Hepsi o kadar translate English
660 parallel translation
Hepsi o kadar.
That's all.
Hepsi o kadar değil.
And that ain't all.
Hatun sinirlerimi bozuyor, hepsi o kadar.
Only the dame's beginning to get on my nerves, that's all.
Anestezi hoş değil, ama hepsi o kadar.
The anesthetic is unpleasant, but that's all.
Hepsi o kadar.
How much? That's all.
Hepsi o kadar mı?
Is that all it takes?
- Hepsi o kadar işte.
- That's all.
Hepsi o kadar.
That's absolutely all.
Hepsi o kadar mı?
Is that all I get?
Üç gece ve üç gece, hepsi o kadar.
Three days and three nights. Yet they're everything.
Bir parça mı? Hepsi o kadar mı?
"Rather sorry." Is that all?
Jonathan adında bir kardeşi daha olduğunu söylediler, hepsi o kadar.
Just that there's another brother named Jonathan, that's all.
Boğuşma sırasında düşmüş olmalı, hepsi o kadar.
He must have fallen down in the struggle that's all.
Hepsi o kadar.
The Bottle. That's all.
Hepsi o kadar.
That's all I've got.
Bir anlık güzel bir koku, hepsi o kadar.
The perfume and suppliance of a minute, no more.
- Hepsi o kadar.
- That's all.
Sorun yok Joe, ağırlıksızız, serbest yörünge bu, hepsi o kadar.
It's alright, Joe. We're weightless, in free orbit that's all.
Hepsi o kadar.
That's all there is to it.
Bir kere, hepsi o kadar.
One time and no more.
Aron'un tarif ettiği aşkın iyi bir şey olduğunu biliyorum. Ama hepsi o kadar değil, öyle olmalı.
I know love is good the way Aron says... but it's more than that, it's got to be.
Savaşla biraz zaman geçirdim, hepsi o kadar.
I did a little fighting in the war.
Sadece bir tek şey, hepsi o kadar.
Just one favor, that's all. The crucifix.
Yani hepsi o kadar yeni ve öyle büyüleyici ki!
I just mean, it's just all so new... and so fascinating!
- Hepsi o kadar mı?
- Is that all?
Sadece doğal bir merakım var, hepsi o kadar.
I just got natural curiosity, that's all.
Ölüm belgsesini doldurur, hepsi o kadar.
He fills out the death certificate, that's all there is to it.
Tek bildiğimiz bir adamın öldüğü, hepsi o kadar.
All we know is a man's dead, and that's that.
48 saatin var, hepsi o kadar.
You've got 48 hours and that's the end of it.
Cerri biraz öfkelendi hepsi o kadar.
Cerri threw a fit, as usual.
Hepsi o kadar!
That's that!
Biraz ıslandınız, hepsi o kadar.
Just a little wet, that's all.
Bir şeyi yok. Gazın etkisi, hepsi o kadar.
He's just full of gas, that's all.
- Geri dönmeliyim. - Tamam. İmzalayacağım, ama hepsi o kadar.
I'll sign, but that's it!
- Kesemez bir gözdağı verdi hepsi o kadar.
- He was just trying to scare us.
Karanlıkta etrafta sürünüyorlar, yiyip, yatıyorlar, hepsi o kadar.
They crawl around in the dark, eat, go to bed, and that's it.
Matilde ondan hoşlanmadı, hepsi o kadar.
Matilde didn't like him, and that was that.
Hepsi o kadar.
Not much of an army for you.
Burada onun intikamını almak için bulunmuyorum. Sadece biraz adalet istiyorum, hepsi o kadar.
I am not here to revenge one man... but to bring a nation justice.
Bütün hepsi o kadar zor ki şimdi.
All that is so far away now.
Hepsi o kadar mı?
Is that all?
Hepsi küçücük bir kağıda sığıyorsa, o zaman ışığım ne kadar uzağa gidiyor?
How far am I shining then, if you can put it all on a little piece of paper?
O halde hepsi bu kadar.
Then, I guess that's about all.
Onlar da önemliydi, ancak hepsi o kadar değildi.
That's important, but it isn't everything.
Kendileriyle o kadar meşguldüler ki... hepsi beş yılı göze aldı.
They were so busy thinking about themselves that they took a chance of landing in prison for five years, every one of them.
O kadar çok altının ve gümüşün olduğunu bize söylememeliydin çünkü artık, onların hepsi bizim olana dek daha şiddetli savaşacağız.
You should not have informed us of your vast amounts of gold and silver, because now we will fight harder until all your possessions are ours.
O kadar karmaşadan sonra, şimdi hepsi fikrini değiştirdiler.
All that trouble, then they changed their minds.
Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki biricik Oğlu'nu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiç biri mahvolmasın hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.
For God so loved the world that He gave His only begotten Son that whosoever believeth in Him should not perish but should have everlasting life.
Hepsi palavra. Tuzağa düştüğünde bile o kadar iyi ateş edebiliyorsan doğudaki en büyük silahşör olarak anılırsın.
It's a lot of bull, when you drop dead or become too feeble to shoot, you get a name as the greatest shot in the west.
O yüzden yerlerimizi değiştirelim ve hepsi bu kadar.
So we change places and that's all there is to it.
- Hepsi bu sadece, birazcık korkuttuk o kadar.
- That's all it was, just a little scared.
hepsi o 61
hepsi orada 47
hepsi öldü 116
hepsi öyle 25
hepsi onun suçu 16
hepsi ölmüş 31
o kadar mutluyum ki 33
o kadar 1376
o kadar güzelsin ki 18
o kadar ki 28
hepsi orada 47
hepsi öldü 116
hepsi öyle 25
hepsi onun suçu 16
hepsi ölmüş 31
o kadar mutluyum ki 33
o kadar 1376
o kadar güzelsin ki 18
o kadar ki 28
o kadar iyi 85
o kadar param yok 29
o kadar iyi olur 16
o kadar da değil 104
o kadar oldu mu 34
o kadar mı 107
o kadar da önemli değil 19
o kadar önemli değil 39
o kadar güzel ki 39
o kadar değil 62
o kadar param yok 29
o kadar iyi olur 16
o kadar da değil 104
o kadar oldu mu 34
o kadar mı 107
o kadar da önemli değil 19
o kadar önemli değil 39
o kadar güzel ki 39
o kadar değil 62