bahset.
At a time like this, talk about the chickens.
Böyle bir zamanda karides yediğinizi bir düşünün.
Imagine eating shrimps at a time like this.
Bilirsin, böyle bir zamanda erkek çocuğun pek yararı olmaz.
Well, a boy ain't much good at a time like this.
Böyle bir zamanda size soru sormak istemem ama bunun için bir neden var mıydı?
I hate to have to ask you questions, at a time like this... but did she have any reason you know of?
Böyle bir zamanda görkeminden o kadar emin değilim.
I'm not so sure of its glory.
Böyle bir zamanda ne yapman gerekir acaba?
I wonder what you should do.
Özellikle böyle bir zamanda.
Especially at a time like this.
Beni böyle bir zamanda bırakamazsın!
You can't leave me now!
- Böyle bir zamanda nasıl olabilirsin?
- In times like this, how can you be neutral?
Bay Bunbury'i size ihtiyaç duyduğu böyle bir zamanda yüzüstü bırakamazsınız.
But I suppose you cannot desert... poor Mr. Bunbury in his hour of need.
# Böyle bir zamanda, gerçekten iki kat... #... acı çekmen gerek.
In such a time, indeed you must reap doubly with a twofold pain
Tam da böyle bir zamanda.
At a time like this.
Böyle bir zamanda hiç de doğru değil ufak işleri ince eleyip sık dokumak.
In such a time as this it is not meet that every nice offense should bear its comment.
Böyle bir zamanda Tanrı'ya karşı kaba davranmak bence tehlikeli.
It seemed so, well, risky at a time like this, being rude to God.
Böyle bir zamanda sır saklayamayız!
We can't have secrets at a time like this!
Bunu böyle bir zamanda dile getirmekten hiç hoşlanmıyoruz. ama tam da şu anda bunu konuşmamız lazım.
We hate to ask at a time like this, but now's precisely when we need to discuss it.
Böyle kritik bir zamanda beni sıkıntıya maruz bırakman çok düşüncesizce.
To subject me to annoyance at a critical time like this is very inconsiderate.
Böyle bir şey var Anna ve korunmalı. Bu zamanda bile.
There is such a thing, Anna, and it must be preserved, even in these times.
Böyle uygunsuz bir zamanda ölmek tam ona göre bir iş.
It would be just like him to die at a time like this.
Böyle bir zamanda bunu yapmak zorunda mıydın?
Quick. Help me get her on the bed!
Böyle bir zamanda onu nasıl bıraktın?
How could you leave at such a time?
İmparatorluğa böyle bir hasar vermekten tatmin olmamış gibi aynı zamanda hırslarına hizmet etmek amacıyla kalıcı bir ordunun kurulmasını talep ediyorsun.
Not satisfied with causing such damage to the Empire, you're also demanding to establish a permanent army that would only serve the purpose of satisfying your ambition.
Böyle zor bir zamanda çiçek mi toplanır?
Picking flowers during such a crisis!
böyle bir şey yok 21
böyle bir şey olmayacak 25
böyle bir durumda 32
böyle bir şey 44
böyle bir şey olamaz 25
böyle bir yerde 16
böyle bir şey olmadı 17
böyle bir şeyi nasıl söylersin 18
böyle 531
boyle 17
böyle bir şey olmayacak 25
böyle bir durumda 32
böyle bir şey 44
böyle bir şey olamaz 25
böyle bir yerde 16
böyle bir şey olmadı 17
böyle bir şeyi nasıl söylersin 18
böyle 531
boyle 17
böyle iyi 244
böyle olmaz 92
böylece 530
böyle devam et 79
böyle yapma 93
böyle şeyler söyleme 28
böyle konuşma 236
böylelikle 44
böyle olsun istememiştim 16
böyle iyiyim 107
böyle olmaz 92
böylece 530
böyle devam et 79
böyle yapma 93
böyle şeyler söyleme 28
böyle konuşma 236
böylelikle 44
böyle olsun istememiştim 16
böyle iyiyim 107
böyle gelin 49
böyle mi 243
böylesi 17
böyle işte 52
böyle şeyler 30
böyle olsun istemedim 34
böyle söyleme 179
böyle gel 42
böyle değil 53
böyle mi düşünüyorsun 72
böyle mi 243
böylesi 17
böyle işte 52
böyle şeyler 30
böyle olsun istemedim 34
böyle söyleme 179
böyle gel 42
böyle değil 53
böyle mi düşünüyorsun 72